Eğer bir uçurumun dibindeyseniz birşeye karar vermek zorundasınız; ya bir adım ileri ya da geri. Bu karar zordur, genelde bir umudu olan insanlar geriye, bir umudu olmayanlar ise ileriye gider. Ben tam ortada kalmıştım işte.
Uçurtmasını gökyüzü çalmış bir çocuğun dilindeki küfürdüm ben. Bir o kadar acımasız, bir o kadar masum. Mavi eller, uçurtmamı çaldı diye ağlayan ve ara ara gökyüzüne küfürler savuran birinin küfrüydüm.
Bir tamir ustasının yıldızsız tornavidasıydım. İş gereği işe yaramazdım. Hep arkadaşım yıldızlı tornavida seçilirdi. Çünkü o yıldızlıydı bir nâmı vardı bu işlerde.
Ben koca bir çınar ağacının yanındaki yeni bitme bir fidandım. Kimin üzerime basacağı belli değildi. Boynumun ne zaman doğrulacağı veya Çınar Ağacın'dan ne zaman bana güneş ışığı vuracak endişesiyle- heyecanıyla yaşayıp dururdum. Tek dua bilirdim o da "Umarım birileri Çınar Ağacına su dökerde bana da ilişir." işte böyle samimiyiz tüm ailecek. Tüm organlarım birilerine benzemeye çalışır.
Bulunduğum konum yalnızlıktan ölüyordu. Aslında insanlar vardı vardı da hemen hemen hepsi mutluydu. Mutlu olanlar yalnız değildir, ben bunu bilirim. Nerde gördün birinin tek başına çay içerken güldüğünü? Gülsede birilerini düşünüyordur veya komik bir anısı aklına ilişmiştir. Ben gülemedim.
Bir sigara çıkarıp yaktım. Yakında kötü birşeyler olacaktı, öyle hissediyordum. Kalabalığın içini yara yara, göğsü kabarmış bir adam hızla caddenin yukarısına doğru tırmanıyor ve durmadan arkasına bakıp bakıp gidiyordu. Bu adam kimden kaçıyor olabilirdi ki? Diye düşünürken birazdan aşağıdan yukarıya, adamın izlediği yoldan kalabalığı yararak ilerleyen üç adet siyah takım elbiseli iri yarı adam hızla ilerleyerek yukarıya doğru çıktı. Olayı merak ediyordum ve kalkıp bu takım elbise giyen adamları yavaştan takip etmeye koyuldum. Kalabalıktaki ses cümbüşünden bu adamların konuşmalarını az-buz seçebiliyor ama tam olarak ne konuştuklarını anlamıyordum. En büyük gürültüyü siktiğimin holiganları yapıyordu.
Neymiş efendim takım yenildi sokağa dökülüp yönetimi istifaya çağıralım.
Ulan amına koyduğum, ülkede onca insan ölür, onca siktiriboktan vaka yaşanır da sen kalkıp tuttuğun partiyi niye istifaya çağırmazsın?
Siyah giyen adamlar yukarı caddeden sola dönerek ilermeye devam etti. Bende hemen sola döndüm, etrafta kimseler yoktu, caddeler bomboştu. Daha demin ki caddede insan sayısı sayılamazken; bu cadde bomboştu. Caddeye bir insan gürültüsü giriyordu, sanki bu cadde yıllar öncesinden lanetlenmişti. Evlerin boyaları sokak ortasına dökülüyordu ve duvarladan siyah bir leke aka aka duvarların rengi yavaştan değişmeye başlamıştı. Bir veya iki metre ilerledim, kulağımın sağ tarafına ilişen bir kurşun sesi geldi. Elimin belime gitmesiyle silahı çekişim bir oldu. Sağımda ki bir aralıkta cinayet işlenmişti. Siyah giyinen adamlar, kalabalığı yara yara giden ilk adamı oracıkta mıhlamıştı. Üç kişiydiler ve olayı bir ben görmüştüm. Bu olayın farkında olan üç siyah adam, gözlerini bana dikmiş aval aval bakıyordu. Caddede kimsecikler yoktu ve sanki Tanrı koskoca şehri sağır, dilsiz ve kör etmişti. Onlar ve ben olmak üzere toplam dördümüzün de elinde silahlar vardı. Bu adamlara silahı çekmek ölüme merhaba demekti. Adamlar birbirlerine bakarak ne yapacaklarına karar vermiş, silahı bana doğrultmaya hareketlenmişlerdi. Onlar o hareketi yaparken topuklarıma basa basa kalabalık caddeden aşağıya hızla koşmaya başladım. İnsanlara omuz ata ata koşuyor ara ara arkama bakıyordum. Nefes nefese kalmıştım, omuz attığım insanlar arkalarına dönerek "Önüne baksana be adam", "Ahmak! Ne yaptığını sanıyorsun" gibi şikayetler işiyor velakin göt korkusundan hiç birine taviz vermeden koşmaya devam ediyordum.
En son durduğum yerde, götümde ki terleri hissediyordum. Her ne kadar götümü silmek istesem de burda olmazdı, götüm yerine alnımı, elbisemin kol kısmıyla sildim. Arkama bir göz atarak adamların geldiğini ve beni gördüklerini görünce koşmaya devam ettim. Tüm cadde boyunca aşağıya doğru koştum. Lanet olası adamlar halen peşimdeydiler, siktiğimin manyakları hiç mi yorulmadınız?
Tüm insanların gözleri bendeydi, ben insanların gözlerinden akıp gittikten sonra gelen siyah adamlara dikiliyordu tüm gözler ve elalem birşeylerin farkına varıyordu. Benim varıp da takip edip düştüğüm olay gibi. Lakin onlar ahmakça bir harekete girişip takip etmiyordu.
Sigara içen gençlerin göz bebeklerinden kayıp kaybolduğumu gördüyordum, mağaza camlarından koşuşumu izliyordum. Omzumu çarptığım insanların arkamdam küfürler edişlerini duyuyordum. Genç kızların saçlarını savurduğumu hissediyordum. Koşuyordum hızla caddenin sonuna. Görenler bir tedirgin neden elimde silah var, peşimdekilerinde de silah var. Umarım birisi polisi çağırmıştırda, olay yerine intikal ediyorlardır. Büyük ihtimal aranmam çıkmıştır, silahla işlediğim birkaç yaralama vakası varda..
Caddenin sonuna geldiğimde tekrar arkama baktım, hala peşimdeydiler. Anayol vardı karşımda, peşpeşe giden seri otomobillerin hızla akıp gittikleri yola kendimi hızla bıraktım. Karşıdan karşıya geçerken bir aracın ilk önce fren sesini ardından korna sesini daha sonra da vücuduma çarpışının sesini duydum. Yere savrulmuştum, burnuma kan kokusu geliyordu.
-Yorumlarınızı bekliyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Orospusu
Novela Juvenilİki gencin yaşadıkları kasabadan sıkılıp, defalarca şehre yürüyerek gitmeleri, her gittiklerinde gördükleri manzara farklı farklı. Bir manzara var ki, defalarca gitmelerine sebep olan. O manzara ki hayatları dağıtan. O manzara ki Lanet şehre yağmur...