21

222 16 3
                                        

6 ay sonra...

Bir fabrikada hayatımı çürütmekteyim, tüm gün eşek gibi çalışıyor ve sadece üçer kez çay molasına çıkıyorduk. Ayrıca bir kezde yemek molasına çıkıyorduk. Şehrin yakınlarında bir kasabaydı bu, bana hiçbir yerden tanıdık gelmiyordu. Burada ki işimiz belliydi, fabrikaya tır aracı yanaşıyor ve tırın içindeki malzemeleri indiriyorduk. Bu tüm gün boyunca sürmüyordu tabi, ara ara temizlik ve diğer türlü işlerede girişiyorduk. Fabrika görevlileri özel odalarında soğuk üfleyen kilimalarının verdiği keyifle sıcak çaylarını yudumluyor biz ise burada terimizi silecek vakti arıyorduk. Kayıp.. Şuralara bir yerlere düşmüş olmalı vakit.. Hadi arayalım..

Tır'dan ağır kutuları indiriyor, palet dediğimiz oduna yerleştiriyor, streç denilen naylonla etrafında dört dönüyor ve forkliftin almasını bekliyorduk. Forklift aldıktan sonra tırın girişine yeni bir palet atıyor, anlattığım işlemi tekrardan tırlar bitinceye kadar yapıyorduk. Kısaca bu iş her ne kadar can sıksada yapmak zorundaydım. Neticede para lazım! Evde beni bekleyen iki kız arkadaşım var hatta teki nişanlım...

Hande ile geçenlerde nişanlandık. Çok güzel bir kızdı, evlenmemek elde değildi. O da beni seviyormuş zaten ve bunu öğrendiğim gibi taktık nişanı.

Tırın içine girip kutuya uzandım, yanımda uzanan birisi daha vardı, işe daha bugün başlamıştı. İsmini sormaya fırsatım dahi olmamıştı. Kutuyu çekti hızla ve ağır karton kutuyu kafama devirdi. Kafamın içinde bir ses oluştu, büyük bir sesti.. Bu sese dayanamayıp kafamı tuttum ve kendimi tırın içinde yere bıraktım, şansa bakım kafam kanamamıştı lakin ağrıyordu ve büyük ihtimal şişmişti. Bir-iki dakika acısını çektim, yerde gözlerimi tekrardan açtığımda bu fabrika bana bir yerlerden tanıdık geliyordu.

Bu fabrikada daha önceden çalıstığım günler zihnimin en karanlık kısımlarından tekrardan yükleniyordu. Yaşadığım herşey herşey tekrardan yükleniyordu. Kazayı geçirişim, Handeyi sevişim, Beyza ile arkadaşlığım, Annemin ölümü, Babamın terkedişi, Abimin polisler tarafından yakalanışı, Ablamın ihaneti ve iğrenç görüntüsü, işlediğim cinayet!

Hepsi bir bir aklımdaydı. Hepsi sanki biryerde saklanmış ve bir kutunun kafama düşüpte tekrardan aydınlığa kavuşmasını arzulamıştı. Öyle de oldu zaten. Kafama bir kutu çarptı ve hepsi aydınlığa kavuştu.

Yıllar önce bu fabrikada en sevdiğim arkadaşımla çalıştığım aklıma geldi, herşey çok farklıydı. Bulunduğum konum yıllar öncesine oranla çok değişmişti. Bu kasaba benim yaşadığım yerdi! Annemin mezarı fabrikanın yukarısındaydı. Lanet olsun ben annemi nasıl olurda unuturum. Kafamı dizlerime gömmüş, gözüm kapalı herşeyi analiz etmeye çalışıyordum. İş arkadaşlarım etrafımda toplanmış bana sesleniyorlardı. Hiçbirini duymak istemiyordum, zihnimin içinde büyük bir çatışma vardı, ismi de belliydi "Eski ve Yeni".

Gözlerimi açıp etrafa baktım, işçi arkadaşlar bana dört gözle bakıyor, ağzımdan çıkacak kelimelere odaklanıyordu. Kimseden yardım almayıp ayağa kalktım. Tırın içinden hızla çıkarak, üzerimde ki yeşil iş formasını bir kaç kutu koyduğumuz paletin üzerindeki kutuların üstüne bıraktım. Yan taraftaki merdivenden inerek güneşin ısıttığı alana çıktım. Arkamdan bana bağırıyorlardı;

"Nereye gidiyorsun?"

Hatta birisi şöyle seslenmişti;

"Arkana bakma, yürümeyi bırak ve koş bu cehennemden"

Bunu her kim söylediyse ya burada yıllarını harcadı ya da yeni bugün işe gelenlerden biriydi. Fabrikadan ayrılıp ilk önce üst yola ardından mezarlığa doğru yürüdüm. Tüm yol boyunca yaşadıklarım aklıma geliyor ve ağlıyordum. Burnumdan sümükler akıyor ama ben aldırmıyor, ağlıyordum. Biraz sonra mezarlığın kapısını görünce ağlayışım daha da şiddetlenmişti. Kapıyı bir acı ile açarak annemin mezarına doğru ilerledim.

Annemin mezarının başında sakat bir kadın diz çökmüş isyan ediyordu. Gözyaşlarımdan ötürü görüntü bulanık olduğundan, penyemin boyun kısmını gözlerime çekerek sildim. Görüntü netleşince bu kadının lanet olası fahişe ablamdan başka birinin olmadığını anladım.

Anlamıyorum, bir fahişe ne yüzle bir meleğin mezarını ziyarete gelir ki? Eminim annem o mezardan kalksaydı, ablamın saçından tuttuğu gibi bir kaşık suda boğardı. Biraz onu izleme kararı aldım, uzaktan bir çalılığın arkasından onu izliyordum, az sonra bir adam elinde bir teneke su ile annemin mezarına yaklaştı. Bu adamın abim Fuat dan başkası olmadığını anlamıştım. Abim Fuat ve Ablam Necla ikilisi... Biri eski Torbacı diğeri eski Fahişe, acaba ikisi de ne halt olduklarını birbirlerine anlatmışlar mıydı? Bu ikili anneme acaba ne anlatıyordu? Kaçıncı gelişleriydi bu? Acaba annem rahatsız oluyor muydu?

Çalıların arkasından annemin mezarını izliyordum hala. Bu ikili çömelmiş dua ediyordu, birazdan babam da tepeden elinden bir teneke su ile iniyordu. Elinde ki su ile mezara yaklaştı, abim ve babam mezarı suladı. Ailede tek ben eksiktim, torbacı abim orada, hayırsız babam orada, fahişe ablam orada ve ve.. Dünyalar güzeli annem orada...

Bir ben eksiktim, gitmek istiyordum, onlara katılıp annemle konuşmak istiyordum. Bir yanım frene, bir yanım gaza basıyordu ama ortada kalıyordum. Ayağım bir ileri gidiyordu, bir de geriye...

Yorum ve votelerinizi bekliyorum, iyi günler..

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin