Onun bu samimi sarılışından hoşlanmıştım, tıpkı annem gibi sarılıyordu. Uzun bir sarılmadan sonra, Kasiyer Gençlerden Uykulu olanı yanımıza gelerek;
"Bayım.."
Beyza ile sarılmamız bu laftan ötürü bitmişti. Genç kasiyerin lafının devamını tahmin ediyordum az sonra "Alkoller" diyecekti. Öyle de oldu. Genç Kasiyer'in uykulu gözleri yerde ki alkol sulantısına dikilerek;
"Alkoller" dedi. "Ne oldu buraya" dedi.
İkimizde kısa bir süre susmuş, Genç kasiyeri izlemiştik. Ardından konuşmaya başlayan isim bendim.
-Alkollerin parasını ödeyeceğim kasada.
Genç Kasiyer sıkıntılı bir şekilde derin bir "Of" çekerek, yanımızdan ayrılmış neden biraz sonra elinde bir vilada ile gelip yerleri silmeye başlamıştı. Beyza ile ben, bir karar verdik, aynı içkileri alacak ve onun evinde içecektik. İçkileri aldıktan sonra bir kaç meze ürünü alıp, kasaya doğru ilerledik, Genç Kasiyer yerdeki alkol bulantısını temizlemiş, kasaya varmamız ile O'da kasaya varmıştı. Kasada ki işlemleri hallediyorduk, yere düşen alkol şişeleri ile toplamda yaklaşık 300-400 lira hesap tutmuştu. Cebimden çıkardığım yüklü para ile hesabı ödemiştim. Bu sırada Beyza eline aldığı beyaz poşetlere, satın aldığımız içkileri ve mezelik ürünleri dolduruyordu. Beyza poşetlere ürünleri doldurmuştu, bende kasada ki işlemleri halletmiştim, ardından poşetlerin yarısını ben, yarısını o almıştı. Marketten dışarıya çıkmıştık, Güneş tenimize saldırıyordu. Hava sıcaktı.
Beyza: Yıllar sonra seni görmek güzel.
Yıllar sonra beni görmek güzelmiş dedi, ben kimdim onun için?
-Seni görmekte öyle, ev nerede?
Beyza: Hemen şu ileride.
Şehrin büyük ve geniş caddesinden karşısını, boş olan eliyle işaret ediyor ve büyük siyah bir binayı işaret ediyordu.
-Kaçıncı kat?
Beyza: 11.kat, henüz yeni taşındık.
-Kim kim yaşıyorsunuz ki?
Beyza: Ben ve bir kız arkadaşım. Kız arkadaşım genellikle eve fazla uğramaz. Sadece geceleri gelir o da uyumak için. Çok iyi bir insandır, tüm gününü insanlara yardım etmek için harcar. Sağda solda gördüğü fakirlerin ya da yoksulların yardımına koşar. Küçük çocuklara şeker alır, büyük insanlarla röportaj yapar, işi gereğidir bu röportaj, çünkü o bir gazete yazarı. Heh, bu arada geldik beni takip et.
Beyza ile ben, büyük binanın kapısına geldiğimizde, cebinden çıkardığı anahtarlıktan ilk seferde doğru anahtarı seçerek, anahtarı yuvacığa sokarak çevirdi, çevirir çevirmezde merdivenden aşağıya doğru koşuşan iki tane renkli giyinmiş erkek çocuk birbirleriye yarışırcasına dışarıya çıkıyordu. Beyza ablası onları uyardı;
Beyza: Yavaş olun çocuklar, düşeceksiniz.
Genç Çocuklar hiç laf dinler mi? Beyza Ablası'nın lafı üzerine çocuklar kollarını açarak bir uçak gibi kapıdan çıktı ve kısa sürede gözden kayboldular.
Beyza: Çocukluk işte...
-Hergeleler.. Başlarına bir iş gelecek diye korkuyorum.
Beyza: Deme öyle be..
İkimiz merdivenlerden yukarıya doğru çıkıyorduk, Beyza son merdiven basamağına gelmişti ki yorulduğunu farketti ve biraz soluklanmak için durdu, birkaç saniye dinlendi ve kapıyı açarak ilk önce kendisi içeriye girdi daha sonra da beni içeriye davet etti. Beyza ve arkadaşının evine giriyordum. Arkadaşı evde değildi, bunu evdeki sessizlik söylüyordu. Ev sade renklerle dekore edilmişti. Ne çok fazla eşya vardı, ne de evdeki eşyalar sade renkteydi. Güzeldi bu ev, insana ayrı bir huzur veriyordu. Hani bir yazar diyor ya; "Huzur mu istiyorsun, az insan az eşya" bu da öyleydi işte. Bu evde az eşya ve az insan vardı. Beyza mutfağa doğru ilerledi, bende hemen arkasındaydım. Ellerindeki poşeti masanın üzerinde koymuştu, bende onun koyduğu gibi ellerimdekileri masanın üzerine bırakmıştım.
Beyza: Sen içeriye geç dinlen biraz, bende bu sırada masayı hazırlayayım. Koridordan sola dön, karşına çıkan ilk oda.
-Peki tamam.
Beyza, ben daha mutfaktan çıkmadan poşettekilerin içindekileri masaya koyuyor, ve hazırlıyordu. Bende bu sırada söylediği odaya doğru ilerliyordum, karşıma aralanmış beyaz bir kapı çıkmıştı, kapıyı ittirerek odanın içerisine girdim. Odanın görüntüsü çok sadeydi, dev bir plaza tv, hemen bu tv'nin karşısında siyah deri bir koltuk, koltuğun hemen karşısında, cam bir sehba vardı, etrafta bir kaç dekordan başka hiçbir şey yoktu, tabi perdeleri dekordan saymazsak. Kendimi deri koltuğa bıraktım, derin bir "Of" çekerek, koltuğun rahatlığına kendimi bıraktım. Koltuk sanki beni içine çekiyordu, gözlerimi yummam ile uyumam bir olmuştu, perdelerin kapalı olması uyumam için bana yardımcı olmuştu, eğer ki perdeler açık olsaydı, bu güneşli günde güneş gözlerime bir atlı gibi saldıracak ve beni uyutmayacaktı. Neyse ki perdeler kapalıydı ve bende çoktan uyumuştum.
Uyandığımda, Beyza beni kolumdan dürtüklüyordu. Oturduğum koltukta gerinerek ayağa kalkıp esnedim. Kendime geldikten sonra, Beyza konuşmaya başlamıştı.
Beyza: Günaydın diyeceğim lakin, Gün'ün ayacağı kalmamış.
-Umarım hazırdır.
Beyza: Masa hazır ve bizi bekliyor.
-O zaman edepsizlik etmeyelim gidelim. Bayanlar önden.
Mutfağa giden yolu sağ elimle kapının ardına doğru uzatarak gösterdim. O da önden giderek;
Beyza: Çok naziksin, teşekkür ederim.
İkimiz de mutfağa girmiş, masalarda ki yerlerimizi almış, şişeleri açmaya başlamıştık. Şişeler bir bir açılıyordu ve dertler bir bir akla düşüşüyordu. Sanki her bir şişeye özel bir dert tasarlanmıştı. Galiba siyah olanı ölümdü..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Orospusu
Teen Fictionİki gencin yaşadıkları kasabadan sıkılıp, defalarca şehre yürüyerek gitmeleri, her gittiklerinde gördükleri manzara farklı farklı. Bir manzara var ki, defalarca gitmelerine sebep olan. O manzara ki hayatları dağıtan. O manzara ki Lanet şehre yağmur...