6

1K 42 0
                                    

Dertli bir vaziyetle Ercan'ın kaldığı teyzesinin evinden ayrılarak, şehre giden kuru topraklı yola çıktık. Hava bugün güzeldi, güneş tam karşıda büyük binaların arasından kafasını çıkararak bizi izliyordu. Güneşi üzgün tenimde hissediyor, tenimi okşayışının tadını çıkarıyordum. İçimde bir acı vardı, bu acı büyük bir acıydı. Hiç bir sıfat bu acıyı betimleyemezdi, o derece büyüktü. Yolun kenarlarında ki çınar ağaçlarını izliyordum, hepsi serince esen rüzgar sayesinde ferahlıyordu, bir o yana hafifçe eğiliyor, bir bu yana hafifçe eğiliyordu. Güneş'in önünden geçen martı sürüsü gündüzü kısa bir vakit geceye çevirmişti. Böyle güzel bir günü annemle geçirmek için nelerimi vermezdim ki?

Sonunda Ercan ile Ben şehrin girişine gelmiştik, ana yoldan karşıya geçerek caddelere daldık. Ellerimi cebime bir şans belki param kalmıştır düşüncesiyle götürdüm. Bir liram vardı ve tam karşıda ise sayısal loto bayiisi. Bir ümitle oraya gitmeye karar verdim.

-Ercan gelsene bir loto oynayacağım. Son bir liram kalmış cebimin kenarında onunla bari şansımı deniyeyim.

Ercan: Tamam öyleyse haydi gidelim.

Ercan ile Ben yolun karşısına geçerek, insanların sıkı adımlarla ilerlediği pembe kaldırıma çıkarak, sayısal loto bayii'sinden içeriye girdik. Yaşlı bir adam elinde ki gazeteye bakmayı keserek, gözlüklerinin altından bize baktı. Yaşlı adam bizi baştan aşağıya süzerek inceledi. Giyindiği beyaz gömleği eşi tarafından defalarca makinede yıkanmış olmalıydı ki gömlek harab olmuştu. Hafiften çıkan beyaz sakalları, gözlüğünün çerçevesi ile bir uyum içindeydi. Saçlarının yan tarafları vardı, üst kısmı keldi. Bakışları bir insanı devirecek kadar küçümseyiciydi.

Elime bir loto kağıdı alarak, rakamları doldurmaya başladım. 5 rakamı salladım son rakamı ise annemin en sevdiği rakamı yazayım dedim 6.rakamım 33'dü. Yaşlı adama kağıdı ve bir lirayı uzattım. Adamın ağzı sonunda açılmıştı. Bir yandan kağıdı onaylıyor bir yandan bizimle konuşuyordu.

-Gençler yaşınız galiba tutmuyor lakin bir daha sizi görmeyeyim.

Ercan:Tutuyor abi.

-Tutuyorsa iyi, tutmuyorsa sıkıntı.

Bu yaşlı adam biraz daha konuşursa kafayı gömerdim, iyice canımı sıkıyordu. Kafasını dağıtasım vardı, harab olmuş gömleğini kendi kanıyla yıkayasım vardı fakat bu gibi tatsızlıklara gerek yoktu. Mantıklı düşündüğümde adam netice de işini yasaya uygun olarak yapmaya çaba sarfediyordu amma bizimde yaşımız tutuyordu işte.

Yaşlı adam, rakamlarını girdiğim loto kağıdını makineden çıkardı, kasaya açtı ve verdiğim 1 lirayı atarak, 25 kuruşa uzandı, aldı ve kağıtla bana uzattı. Kağıdı ve 25 kuruşu alarak cebime attım, ardından Ercan'ın kapıyı açmasıyla oradan uzaklaştık. Kalabalık caddeye doğru pembe kaldırımdan, insanların arasından ilerledik. Şehrin en yoğun olduğu caddeye vardık, henüz öğle vakitleri.. İnsanlar o kadar yoğun ki bu cadde de igne atsan yere düşmez. Gökten bavulla para atsalar, paralar yere düşmeden saniyeler içinde biter. Geçen sefer ki gelişimiz de oturduğumuz bankta yine oturduk. İnsanların yüzleri vardı, hepsi birbirinden farklı...

Ama bilemiyorum o yüzlerde ki kırışıklılığın neden oluştuğunu, insanların neden bu denli hergün işe gittiklerini. Hemen hemen hergün işe gidiyorlar ve patronlarından azar veya iyi bir laf işitmek için ya iyi ya kötü çalışıyorlar. Günleri bir türlü bitiyor, bitiyor da.. Eve gittiklerinde ne yapıyorlar peki? İşten geldikleri gibi televizyonu açıp, Dünyanın öbür ucunda ki tanımadığı bir insanı ya katil ya da kahraman ilan ediyorlar. Bir insan bir insanı öldürüyor, ve süslü püslü kekeme bir spiker çıkarak bu adam Zalim! yahut, Bu adam Kahraman! Diyor, televizyonu izleyen kişide spikerin çatlamış dudaklarına sürdüğü ruj ya da kremli halinden düşen kelimelerle tanımadığı insanı katil ya da kahraman ilan ediyordu. Ama bir türlü de o evin elektiriği kesilmiyordu, tanrıya dua etmişler demek ki! Ama siz dua edin, elektirikler gitmesin!

Ercan'ın koluma hafifçe koluyla vurmasıyla birden irkilerek etrafı kesmeyi kestim ve Ercan'a sağ'a doğru kafayı çevirdim. Ercan kafasını baktığı yerden çevirip bana gözüyle oraya bak dermişcesine yaptığı hareketle gösterdiği yere baktım ve o tatlı kızın yüzünü ölmeden bir kez daha gördüm. Bu sefer yanında esmer bir adam vardı, kimdi bu adam neyin nesiydi! Deliriyorum şu bana gülmeyen zalim kadere!

-Bu şehri yakacağım bu gece! İçinde bende yanacağım sende!
Yanacak bu şehir bu gece!
Kül olacak! Küllerimizi savuracaklar!

Ercan: Ne dedin?

-Yok birşey, kalk takip edelim şunu.

Ercan: Kardeşim kendindemisin? Yüzün çok öfkeli, sinirini buradan hissediyorum.

-İyiyim birşeyim yok!

Ercan kolumdan tutarak beni yolun ortasında durdurarak..

Ercan: Dostum bak kendine gel, çok sinirlisin.

Ercan'ın yüzüne baktığımda ağladığımı artık saklayamamıştım. Kolundan ayrılarak yürümeye devam ettim. Ercan halimi anlamış, susmuş ve benimle yürümeye devam etmişti. O tatlı kızla yanında ki esmer çocuk ile aramızda yaklaşık 20 metre vardı bir an ikisi de durdu ve tatlı kız arkasına dönerek sulu gözlerime baktı. Ağladığımı farketmiş olmalı ki içi cız etti ve yüz ifadesi içinin parçalandığını çok iyi yansıttı sulu gözlerime ve o sırada gözlerimi siyah polarıma silerek sol caddeye seri bir giriş yaptım. Ercan arkamdan tatlı kıza bakarak bağırdı;

Ercan: Lanet olsun size! Kırılan kalpten dahi haberiniz yok!

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin