-2.5

117 17 28
                                    

Telefonundaki alarm, dakikalardır büyük bir ısrarla çalmaya devam ediyordu. Onu daha önce kaç kez ertelemişti hiçbir fikri yoktu ve bilmek istediği de pek söylenilemezdi. Tek istediği uyumaktı, belki de akşama kadar uyumak. Ama gece perdeyi kapatmadığı için şu an tenine hücum eden güneş ışınları, ona hiç mi hiç yardımcı olmuyordu. Ne diye yatak odası olarak burayı seçmişti ki? Misafir odası olarak kullandığı yer onun için daha uygundu. Örneğin orası, henüz kim olduğunu öğrenemediği eski ev sahibi olan ressamın odası değildi. Her yerde ona ait izler yoktu.

Tamam, bunu bir bahane olarak göstermesi saçmaydı çünkü anılarla dolu olan bu odayı fazlasıyla seviyordu.

Ayaklarının dibindeki yorganı birkaç kez tekmeleyerek yataktan düşürdü. Eli komodinin üzerindeki telefonu ararken, önüne gelen uzun saçlarından kurtulmaya çalışıyordu. Ne yazık ki başarılı olduğunu iddia edemezdi. Oflayarak rahat yatağında doğruldu ve telefonu boşvererek gece bileğine geçirmiş olduğu tokayla saçlarını at kuyruğu yaptı. Ufak tefek saçlar tokaya ihanet edip dışarı fırlarken, Yena bir kez daha ofladı.

"Yaşlandığım evreye hemen geçemiyor muyuz ya? Ben uyumak istiyorum." Kendi kendine homurdanıp yataktan kalktı. Hâlâ uyku sersemi olduğu için doğru dürüst düşünemiyordu. Üstündeki tembelliği atmak istediğini fark ettiğinde, odasından çıkıp koridorun sonundaki lavaboya gitti.

Pekâlâ, şu ana kadar her şey oldukça sıkıcı ve sıradandı.

Musluğu açıp ellerine dökülen soğuk suyu avuçlarında topladı ve yüzüne çarptı. Bu işlemi birkaç defa daha yaptıktan sonra musluğu kapatıp, hâlâ açılmakta direnen gözleriyle aynadaki yansımasına baktı.

Bunu her aynaya bakışında neden yaptığını bilmese de, yine güzel olduğunu düşündü. Sanırsa kendisini ancak bu şekilde motive edebiliyordu.

Yüzünü dikkatli bir şekilde izlemeye öylesine dalmıştı ki, arkasında dikilmekte olan Siyah Adam'ı henüz fark edememişti. Biraz sonra tenini yakacağını zannettiği sıcaklığı hissettiğinde, başını eğip söylendi. "Bir sen eksiktin." Ardından arkasına dönmeden kenarda asılı duran havluyu aldı ve elini yüzünü kuruladı. Bunları o kadar yavaş bir şekilde yapmıştı ki, normalde ağzından iki kelimeyi zor çıkaran Siyah Adam bile rahatsız olmuştu.

"Beni görmezden gelip yavaş hareket etme. Sinirlerimi bozuyorsun."

Yena onun bu sözlerine karşılık omuz silkip, yine onu umursamamaya çalışaraktan lavabodan çıktı. Koridorda ilerlerken Siyah Adam'ın peşinden geldiğinden adı kadar emindi. Son bir aydır böyleydi ve açıkçası artık rahatsız olmuyordu. Sung Gyu sağolsun, ona fazlasıyla alışmıştı. Başını sağ omzuna eğip mutfağa doğru ilerledi.

"Bina." diyen Siyah Adam'ın cızırtılı sesini tekrar duyduğunda, bıkkınlıkla gözlerini devirdi. Evet, Sung Gyu'ya bu talihsiz adama yardımcı olacağı konusunda söz vermişti; bunu çok iyi hatırlıyordu. Fakat ne zaman büyükbabasının hayaletler yüzünden öldüğü aklına gelse, değil onlara yardım etmek, yüzlerine bile bakmak istemiyordu. Haklıydı da. Neden onlardan birisinin bedenini ele geçireceğini bile bile yardım etsindi ki?

"Tam olarak ne istediğini henüz anlayamadım." dedi Yena temiz bir bardağa soğuk su doldururken. "Ve senin de pek yardımcı olduğun söylenemez." Dudakları bardakla buluştuğunda, Siyah Adam'a nihayet bakabilmişti. Kendisine yumuşak ama bir o kadar da ciddi bir ifadeyle bakıyordu. Kıyafetleri, onu ilk gördüğü gün de olduğu gibi simsiyahtı. Acaba o da Hwang Apartmanı'nda yangına kurban giden o 17 kişiden birisi miydi? Etrafa yaydığı bu terletici sıcağın ve kıyafetlerinin geceden bile daha karanlık oluşunun tek mantıklı açıklaması bu gibiydi. Ayrıca şimdiye kadar yaptığı araştırmalar da bu düşüncesini destekler yöndeydi.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin