Yalnız kalmak iyidir; sevdiğiniz insanlardan aşağılama arzusuyla tıka basa doldurulmuş bir çuvalı yüzünüze yemezsiniz.
"Yalnız kalınca kendi içinizde kaybolur kaybolur durursunuz."
Beyza ve Handenin yaşadığı büyük binaya gireli henüz yarım saati doldurmuştuk. Eve girer girmez bana sade ve rahat bir koltuk ayarlanmış ve beni oraya oturtmuşlardı.
Hande yiyecek birşeyler hazırlamak için, karşımda oturduğu koltuktan sessizce ayrılıp mutfağın yolunu tuttu. Bu sırada Beyza bulunduğumuz oda da bir kaç temizlik işine girmiş, sağı solu düzeltmeye koyulmuştu. Bende oda da bulunan en rahat koltuğa uzanmış karşımda ki tv'den haberleri izliyordum. Ülkede ki patlama haberleri son dakika olarak tüm gündeme oturmuştu. Sağda solda yaşanan bu berbat ötesi olaylar sayesinde ülkede ki huzuru bozmaya çalışıyorlardı. Onlarca masum insan en temiz bölgelerde, en garip bir şekilde ölümü ansızın tatmışlardı. Bazı politikacılar tv'ye çıkıp halkı uyarıyor; evlerinizden ayrılmayın, kalabalık yerlerden uzak durun, tarzında konuşmalar yapıyor ve ardından saçma sapan diziler başlıyordu. Bu diziler öyle birşeydi ki; ne bir edebi değer taşıyordu ne de bir ahlaki! Başlı başına saçmalıklarla doluydu.
Düşünsene birgün iş yerine geç kalıyorsun ve bir durakta bekliyorsun, hiç yüzünü görmediğin bir adam ansızın durakta seninle beraber beklemeye koyuluyor. Ardından bu adamın eli siyah ceketinin iç cebine gidiyor ve nefes alış-verişin o an duruyor. Ne kadar saçma değil mi? Ölüm bu kadar ansızın gerçekleşen birşeydir işte, kimi nerede, ne vakit, nasıl yakalayacağı belli olmaz. Belki o adam alarmın sesini duyduğu gibi kalksa ve direk olarak iş yerine gitmek için durağa çıksa ve vaktinde gelen araca atlasa, bombalı saldırıya uğramazdı. Bu sayede belirttiğimiz adam ölmeyecek olurdu ama adam nereden bilebilir ki, bir orospu çocuğunun ülkede orospu çocukluğu yapabileceğini.
Günümüzde bazı haberlerde ülkenin en gereksiz adamlarının, en mükemmel korumalı araçlardan inmediğini ve gittiği yerlede son derece kuvvetli bir koruma ordusuyla gezdiğini görüyorum. Normal bir insan ise sadece yüreği ile yürüyor, vicdanı ile hareket ediyordu. Bombalı saldırı da hayatını kaybedenlerin yaşantısı iki gündü; dün ve bu sabah.
Hayır anlayamıyorum niye intihar bombacısı olursun ki? Ulan salak madem ölmeyi istiyorsun; sık kafana başkası zarar görmesin. Amacın zarar vermekse, niye böyle bir haince işe girişiyorsun ki?
Ülke tam bir kaos içindeydi, insanlar sağda solda patlayan ardı arkası kesilmeyen bombalardan korkuyordu. Hatta bazıları "Bugün bomba patlamadi biryerler de acaba birşeyler mi oldu?" diye düşünmeye başlayabilirdi. Zaten bu konuşma biryerde geçerse, korkun! Umarım işini yapmaya çalışan istihbarat timleri işlerini daha da ciddiye alır.
Bu sırada mutfaktan ağır bir soğan ve et kokusu, bulunduğum odaya doğru hücum ediyor ve beni esir alıyordu. Karnım vücudumda darbe yapmış zil çalıyor, burnum bu güzel kokuya esir tutarak dilimi çalıştırmaya çalışıyordu;
-Ama bu koku çok güzel!
Beyza tüm odayı düzenlemiş ve yerde ki minderi alarak yanımdaki koltuğa koydu ve oturdu.
Beyza: Handenin eli marifetlidir, umarım yerken kendinden geçmezsin.
-Ben kokusunu duyunca geçiyorum be. Hey biraz Hande den bahsetsene?
Beyza: Peki bahsedeyim.. Güzel kızdır gördüğün gibi. Yemekleri güzeldir, konuşması da aynı şekilde. Bir haber ajansında çalışıyor, tüm günü sağda solda haber toplamakla geçiyor. Topladığı haberleri ajansa götürüyor, ajansta bunu yayın organlarına satıyor. İnsanlarla arası çok iyidir, şu ana dek tartıştığı insan sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. Yıllardır onu tanıyorum birini bile öpmemiş bir kızdır. Bakireliğine çok önem verir lakin bazı insanlar ona iftira atmaktan hiçbir zaman geri adım atmadı ama o bu iftiralara bir yaşlı insanın olgunluğu gibi cevap verdi. Sadece "Yok öyle birşey" demekle yetindi. Aldığı paranın yarısını insanlara yardım olarak bağışlıyor. Nerede bir acıkmış bir insan görse hemen ona yardım etme girişimine atılıyor ve yapıyor. Kısaca melek gibi kız işte.
-Bir peygamberden bahsetmedin değil mi?
Beyza: Yok, söylediklerimde gayet ciddiyim.
-Çok güzel olduğu gibi çokta iyi birisiymiş.
Beyza: Öyledir bizim Hande.
Bu sırada Hande, üzerine giydiği beyaz gömlek ve elinde tuttuğu demir çatalla kapının ağzında kapıya yaslanarak, ellerini beline atmış bir şekilde bizi izliyordu.
Hande: Gençler malesef yakalandınız, polisi aramadan derhal mutfağa haydi.
Beyza ayağa kalkarak kolumdan tuttu ve ayağa kalkmam için bana yardım etti.
Beyza: Ayrıca çok espritüeldir.
Odadan çıkacakken, sesime korkutucu bir tat vererek;
-Ve bir o kadar da garip.
Dememle ikisinin kahkası arasında boğulmam bir oldu. Hande, masanın üzerine ne var ne yok yığmış, tüm hünerlerini bu masaya sığdırmıştı. Güler bir yüzle ocağın başında beyaz tabaklara yemekleri koyuyor ve servis edoyordu.
Hande: Umarın beğenirsiniz.
Beyza: Ne zaman beğenmedik!
Hande: Dur hele sen, Kerim yeni yiyecek.
-Umarım bu yemek güzeldir, kokusunun güzelliğinden şüphem yok lakin tadına bakılmalı.
Hande, tabakları masaya koymuştu. Yemeği pişirirken elbisesinin üzerine giyindiği beyaz önlüğü çıkararak oturacağı sandalyeye astı ve tam yanıma oturarak bana baktı ardından ufak bir tebessüm atarak, önünde ki tabağından çatalla yemeye başladı.
Çok güzel görünüyordu, saçları her ne kadar güzel yüzünü kapatmaya çalışsa da..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Orospusu
Teen Fictionİki gencin yaşadıkları kasabadan sıkılıp, defalarca şehre yürüyerek gitmeleri, her gittiklerinde gördükleri manzara farklı farklı. Bir manzara var ki, defalarca gitmelerine sebep olan. O manzara ki hayatları dağıtan. O manzara ki Lanet şehre yağmur...