3

2.3K 57 1
                                    

-Hatırlıyor musun Ercan? Senle ben bir ara fabrika deposunda çalışıyorduk. Kasaba'da ki fabrikanın deposunda tüm gün boyunca tırlara mal yüklüyor yada indiriyorduk, aldığımız parayı hatırlıyor musun? Günlük kırk lira. Tam tamına kırk.

Ercan: Hatırlamaz olur muyum. Tüm gün terimizi siliyorduk.

-Heh gel vakit git vakit bir ara bizim evde çamaşır makinesi bozuldu, tamirci bir adam çağırdık ve sadece iki dakika sonra makinenin pompasından bir cam parçası çıkardı.

Ercan: Ee ne olmuş?

-Tam tamına kırk lira istedi. Bizde otuz lira verdik, on lira daha verecektik, bozukları ayırıyorduk ki adam tamam ona gerek yok deyip, evden ayrıldı.

Ercan: Dünya bu kardeşim ne yapacaksın..

Ercan ile oturduğumuz kahverengi banktan insanların akın akın geçtiği caddeyi boylu boyuna bir neşeyle izliyorduk. Bu kadar kalabalık bir caddeyi anca şehre gelince görebiliyorduk. İnsanlar bu caddeden sevgilileri ile ya da aileleri ile geçip gidiyordu. Cadde de ki kalabalık bir an olsun bitmiyordu, caddeyi insanlar terk ediyordu ve buna inatla caddeye insanlar akın akın gelmeye devam ediyordu. Kimi mağaza sahipleri ara ara marketlerinin önüne çıkıp sigarasından bir dal yakıyor ve bir müşterinin içeriye girmesiyle yeni yaktıkları sigarayı ya yere bırakmak zorunda kalıyorlardı ya da bir daha o paketlerinden çıkardıkları tek dal sigarayı içmemek üzere yere fırlatıyorlardı. Kimi sokak gençleri gözleri yerde sağlam sigara izmariti arıyor kimi sokak gençleri ise ceplerinde paketleriyle genç kızları avlamanın peşlerindeydi. Kimi gençler de ekmeklerinin peşinde sağa sola koşuşturuyordu, bu kalabalık caddede rengarenk insanlar yer alıyordu, kimi genç kızlar mini etek giyerek caddede geziniyor, kimi kapalı kadınlar bir yerlere hızla ilerliyorlardı, yani anlayacağınız ortam rengarenk.

-Ercan kalk dolaşalım?

Ercan:Olur.

İkimiz oturduğumuz bank'tan ayrılarak şehrin caddelerinde gezinmeye başladık. Bir o cadde bir bu caddeye giriyor, günümüzü eğlendiriyorduk. Ara ara sigara içiyor, keyfimize bakıyorduk. Bazen bir bahçe buluyor içine girip, ağaçlara dalıyor meyve yiyorduk.

Güneşin ansızın gökyüzünü terketmesiyle, kendimizi o bankta tekrar bulmuştuk. Ortam yavaştan kararıyordu, caddede insan sayısı gitgide azalıyordu. Koskoca şehir sakinleri yavaş yavaş evlerine çekiliyordu. Gösterişli sokak lambaları teker teker sırayla yanıyordu ve eğlence ortamları müşterilerini yavaştan içeriye alıyordu, hatta bazı mağazalar kepenklerini indiriyordu. Ercan oturduğum bankta hemen yanımda oturuyor bir şeyler çiziyordu defterine ve defterini birden hızla kapatarak;

Ercan: Üzerinde para var mı?

-Var.. Var da ne oldu?

Ercan: Üzerimde hiç sigara kalmadı. O parayla sigara almaya ne dersin?

Cebimden sabah evden aldığım on lirayı Ercan'a vererek;

-En ağırından al, ciğerlerimiz şenlensin.

Ercan: Kerim kardeşim, rahat ol.

Ercan tam karşısında ki büyük markete doğru hareketlenmişti ki, caddeden geçen genç hatunun gözlerine, gözlerim bir an olsun çarptı, keşke diyorum da çarpmasaydı..

Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi bu. Burdan anlatmam zor görmeniz lazım. Sıfır kol beyaz penye bir insana bu kadar mı yakışır! Dar siyah kumaş pantolon bir insana bu kadar mı güzel yakışır! Siyah uzun saçlarını bir an olsun elinin tersiyle geriye doğru atınca kalbim bir an pıt pıtlamaya başladı. Yüzünde ki o ufak tombul yanakları gülümsemeye başlayınca, kalbimde ki pıt pıtpıtlar iyice kulağıma bağırmaya başladı.

Ulan amına koyayım önümden geçiyor! Kalkıp bir bok yapacağım da yok, elim kolum kenetlenmiş, sadece izlemekle yetiniyorum. Bu gökyüzünün altında bu denli güzel bir hatunun yaşaması garip! O bu Dünya'da yaşamamalı, bu Dünya için o çok güzel, savaş sebebi lan o! Cinayet sebebi!

Bu sırada Ercan marketten sigarayı alarak hızla yanıma gelmiş ve bir dal sigara uzatıyordu. Dünya güzeli hatun caddede yanında ki sarışın çocuk ile yürüyordu! Kim bilir nereye gidiyorlardı. Ercan'ın elinden sigarayı alarak ayağa kalktım. Sigarayı yakarak yavaştan o hatunun peşinden yürümeye başladığımda, Ercan arkadan seslenerek;

Ercan: Nereye gidiyorsun? Eve gitmeliyiz geç kalacağız bak.. Alo.. Kerim sana diyorum..

-Ercan, lütfen gel..

Ercan banktan kalkarak hızla yanıma geldi ve yürüyüşüme tempo tutarak;

Ercan: Dostum kendine gel ne oldu?

-Aşık oldum.

Ercan: Kime?

-Önde ki beyaz penyeli hatuna..

Ercan: Dostum gitmemiz lazım!

-Gideriz bu hatunu bir takip edelim. Evini öğrenmem lazım, lütfen.

Ercan: Seni kıracağıma fındıklarımı kırarım dostum. Sen iste şehri yakalım.

Hafiften gülümseyerek;

-Harbi harbi yakar mıyız lan?

Ercan: Dedim ya yeter ki iste sen..

Sağ kolumu Ercan'ın sağ omzuna uzatarak kendime çektim, bu sırada ağzımda ki sigara'dan son bir duman çekerek sol elimle fırlattım ve ufak bir gülümsemeyle;

-İyi ki varsın, can dostum!

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin