12

457 27 3
                                    

Soğuk bir geceydi tam anlamıyla, güneş çokta gitmişti buralardan, ardından bir martı sürüsü gökyüzünde ki dedenin önü birkaç saniyede olsa kapattı. Dede, karanlığı aydınlatan dede şimdi yaşlı ve yara bere içinde.

Deniz kıyısındayız kimsenin olmadığı, etrafta hiçbir teknolojik aletin bulunmadığı ve karanlığı aydınlatan cihazlarımızın gökyüzündeki Ay ve onun karşımızdaki denize vuran yansıması. Ne kadar hoş bu doğa! Yeri geliyor acımasız, yeri geliyor hain, yeri geliyor sevinçli hatta ve hatta ara ara kahpe!

Gece saat kaç bilmiyorum, Ercan tam karşımda oturuyor ve ben onu zar zor seçebiliyordum. Oturduğumuz  sandalyeler epey eskiydi, önümüzde ki ufak masada 4-5 adet içki şisesi, 4-5 adet karışık meyve suyu ve karışık birkaç kuruyemiş paketi vardı. Ercan, masada bardakları arıyordu. Elleri sanki ondan habersizce hareket ediyormuş gibiydi, bardak hariç her nesneye dokunmuştu aptal. Bu kadar içecek ne vardı ki? Aptal herif hala içmeye çalışıyordu. Ben nasıl konuştuğumu bile bilmiyordum, kendime gelmem bayıldıktan sonra ayılmamla gerçekleşti.

Gözlerimi yarı yamalak açabiliyordum, yüzüme düşüşen tek tek yağmur tanelerinin tenimi dövüşünü ve annem gibi sevişini hissediyordum. O kadar garipti ki döverken seviyordu bu yağmur damlaları. Gözlerimi tam açında, hafiften nemli yeşil çimenlerin arasında uyuduğumu gördüm, sağım solum ormanlıklarla dolu iken tam karşımda bir koskoca bir deniz vardı. Güneşin bana bakıp güldüğünü görmüştüm, acaba ne planı vardı bugün için? Hemen ayaklarımın sol tarafındaki dünden kalma içki masasının üzerindekiler sağa sola savrulmuştu, Ercan masanın diğer tarafında, çimlerin arasında uyuyakalmıştı, onu kırmızı ayakkabısından görüyordum. Kafamın içi bir savaş ortamı gibiydi, içerideki milletlerin hepsi faşistti, ve hepsi nasyonalistti. Tam anlamıyla kafamda 3.Dünya Savaşı başlamıştı. Bu savaşta yenilende, yenende bendim.

Sandalyeden tutarak yavaştan ayağa kalkmak için kendimi yukarıya doğru çektim, sandalye eski olduğu için elimde kaldı ve kırıldı. Uyguladığım kuvvetten ötürü alamadığım sonuç yüzünden tekrardan yerle birleşmiştim. Neymiş efendim düşenin dostu yokmuş, harbiden kendime bir Dost Sandalye edinmeliyim ve onu yanımda taşımalıyım. İyi de zaten bizim bir sandalyemiz yok mu? Aslında var, kıç ve bel, bu ikiliden iyi bir sandalye olur.

Son bir gayret hiçbir yerden destek almadan, ayağa kalktım. Ayakkabılarım ve pantolonumun paçaları çamura bulanmıştı. Üzerine bastığım toprağın yağan yağmurdan ötürü, kayganlaştığını hissettim. Kaymamak için vücudumu dik tutarak, bir penguen gibi, Ercan'ın yanı başına vardım. Ercan uzandığı yerde halen mışıl mışıl uyuyordu.

Dilim damağım kurumuştu, Ercan'ı uyandırmadan önce masanın üzerindeki su şişesini elime aldım, kapağı açarak kafaya diktim, yarısına geldiğinde kapağını kapayarak masanın üzerinde tekrardan koydum. Ardından eğilerek Ercan'ın sağ koluna dokunarak;

-Ercan uyan sabah oldu.

Cevap vermemişti, derin bir uykudaydı, yağmur gitgide daha da hızlanıyordu ve hava gitgide daha da soğumaya başlıyordu. Sonunda Ercan kendine gelmişti, kafasını uzandığı yerden kaldırarak hızla ayağa kalktı. Daha sonrada hiçbir şey demeden, az önce masaya bıraktığım su şişesini eline aldı kapağını açarak içmeye başladı, o da benim gibi kafasına dikti, çok susadığı hızlı içişinden belliydi. Suyu bitirmişti, dibinde kalan damlalarını yere savurdu, daha sonra da su şişesini masaya koydu;

Ercan: Ne oldu bize yahu?

Ercan bunu söylerken kafasını ve gözünü ovuşturuyordu. İkimizde dünden kalmaydık. Büyük ihtimal başı çok kötü ağrıyordu bunu nerden mi biliyorum? Çünkü benim başımda ağrıyordu hemde hiç olmadığı kadar.

-Dün gece fazla içmişiz.

Masaya uzanıp, elime geçirdiğim sigara paketini ve ateşi aldım. İlk önce bir dal çıkardım daha sonrada sünger kısmını dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Islanmış sandalyeye oturarak, dudaklarımın arasında ki sigarayı ateşledim.

Ercan; Bok gibi bir sabah yaşıyoruz, bok gibi bir kafamız var ve dünden kalmayız ayrıca sen uyandığın gibi sigara yakıp içiyorsun. Bok musun sen?

-Çok boklu konuşuyorsun, iyi konuşuyorsunda.. Keyfimize içmiyoruz ya..

Ercan; Sende haklısın, öyleyse bir dal da bana ver. Dedi ve kanayan yarama dost oldu herzaman yaptığı gibi.

Ercan ayakta dikilmiş verdiğim sigarayı ateşlemiş tüttürüyordu, bense oturduğum yerde sigaramın dumanını soluyor bir yandan Hande'yi düşlüyor öte yandan da Ali'ni dediği son kelimeleri zihnimde baştan sona süzüyordum. Zihnim ikiye ayrılmıştı bir kısım şunları söylüyordu;

"Sen bakir birisin, Bakire birini hakediyorsun."

Diger kısım ise destan yazıyordu;

"Farzet ki o Şehrin Orospu'su, ne olacak? Aşk'a bir engel mi? Netice de seviyorsun, sevmekten öte ne olabilir ki? Sen seviyorsan abi, sevdiğini her türlü kabüllenirsin, hem o oropsu ise ona sahip çıkarsın. Kötü birşey değil bu, seviyorsun neticede."

Aklım, aklımı yiyip bitiriyordu, tam anlamıyla yazı ve kışı aynı anda yaşıyordu. Bu sırada yağmur damlaları sayesinde iyice ıslandığımı farkettim, öyle bir yağmur yağıyordu ki artık ağladığımı farkedemiyordum.

Gözlerim bir an dünden kalma, şişenin dibindeki içkiye takıldı. Bir iki şişenin dibinde az da olsa kalmıştı. Ellerimi bu şişelere uzattım, ardından onları içtim. Ercan midesi bulanmış bir vaziyette beni izliyordu, içkileri bitirip bir sigara daha yaktığımı görünce artık "Yuh!" dermişcesine bana bakarak ellerini iki yana açtı.

Arkadaşlar vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Yazmam için bu şart, siz vote ve yorum atınca bir yazma şevki doğuyor içimde, neyse iyi günler size. :)

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin