-2.2

115 18 34
                                    

"Yani sen hayaletleri mi görebiliyorsun? Daebak!" diye bağırdı Sungjong. Bunu gün içinde kaç defa yapmıştı hiçbir fikri yoktu fakat öğrendikleri karşısında kendisini tutamıyordu.

Dong Woo Sungjong'un yüzüne, ona inanamadığını belirtircesine baktı. Daha sonra kaşlarını çatıp "Sung Gyu hyung o kadar şey anlattı ve takıldığın tek yer burası mı oldu Sungjong? Adam onlardan birisi yüzünden neredeyse öleceğini söyledi be!" dedi sitem dolu ses tonuyla. Genç adam her ne kadar Sung Gyu'nun anlattıklarına tıpkı diğerleri gibi pek inanmamış olsa da, onun gruptan ayrılmadan önce araba kazası yaptığını bildiğinden ağabeyi için endişelenmişti. Geri kalan grup üyeleri de endişeliydi fakat bu endişelerinin tek nedeni Sung Gyu'nun delirmiş olduğunu düşünmeleriydi.

Hayalet mi? Tanrı aşkına bir dizide mi oynuyorlardı?

Uzun zamandır tek kelime etmeyip Sung Gyu'yu dinleyen Myungsoo, bir noktadan sonra kendini tutamayıp kahkahalarla gülmeye başlamıştı. "Hyung sen delirmişsin!"

Woo Hyun ve -garip bir şekilde- Sungyeol hariç diğer herkes onun gereksiz kahkahalarına eşlik ederken, Sung Gyu karşılaştığı manzara nedeniyle hiç şaşırmamıştı. Onların kendisine inanmayacaklarından adı gibi emindi ve öyle de olmuştu. Belki bir mucize olur da onu anlarlar diye umut etmişti fakat artan kahkaha seslerine bakılırsa bu asla olmayacaktı. Asık suratını gizlemeye çalışırcasına gülümsedi. Pekâlâ, nasıl istiyorlarsa öyle düşünsünlerdi.

"Gülmeyi kesin!" diye bağırdı birden Sungyeol. Bugün, kişiliğine oldukça ters hareketler yapıyordu ve herkes bunun farkındaydı. Normalde olsa Myungsoo'dan önce başlardı gülmeye. Önemli bir şeyler olmalıydı ki bu haldeydi Sungyeol. Kahkahalar Sungyeol'ün beklenmedik çıkışı üzerine yerini küçük kıkırtılara bıraktığında, genç adam yüzündeki o ciddi ifadeyle konuşmaya devam etti. "Bu ciddi bir durum, beyler. Tamam, şu an hepiniz Sung Gyu hyungun delirdiğini düşünüyor olabilirsiniz; bunun için sizi yargılayamam. Çünkü anlattıkları gerçek olmayacak kadar saçma. Fakat ben söylediklerinin doğru olduğunu düşünüyorum."

"Komik olma, Sungyeol. Böyle bir şey nasıl gerçek olabilir ki?" Hoya alay edercesine sordu.

"Ortaokuldayken bir arkadaşım vardı." Sungyeol bir bıçak kadar keskin olan bakışlarını Hoya'nın gülmekten dolmuş olan gözlerine çevirip derin bir nefes aldı. Birazdan anlatacak olduklarıyla, onun Sung Gyu'ya inanmasını sağlamayı umuyordu. Ellerini sol dizinin üstünde birbirine kenetleyip devam etti. "Sürekli kendi kendisine konuşurdu ve daima tedirgin görünürdü. Sınıfın büyük çoğunluğu, onu bu garip halleri yüzünden dışlardı. Her neyse fazla uzatmayacağım; bana hayaletleri görebildiğini söylemişti. Ben de tıpkı sizin gibi, ilk duyduğumda kahkahalarla gülmüştüm. Ona inanmadığımı ve eğer iyi olmak istiyorsa doktora gitmesi gerektiğini söylemiştim. Daha sonraki süreçte, maalesef ki benimle konuşmayı kesmişti. Liseye geçtiğimizde, ki ikimiz de aynı liseye başlamıştık, onunla tekrar konuşma fırsatım oldu. Fazlasıyla değişmişti. Bana beni tanımadığını falan söyledi lakin beni tanımaması imkansızdı; koskoca sekiz yıldır tanışıyorduk. Tamam, yakın olmadığımızı inkar edemem ama ailelerimiz yakın olduğu için sürekli aynı ortamlarda bulunurduk. O an rol yaptığını düşünmüştüm. Daha sonra merak edip onun hakkında geniş çaplı bir araştırma yaptığımda, değil beni, ailesini bile hatırlamadığını öğrendim." Sungyeol söyleyeceklerini bitirdiğinde derin bir nefes verdi. O günleri hatırlamak, üzerinden upuzun yıllar geçmesine rağmen Sungyeol'ü rahatsız etmişti.

Ve onu anılarından daha çok rahatsız eden bir şey vardı: Pervasızca dalga geçtiği arkadaşı ona doğruyu söylemişti.

Kalbini suçluluk duygusunun soyut elleri sıkıştırırken, başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Acaba şimdi onu bulsa ve ondan özür dilese, geçmişinin pişmanlıklarını temizleyebilir miydi?

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin