Gitmek, bir nevi geride kalanların ilacıdır, demişti annesi. Henüz 7 yaşındayken evden kaçma girişiminde bulunmuştu Sung Gyu. Annesi onu aramak için parka gittiğinde ve onu bir salıncağa oturmuş, ağlayarak kraker yerken gördüğünde kendisini tutamamış, bir yere saklanmış ve içi dışına çıkana kadar ağlamıştı. Oğlunu böyle görmek onu üzmüştü. Hangi anne oğlunu böyle görüp kendisini tutabilirdi ki? Uzun bir süre saklandığı çalılığın ardında kendisini dizginlemeye çalıştı. Nihayet gözyaşlarının ipini eline aldığında, ayağa kalkıp üstünü başını düzeltti ve küçük oğlunun yanına ulaştı. Onu kollarının arasına alıp sımsıkı sarmalarken söylemişti işte o cümleyi. Sung Gyu ilk başta bunun ne anlama geldiğini anlayamamıştı. Hala annesine onu bulduğu için kızmakla meşguldü. Ona sarılmıyor ve en önemlisi sürekli gitmesini istiyordu. Annesi geriye çekildiğinde, orta yaşlı kadının gözlerine bakmış ve "Senin ilacın olabilirim, anne." demişti. O zaman bu sözlerin ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar küçüktü.
Ama şimdi büyümüştü. Bu olayın yaşanmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen en küçük ayrıntısını dahi hatırlıyordu. Annesine verdiği sözü yaklaşık olarak bir yıl önce tutmuştu: Bu küçük ve sessiz kasabaya taşınarak annesinin en büyük ilacı olmuştu.
Şimdi sıra, başkalarının ilacı olmaktaydı.
Ayağa kalkıp odasının penceresini açtı. İçeriye kiraz çiçeklerinin güzel kokusu dolunca kaçırmak istemezcesine derin bir nefes alıp uzun süre bekledi. Daha sonra yavaş bir şekilde nefesinin hapsettiği yerden çıkmasına izin verdi. Gözlerini ovup gerindi, ardından sokak lambasının dibine baktı.
Siyah Adam yoktu.
Mutlu olmuştu. Onu uzun zamandır ortalıkta görmüyordu ve bu Sung Gyu için iyiye işaretti. Pencereyi açık bırakıp arkasına döndü. Dönmesiyle birlikte bir bedenle burun buruna geldi.
Sanırsa biraz erken konuşmuştu. Bu, ölümle aynı torbada çalkalanmış yanık kokusu, ancak tek bir varlıktan gelebilirdi: Ne idüğü belirsiz Siyah Adam'dan.
"Ah, ama gerçekten!" diye bağırıp geriye sıçradı Sung Gyu. "Lanet olsun! Aklımı falan mı okuyorsun? Kafayı yiyeceğim!"
"Binaya git, ölümlü!" diye kükredi siyah adam. Bir yandan da simsiyah olan parmağıyla daha önce de gitmesi için gösterdiği binayı işaret ediyordu. "Özgürlük, ölümlü. Özgürlük istiyorum!" Sanki konuşmayı yeni söküyormuş gibi tane tane konuşuyordu. Bu bile Sung Gyu'nun kanının donmasına yetmişti.
Ardından hiç olmamışcasına kayboldu.
※※※
"Sana daha önce 'Kaçık Idol' diye seslendiğim için üzgünüm, Sung Gyu-sshi." Genç kız başını utançla eğip o anı bir kez daha hatırladı. "Yani o durumdayken başka ne diyebilirdim bilmiyorum."
"Ah, anlayabiliyorum. Yaptığım biraz saçmaydı." Sung Gyu elini ensesine götürüp bir süre bekledi. Sonra derin bir nefes alıp "Adınız nedir?" diye sordu.
"Kwang Yena."
"Yena-sshi, kurabiyeler için teşekkür ederim. Afiyetle yiyeceğim." Sung Gyu az önceki şoku atlatamamış olmasına rağmen kendisini zorlayarak Yena'ya gülümsedi. Daha sonra verdiği tabaktan bir tane kurabiye alıp ağzına attı. Tadı, ağzında eridikçe daha da tatlı bir hal alıyordu. Gözleri bu sefer gerçek bir neşeyle açıldı. "Vay canına! Hayatımda yediğim en güzel kurabiye bu olmalı."
"Oh, gerçekten mi?"
Sung Gyu ağzına bir tane daha atmadan önce cevap verdi. "Evet!"
"Sevindim." Yena ellerini dizlerine koyup gülümsedi. "Burası çok garip bir yer. Tanrı aşkına, buraya taşınalı neredeyse 2 yıl olacak ama bir tane bile komşum yok. Beni gülücüklerle karşılayan ve verdiğim kurabiyeleri kabul eden tek sensin. Hep kendim yemek zorunda kalıyordum." deyip gözlerini pencereden dışarıya çevirdi. "Açıkçası bir yıldır, senden de aynı soğukluğu göreceğim diye yanına gelmeye korkuyordum." Gözleri bu sefer de bir bıçak gibi keskinleşip Sung Gyu'nunkileri bulmuştu. "Fakat bir saat önce ortak bir yanımız olduğunu gördüm. Sung Gyu-ah, konuya direk gireceğim. O siyah hayaleti sen de mi görebiliyorsun?"
"Siyah hayalet?" Sung Gyu bakışlarını genç kızdan ayırmadan bir kurabiye daha attı ağzına. Nedense şu an kurabiyeler daha önemli gibiydi.
"Sizi gördüm Sung Gyu. Seninle konuştu." Ayağa kalkıp pencerenin kenarına geçti. Sokak lambasının altı boştu. "İlk defa konuştu."
"Hayır, ilk değil." diye mırıldandı Sung Gyu. Ardından genç kızın duyabileceği bir şekilde, endişe dolu sesiyle o soruyu sordu. "Sana ne kadar güvenebilirim?"
"Biz onları görebiliyoruz, Sung Gyu. Mesela bak, çöplerin yanında oturan birisi var. Onu ilk gördüğümde normal bir insan sanmıştım. Evinin olmadığını ve bu yüzden çöplerden yiyecek topladığını düşünüyordum. Sonra bir gün kalkıp ona kimsenin kabul etmediği kurabiyelerimden götürdüm. Yüzüme bile bakmadı. Aynı noktaya dakikalarca baktı. Sonunda dayanamayıp omzuna dokunmak istedim ama elim adeta omzundan içeriye girdi. İnanabiliyor musun? O an hiçbir şey hissedemedim, Sung Gyu. Hem de hiç bir şey. Sanki elimi havada öylece sallamıştım. Geri çekildiğimde gözlerini dehşetle açmış bana bakıyordu. İki-üç adım geriledim. Sonra ben görüş açısından çıktım ve o tekrar aynı noktaya bakmaya devam etti." Derin bir nefes alıp o anı aklından çıkarmaya çalıştı. "O adamın ne olduğunu anlamak için günlerce araştırma yaptım. Sonunda tam olarak o çöpün dibinde hayata gözlerini yumduğunu öğrendim. O bir hayalet, Sung Gyu. Ve sen de onları görebilen sayılı insanlardan birisisin. Bu durumda bana güvenmen mantıklı bir seçenek olmaz mı? Birbirimize destek olmalıyız. Anlıyor musun?"
"Ah, gerçekten anlamıyorum!" deyip sağ eliyle saçlarını karıştırdı Sung Gyu. "Ben onları görmek istemiyorum Yena-sshi, özellikle de Siyah Adam'ı."
"Bunu biliyorum."
"O zaman bana yardımcı ol. Bundan nasıl kurtulabilirim?"
"Sence biliyor olsaydım şu an tanışmış olur muyduk?" Yena gözlerini sımsıkı kapatıp açtı. "Ben kendimi bildim bileli böyleyim ama onları görebildiğimi keşfedeli çok olmadı."
"Nasıl yani?" diye sordu Sung Gyu merakla.
"Sorular bizi yavaşlatır Sung Gyu-sshi." dedi Yena rahatsız olduğunu belirtmek istercesine. Daha sonra bıçak gibi keskin bakışlarını, ikisinin kaderini belirleyecek olan o mühim soruyu sormak için Sung Gyu'nun gözlerine dikti. "Benimle birlikte buna bir çözüm aramak istiyor musun, istemiyor musun?"
○○○
Geri döndüm! Evet, biliyorum geri dönüşüm çok geç oldu ama bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Sizden nasıl af dileyeceğimi de bilmiyorum. Belki de çoğunuz beni unutmuştur. O yüzden bol bol yeni bölüm atmaya ve kendimi hatırlatmaya karar verdim. Lütfen siz de bana yardımcı olun kuzucuklarım, oy verip yorum yapmanız benim için önemli.
Sizleri çok seviyorum♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
00:01 // kim sunggyu
FanfictionGüneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlarken, Sana son vedamı yapıyorum. Seni unutmayacağım, Ama hatırlamayacağım da. Var olacaksın ama aynı zamanda yok edeceğim seni zihnimde. Gitmene izin vereceğim, anılar benimle kalırken. Seni sevmiştim. Ama şu...