-1.7

111 16 22
                                    

Yena o güven verici ve ama aynı zamanda diken üstündeymiş gibi hissettiren kolların arasından çıktıktan sonra, Min'in söylediklerinin üzerine utançtan kıpkırmızı olan yüzünü kapatmaya çalışırcasına saçlarını önüne getirdi. Bunu son günlerde fazlasıyla yapıyordu; bu vesileyle, ilk defa saçlarının uzun olması bir işe yaramıştı. Önünü zar zor görüyordu ve bu haliyle Halka'daki kadından pek de farkı yoktu. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde odasının olduğu koridora vardığında, "S-siz yemeye devam edin." diye bağırdı mutfağa doğru. Kekeleyerek söylediği cümlesine cevap olarak ise, aşık olduğu adamın keyif dolu kahkahaları yükselince, kendisini odasına attı.

Genç adamla ne zaman bir temas kursa, utançtan yerin dibine girecek gibi oluyordu Yena. O yanında olduğu sürece ortalıkta domates gibi dolaşmak genç kıza âdeta farz olmuştu. Bu duruma ne zaman alışacaktı hiçbir fikri yoktu fakat uzun sürmemesini umuyordu.

Yanaklarının aksine bir buz parçası kadar soğuk olan ellerini birbirine sürttü. Yanan gözleri yatağının hemen solundaki komodinin üzerine gelişi güzel konulmuş çerçeveyi bulduğunda, biraz önce heyecandan kaskatı kesilmiş olan bedenini oraya hareket ettirdi. Yastığının hemen kenarına oturduktan sonra annesinin üç yıl önce çekilen fotoğrafını ellerinin arasına aldı.

Annesi dünyadan göçüp gittikten beri ilk defa mutluydu. Her zaman gözyaşlarıyla izlediği fotoğrafı bu sefer gülümseyerek izliyordu. Gülüşündeki huzur uzaktan bile hissedilebilecek türdendi.

"Bir zamanlar bana sadece takıntım olduğunu söylediğin adam, şimdi küçük kızını çok mutlu ediyor anne."

※※※

Aynı günün ilerleyen saatlerinde, 23 Haziran 2018.

"Şimdi... Sana nasıl yardımcı olabilirim bir bakalım." dedi genç adam, sol eliyle yumuşak saçlarını karıştırırken. Önünde durduğu koca bina, kalbinin korkudan ağzında atmaya başlamasına yetmişti de artmıştı bile. Korktuğu hâlde neden Siyah Adam'a yardımcı olmak istiyordu bilmiyordu. Sonuçta Yena'nın da dediği gibi Siyah Adam onun bedenini ele geçirmek ve hayata geri dönmek istiyor olabilirdi. Belki de bunların hepsi o kara zihnin bir oyunuydu ve Sung Gyu farkında olmadan onun oyununa dahil olmuştu. Nereden bilebilirdi ki bu binaya girdikten sonra sağ çıkabileceğini? Ona güvenmiyordu. Henüz dirilere bile tam tamına güvenemezken ölülere güvenmek saçma olurdu zaten. Yine de içindeki o çocuksu isteğe karşı koyamıyordu. Madem başlamıştı bu işe, sonucu ne olursa olsun sonuna kadar gidecekti. Çünkü Kim Sung Gyu olmak bunu gerektiriyordu.

İçeride ihtiyacı olacağını düşündüğü temiz havayı bol bol çekti ciğerlerine. Büyük demir kapıyı ittirip kapıyı açmadan hemen önce, bakışlarını duvara çakılmış olan levhada gezdirdi. Hwang Apartmanı.

Merdivenlerden çıkmaya başladı. Aslında ne yapacağını o bile bilmiyordu; buraya gelmeden önce işe yarar veya yaramaz herhangi bir plan yapmamıştı. Sadece içinden oraya gitmek gelmişti o kadar. Şu an ise, ne kadar saçma bir şey yaptığının anca farkına varmıştı.

Ciğerlerindeki nefesi binadaki soğuk boşluğa bıraktıktan sonra yeni birisini alıp ilk kattaki daireleri incelemeye başladı. "Acaba sen hangisinde yaşıyordun?" Bir süre boş boş etrafına bakındıktan sonra sitem edercesine konuştu. "Sürekli binaya git diyordun, gittim işte. Ne yapacağım şimdi?"

Küçük siteminin ardından, artık alışık olduğu o yanık kokusu burnuna ulaştığında güçlü bedenini de ateş basmıştı. Şu an sanki yıllar önce çıkan o yangının içinde gibiydi. Eksik olan tek şey zehirlenmesini sağlayacak olan duman ve binayı sarıp sarmalamış olan turuncu renkli alevlerdi. Yanıyormuş gibi hissediyordu lakin alevlerin arasında olmadığını bilmek onu bir nebze de olsun rahatlatmıştı.

00:01 // kim sunggyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin