10

601 33 2
                                        

Bir hayat çürütmüş bedenimi, bu hayat bana yeni bir hayat borçlu. Kendimi harab ediyorum, günlerdir. Vazgeçiyorum gökyüzünün mavisinden, kendimi kara toprağın üzerine emanet etmişim, bir kuru yaprak bile işimi bitirebilirken, vazgeçiyorum intiharın siyahından, beyazından.

Gözlerimin önünde birleşiyor, yabancı sevgililer. İsmini bildiğim lakin hikayesini duymadığım birisi. Bu denli iz bırakıyor bende, vazgeçiyorum. Hergün bir önceki güne oranla biraz daha fazla bitiyorum. Akciğerlerim iflasını istemekte, kalp komşularından destekleniyor, komşuları bile yaralıyken. Senin gidişin benim koca bir günümü yakıyor, bilirsin ömür bir gündür ve şimdi gidiyorsun ben günümden vazgeçiyorum hatta siyahlardan, mavilerden..

Annem masal anlatırdı bana, bir adam vardı derdi. Derdi de ben uyuya kalırdım. Masalın sonunu duyamazdım. Bilmiyorum belki annem masalı bitirmeden yatağımdan uzaklaşır ya da işlerini halletmeye giderdi bilmiyorum ama bir şeyden eminim, annem masalı bitirmeden kalkmazdı baş ucumdan, saçımı okşardı, elleri gül kokardı. Okşardı saçlarımı içim bir hoş olurdu, elleri güllerden de güzel kokardı. Gözleri uzun uzun bana bakardı şevkatle. Verdiği nefesi tenime çarpardı, soğuk bir kış gecesi üşürdüm, onun elleri hala sıcaktı, beni kucağına alır izlerdi, saçlarımı okşardı, gözlerime bakardı, nefesi tenimi okşardı işte.

Şimdi bu yâr da giderse, sonum bir kötü olur. Hava yüreğimin ateşiyle ılımış, öfkemle gökyüzü sararmıştı. Doğa içimi yansıtmıştı bugün. Ağır ağır gidiyor önümden, ellerimden ateş yerlere damlıyordu. Gözlerim soğuktan buz fırlatıyordu. Göğsüm bir kalenin kalp odağı gibi dikilmiş, ölümle sevişmenin arzusunu arzuluyordu. Bununla ayrı düşmenin acısıda vardır şimdi, ufukları yakar içimde ki acı, bu olmazsa. Ayrılığı da sevinci de bununla yaşamalıyım, yaşarsam ölümsüz olabilirim.

O bir yabancıyla giderken, arkasından bir kelime edebildim. Yutkundum, bir kuru yaprağın üzerine derin bir of çektim, sarsıldı. İlham kaynaklarım bir bir beyaz bayrak açtı.

"Gitme"

Sessiz bir haykırıştı bu, sessiz bir çığlıktı bu. Sesimi duysa "Gitmiyorum" dermiydi ki? Duyarmıydı bu denli, gül güzeli?
Dermiydi ki "Gitmiyorum" bilemiyorum.

Acısı zor bu türlü şeylerin, hele ki ayrılığın. Hele ki Hande'den.

Farkında olmadığım halde "Gitme" dedim az önce, nerden bilebilirim Hande'nin durup yüzümü incelediğini ve beni ağlayan çocuk diye hatırladığını. Ben yaprağı uçuruyordum, o bana yakınlaşıyordu. Ben onu seviyordum, o beni tanımıyordu bile. Biraz daha yaklaşınca kokusundan farkettim, irkildim birden, kafamı kaldırdığımda ilk gördüğüm şey Hande'ydi. İlk hissettiğim şey ise sıcak gözyaşlarıydı.

Sağ eliyle çenemin alt tarafını tuttu, kafamı yüzüne odaklattırdı, yüzüme baktı, yüzüne baktım. Sesini, tenini, sıcaklığını ilk defa o kadar yakından hissettim ve tatlı, tozpempe dudaklarını oynatarak;

Hande: Sen o çocuksun.

Aklım fikrim durmuştu, dünya bir an o kadar çok yavaşlamıştı ki o konuşunca herkes birden susmuştu. Kimse konuşmaya cürret edememişti, bir o konuşuyordu bir ben dinliyordum. Sıcaklamaya yakınlaşan rüzgarlar bana Hande'nin saçlarının arasından kokusunu getiriyordu. Mevsim güzeldi, kokusu daha da güzeldi.

-Sende o görmek istemeyensin.

Aramızda ki mesafe 15-20 santim falandı. Zaman halen çok yavaştı, arkada ki ağaçlar bizi izliyordu, muhtemelen banka memurları ellerinde ki kahve bardaklarıyla, elleri cepte, dev cam'ın önünde dizili bizi izliyorlardı. İnsanlar bizi konuşuyor olmalı, kulaklarım çınlıyordu.

Babam Annem'e, şu çocuğa masal anlatma derdi. Annem'de " Sus be sen ne anlarsın çocuk büyütmekten" derdi. Annem baktı, büyüttü beni, annemdem sonra bir Hande'nin hikayesini dinlerim ben. O anlatmak isterse, susarım yatarım kucağına.

Hande: Nasıl yani?

-Benim seni üçüncü görüşüm bu, ilkinde farklı biriyleydin bu delikanlı gibi sarışındı. İkinci görüşümde yanında esmer birisi vardı, şimdi seni üçüncü görüşüm bu ve yanında yine farklı birisi var. Ulan yanında ki olmak için neleri kaybettim ben biliyor musun! Seni ilk gördüğüm günün gecesi eve gittim, birde ne olsun! Evimizin önünde bir kalabalık, kolu-komşu, akrabalar hatta ve hatta tanımadığım komşular kapının önünde dizilmişler, evin önünde farları açık arabalar, hiçbir şeyden haberi olmayan, kollarda kucaklanmış masum çocuklar sonra sonra..

Hande: Sonra ne? Sonra ne oldu?

Gözyaşlarım bu kızın elini ıslatmıştı, hüngür hüngür ağlıyordum öyle ağlıyordum ki kelimeleri kekeleyerek söylüyordum. Nefesim kesiliyordu, konuşmakta zorluk çekiyordum, muhtemelen arkada bizi seyreden banka memurları, ya benim halima üzülüyorlardı ya da gülüşüyorlardı. Genç Hande, yanıma oturarak sol elini omzuma attı, kafamı öne eğdim kollarımı dizlerimde birleştirerek;

-Sonra ne mi oldu? Evden bir çığlık, tam bir fiyasko bil bakalım çığlık kime ait?

Hande: Kime?

-Kime olacak Babama. Annem evde tv karşısında bir bardak çay içtikten sonra ki gelen kalp krizinden ötürü hayatını kaybetmiş bir vaziyette öylece uzandığı yerde cansızca duruyordu. Ben annemin yanında olamadım o gün! Onu sağ göremedim! Ona sarılıp, kokusunu içime çekemedim. Ben içime gömdüm bunları, sonra annemi gömdüler, toprak yuttu sevdiğimi. Lanet olsun, seni gördüm o gün, annemi göremedim de seni gördüm!

Hande: Bana bak ağlama, kaldır kafanı. Hadi ağlama ama lütfen.

-Nasıl ağlamayayım, sen burada başkasıylasın ve ben birşey yapamıyorum!

Arkadaşlar yorumlarınızı bekliyorum, iyi günler.

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin