Sabah saat yedi gibi uyandım. Elimi yüzümü yıkadım. Kahvaltı yapıp hazırlandım ve evden çıktım.Apartmanın aşağısına iner inmez dün o adamı gördüğüm yere baktım. Ve hiçbir şey yoktu. Benimle bir alakası yoktu diye kendimi telkin edip hastaneye doğru yol aldım.
Hastane yine her zamanki gibi kalabalıktı. Bir de benim çalıştığım yer acil olduğundan haliyle daha da kalabalıktı. Kalabalık olmasına rağmen acil servisi diğer servislerden daha çok seviyordum. Midesi bulananlar, tansiyonu düşenler, kaza yapanlar, yaşlılar, çocuklar, ailesi için ağlayanlar. Koşuşturup hepsine yardım etmeye çalışıyorduk. Hemşire olmayı hiç istemememe rağmen okulu okuyup staj yaparken sevmeye ve benimsemeye başladım. Çünkü on altı - on yedi yaşlarındayken senden büyük insanlara yardım ediyordun, hepsi sana hemşire hanım diye hitap ediyordu. O yaştayken birilerine faydalı olduğunu hissetmek ve insanların hayatının senin elinde olduğunu bilmek insanı daha da olgunlaştırıyordu.
Mesai saatim bittikten sonra yine her zamanki rutinim olarak hiçbir yere uğramadan evime gitmek için hastaneden çıkmıştım. Hava kararmaya başlamıştı. Evimin olduğu sokağa gelince hava iyice karanlık olmuştu.
Yine aynı takip ediliyormuş hissine kapılmıştım. Dün ki olaydan sonra arkama dönmeye cesaret edememiştim. Bu yüzden hızlı hızlı eve doğru giderken birden birisi omzuma kolunu attı. Tam bağıracaktım ki eliyle ağzımı kapattı. Kulağıma eğilip;
''Selam güzelim.''
Çırpınmaya çalıştım fakat beni o kadar sıkı tutmuştu ki ellerinden kurtulamadım. Yüzüne baktığımda sırıtıp,
''Aslında sende beni tanıyorsun dün gece göz göze gelmiştik'' diyip gülümseyince yüzüm kireç gibi olmuş ve kalakalmıştım.
Çırpınıp ellerinden kurtulmaya çalıştım fakat fayda etmedi. Her zaman olduğu gibi şanssızlığımdan etrafta da hiç kimse yoktu.
Beni çekiştirerek bir arabanın yanına getirdi ve içine fırlattı.
Kendisi de hemen sürücü koltuğuna geçti ve sürmeye başladı. Ben bağırıp yardım için arabanın camına vurmaya çalıştığımda bana sinirle baktı.''Boşuna uğraşma seni benim elimden polis gelse bile alamaz. Eğer susup oturmazsan senin için hiç iyi şeyler olmaz.''
Bunları çok sinirli ve sert bir şekilde söylemişti. O yüzden yerime sinmiştim. Hemen aklıma çantamdaki telefon geldi. Çaktırmadan çıkarmaya çalışıp tam polisi arıyordum ki fark etti ve elimden alıp camdan dışarıya fırlattı. Ben bağırıp ona vurmaya çalıştıkça daha da sinirlendi ve bana sert bir tokat attı.
''Eğer rahat durmazsan başına daha kötü şeyler gelir.''
Attığı tokat yüzünden gözlerimden yaş gelmişti. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Bende sessizce yerime sindim ve beni nereye götürdüğünü anlamaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutuklu (Tamamlandı) ✔
Fiction générale''Barlas Poyrazoğlu '' Siyahın nasıl daha siyah ve nasıl daha çekici olabileceğini varlığıyla kanıtlayan, güçlü, asi ve sert bir adam. ''Beyza Güçlü'' Soyadının aksine o kadar da güçlü olamayan, giydiği forma gibi bembeyaz saf ve masum olan, buna ra...