-1.6

118 16 27
                                    

"Yani sen şimdi diyorsun ki; bina sahibi Güney Kore'nin en bilindik iş adamlarındandı ve itibarı zedelenmesin diye 1993'te çıkan yangından kimsenin haberinin olmamasını sağladı." dedi Sung Gyu duyduklarını hazmetmek için kendi içinde büyük bir savaş verirken. Böyle bir şeyin gerçekten olmuş olabileceğine inanamıyordu.

Nasıl bir insan böylesine cani olabilirdi?

"Evet. Ve ayrıca Siyah Adam'ın bir zamanlar yaşamış olduğu o binada, belirli aralıklarla sürekli yangın çıkıyormuş. 1985 yılında da bir yangın çıkmış fakat küçük bir yangın olduğu için fazla gündemde kalamamış. Aynı şekilde bina, 1960'larda da alevlere maruz kalmış. Ama her seferinde farklı bir hayırsever tarafından yenilenip eski haline getiriliyor, binaya yeni bir isim veriliyormuş. Ve belirli aralıklarla yangın çıktığı, hayatta kalan eski bina sakinleri ve onların çocukları tarafından, oraya yeni taşınan herkesten saklanıyormuş. Bir çeşit anlaşma yapmışlar anlayacağın." diye karşılık verdi Yena. Dün uyumadan önce yaptığı araştırmalar sonucu bu verilere ulaşmıştı. Hepsini karalama defterine not etmiş, ertesi gün Sung Gyu'ya göstermek üzere hazır bir şekilde masasının üzerine koymuştu.

Neredeyse tüm gece gözüne uyku girmemişti. Sonunda istediği bilgilere ulaşmanın heyecanı yüzünden yerinde duramaz hâle gelmişti. Aslında Sung Gyu'yu hemen arayıp ona haber vermek istemişti fakat genç adamın o uykulu hâli gözlerinin önüne geldikçe bu fikrinden vazgeçmişti. Sabah olduğunda ise büyük bir heyecanla çalan kapıyı açmış, Min ve Sung Gyu ile karşılaşmıştı. Onları mutfağa geçirip masaya oturmalarını ve kahvaltıya başlamalarını söyledikten sonra odasına gidip, karalama defterini kaptığı gibi geri dönmüştü.

Mutfak da evin geri kalan bölümleri gibi sade ve bembeyazdı. Dolapların üzerine bulaşmış boya renklerinden anlaşılacağı üzere gizemli ressam, tuvalleri ve fırçalarıyla burada oldukça vakit geçirmişti. Ama bunlar Yena'yı rahatsız etmek yerine iyi hissettiriyordu. Anılarla dolu bu evde yaşamak güzeldi.

"Peki, 'Siyah Adam' olarak adlandırdığınız şahıs bu hikâyenin neresinde?" Min en sonunda sessizliğini bozup bu soruyu dile getirdiğinde, çiftin gözleri onun üstünde birleşti. Araştırmayı yapan ve dolayısıyla daha çok bilgiye sahip olan Yena, Min'in sorusunu cevapladı.

"1993'te, binada şu ana kadarki çıkan en büyük yangında hayatını kaybetmiş insanlardan birisi sanırım."

Min yüzünü ekşitti. "Tanrı aşkına o da diğer insanlar gibi ölmüş gitmiş işte. Sizden ne istiyor olabilir ki? Mezarına gül koymanızı falan mı?"

Sung Gyu onun son sözüne ister istemez kıkırdadı. "Ayıp ama hyung."

"Ben ayıp falan bilmem, Sung Gyu. Öldüysen ölmüşsündür, ne diye daha fazla kurcalıyorsun ki? Siz sırf onu görebiliyorsunuz diye hayata geri döndüremeyeceksiniz ya..." diye söylendi bir süre. Yaşlı ve huysuz amcalardan hiçbir farkı yoktu şu anda.

Yena adamın söylediklerini düşündü. Aslında biraz haklıydı Min. O yangında ölen diğer 16 kişi peşlerine takılmazken, Siyah Adam neden o binaya gitmelerini istiyordu ki? Acaba gerçekten de hayata dönme gibi bir isteği mi vardı? "Aslında döndürebiliriz." dedi Yena gözleri tek bir noktada sabitken. Başını aşağı yukarı sallayıp konuşmasına devam etti. "Büyükbabam da hayaletleri görebiliyordu ve ölmeden önce bana bu konuda bir şeyler anlatmıştı. Tecrübeleri oldukça fazlaydı," dedi. Bir süre duraksayıp kaldığı yerden devam etti. "Hatta yanlış hatırlamıyorsam, ki o zamanlar sadece 16 yaşındaydım, ölümünün de basit bir tesadüfün eseri olmadığını söylemişti bana."

"Nasıl yani?" Sung Gyu her ne kadar Yena'nın büyükbabası için üzülse de, o an üzüntüsüne daha ağır basan heyecanının sesine yansımasını engelleyemedi.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin