23

306 11 6
                                        

Fuat'ın yaptığı çok yanlış birşeydi, yanlışın ötesinde birşeydi bu! Sevdiğim kız vuralı yaklaşık on beş dakika oluyordu, lanet olası ambluans vaktinden sonra olay yerine yetişmişti. Annem öldükten sonra, geriye kalan aile fertleri bana sanki savaş ilan etmişti. Ulan canım dediklerimiz canımıza kıyıyordu ya!

Bundan sonra "Ateşten bir deniz olacağım ve kıyılarım olmayacak". Yola çıkanda, limanıma yaklaşan da bir bir eriyecek! Ben tarifini bilmediğim bir denizde boğuluyorum! Annem sağ çaprazımda kara toprağın altında yatıyor, Annemden sonra en çok sevdiğim kadın kollarımın altında can çekişiyor, elim kolum bağlı karnından akan kanı durdurmaya çalışıyor ve ara ara gökyüzüne bakarak; Tanrı'ya sitem ediyor, acımı feryat ediyordum. Kesin duymuyordur, şundan eminim ki Tanrı mesleği çok yoğundur, hele ki pazar günleri..

Yüzümden terler akarak vücudumu dolaşıyor, Hande'nin karnından çıkan sıcak kanın sıcak buharı, bu derece sıcak bir havada belli oluyor, acıma acı katıyordu. Beyza, Hande vurulduktan hemen sonra olay yerine bir ambluans istemiş, ambluans da on beş dakika sonra gelmişti. Hande'yi ayık tutmak için ona gelecekten bahsediyordum, ağlayarak;

"Hande uyuma, ben annemi uyurken gördüm, içim yandı Hande. Eğer seni görürsem olmaz, hayır daha çok erken.. Aç gözlerini beni dinle, bir evimiz var, kimsenin olmadığı bir yerde.. Evde sen, ben ve iki çocuğumuz sabah kahvaltısında konuşuyoruz. Sen çocuklarımızla tartışıyorsun onlara; "Arka bahçeye Portakal Ağacı dikilecek" diyorsun. Onlarda; "Ama anne biz Eriği seviyoruz" diyor ve sen onların isteğini yerine getiriyorsun, sonra ön bahçe de birgün ikimiz onlarca Portakal Ağacını dikiyoruz, sonra o portakallar ve erikler birgün oluyor, o kadar çok oluyor ki, artık dallar sarkmaya başlıyor.. Hande uyuma!"

Hande'nin gözleri bir an kapanmıştı. Telaşla sesim o kadar çok çıkmıştı ki, ağaçlarda ne bir kuş kalmıştı ne de etrafta bir hayvan.

"Hande uyuma! Aç gözlerini, aç! Lanet olası o cennet güzeli gözlerini aç!"

Açası gelmiyordu, bulunduğum konum ve durum o kadar sikiktendi ki, herhangi bir insan bu durum da olsa garanti veriyorum direk intihar ederdi, Tanrı bana sabır denilen illeti bolca vermişti, onun kutsal kadehinden sanki bir sabır içmiştim, içecekleri sayısızca çok ama bana sadece sabır vermişti.

Etraf güzel evet, o kadar güzel ki insanlar baharı yaşıyor.

Ambluans'ın arka kısmında, Hande sedyenin üzerinde uzanıyor, ben ise ambluansım arka kısmında Hande'nin baş ucunda oturmuş onun buz kesmiş ellerini avuçlamış, şoföre deliler gibi bağırıyordum. Bir yandan deliler gibi bağırıyor, ağlıyorum diğer yandan ise burnumdan akan sümükleri penyemin omzuyla siliyordum.

-Bas gaza bas!

Beyza hemen yanımda oturuyor, benimle beraber ağlıyordu. Ambluansın içinde hemşireler Hande'nin vücuduna birşeyler bağlıyor onu hayata döndürmeye çalışıyordu. Nefes alış-verişi kesilmişti, teni morarıyordu her saniyeye oranla daha fazla. Hemşirelerden teki yanında ki hemşireye bağırdı;

"Hasta ölüyor ne duruyorsun, yap şu kalp masajını!"

Bu bağırışa maruz kalan Genç Hemşire, çok kısa sürede kendini toparlayıp kalp masajına başladı. Elleri sopsoğuktu, teni morarmıştı, karnından akan kanlar durmuştu, sıcak buhar dahi çıkmıyordu. Ellerini Hande'min kalbinin üzerine koyarak, hızla ve serice bastırmaya başladı, kısa süren masajdan sonra Hande'm derin bir nefes alarak, hayata geri döndü. Bu sırada onunla konuşmaya çalışıyordum;

-Hande uyuma, uyuma aşkım. Hava çok soğuk bak, uyursan başka bir yerde uyanabilirsin, sen başka yerlere alışık değilsin. Bu Dünya'nın sana ihtiyacı var! Yarın doğacak güneşi beraber izleyelim olur mu? Sen şimdi uyursan, yarın güneş doğar mı! Hem sen uyursan yarın doğacak güneş, harbiden güneş midir ki? Yoo.. Hayır sen olmadan doğan Güneş, Güneş değildir. Sen olmazsan bu siktiğimin gezegenine güneş bir daha doğmaz! Geceme bir güneş daha eklenir, sabahlar hiç olmaz, karanlıkta kalırım, esir düşer bedenim sokağın pis suyuna.

Hastanenin girişine vardığımızda, hemşireler ambluansın kapısını açtı; daha sonra da hep beraber sedyeyi asfalt zemine sonra da hastanenin girişine taşıdık. Hande'nin bu denli yarı ölü-yarı canlı sedyede uzanması, benim içimde ölü bir ikinci kendimi uyandırdı. Kendimi Hande'nin yerine koydum, vücudunda ki acıları hissettim. Bu denli bir acı anca bu denli güzel bir kıza yakışırdı. Hastanenin ameliyat kısmına girince Hande ve doktorlar, Beni ve Beyza'yı ameliyat odasının kapısında durdurdu. İşte şimdi acının dibine vurdum, en dibe en kısa sürede vurdum; o ölüm kalım mücadelesi verecek ve benim elimden hiçbir şey gelmeyecek. Acı budur; kısa yoldan. Umarım ölüm-kalım savaşını kısa sürede atlatır ve geriye döner.

Şimdilerde ben bir derbeder, acı içinde kıvranan bir hasta. Gözlerim yaşarmış, tenimde bir kaygınlık, vücudumun her zerresinde bir yas, her taneciğimde bir Pompei dağının üzüntü patlaması gibi bir acı!

Saçlarımın beyazlaması an meselesi, korkarım bu olay birden patlak vermesin!

Hastanenin giriş kapısına çıktım, üstüm başım kana bulanmıştı, heryerimden dert damlıyordu. Kendimi bu lanetli hastanenin girişinde mavi bir sandalyeye bıraktım. Eğilerek cebimden çıkardığım bir adet sigarayı dudaklarıma yerleştirerek, diğer elime aldığım çakmak ile sigaramı yaktım.. Yakmasına da.. Yanan sigara değildi!

Yorum ve votelerinizi bekliyorum...
İyi günler...

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin