2

3.4K 83 6
                                    

Unutmadan bir abim olduğunuda söyleyeyim. Benden iki yaş büyük sadece. İsmi Fuat.. Oturduğumuz kasabanın torbacısı Fuat.. Genellikle başı hep belada olur, babam ona sırt gerer, korumaya çalışır. Abim Fuat ile aram fazla yoktur ve çoğu zaman yumruk yumruğa girmişliğimiz vardır. Çoğu zaman dayak yerim zaten. Kavgayla pek ilgim yoktur. Siyah sert saçları hep dikilidir ve kafasının güzelliği hiç dinmez.

Bu sabah uyandığımda yüzümün bir yarısı dün gece ki tokattan ötürü halen az da olsa kızarık duruyordu. Açık pencereden gelen sıcak hava tenimde hoş bir tat bırakırken, birinin pencereden bacağıma dokunduğunu hissettim. Birden irkilerek doğruldum ve gördüm ki, Arkadaşım Ercan'ın beni çağırmak için bu harekete kalkıştığını..

-Aklımı aldın, Ercan!

Ercan.. Benim yaşımda, delikanlı bir çocuk. Neyim var neyim yok paylaşırım bu çocukla, her pisliğini bilirim, o da benim her pisliğimi bilir. Benden az biraz kilolu, siyah uzun saçlı, saçları kulağının memesine uzanıyor ve onun bugün giydiği siyah ceket, siyah saçlarıyla birebir uyuşuyordu.

Ercan: Ya abicim ben seninle anlaşmadım mı? Hani şehre inip gezecektik?

-Aaa.. Ben unutmuşum onu ya.. Özür dilerim, neyse ben bir üzerimi giyip geliyorum, bekle iki dakika.

Ercan: Tamam çantanı da hazırla, seri ol.

Perdeyi onun yüzüne örterek yatağın sonunda duran mavi kumaş pantolonu aldım. İlk önce üzerimde duran siyah pijamayı çıkararak; mavi kumaş pantolonumu giyindim. Ardından siyah penyemi çıkararak dolaba yöneldim, içinden gri dar penyemi alarak üzerime giyindim, dolabın bitişiğinde duran siyah çantayı ucundan tutarak, fermuarı yakaladım ve açtım. İçerisine defter ve kalem atarak, mutfağa hızla yöneldim. Oturduğum odanın kapısını büyük bir gıcırdamayla açarak hızla mutfağa doğru yürüdüm. Mutfakta ki dolabı açarak içeriden yiyecek bir kaç parça aldım ve çantanın içerisine attım, çantanın fermuarını kapayarak, odama doğru hızla yürüdüm. Ercanla buluşmadan önce evden alacağım iki şey daha vardı; yastığın altında ki 10 lira ve basmalı artı şeklinde siyah parlak bıçağım. Yastığın altından bıçağı alarak belime taktım, 10 lirayıda sağ cebime atarak, çantamı sırtıma taktım, ardından pencereden atlayarak Ercan'la selamlaştım.

Ardından sessizce büyük mavi demir kapıdan çıkarak şehre doğru giden uzun bir yolun başlangıcına vardık. Bu yol öyle bir yoldu ki, kimselerin uğrağı değildi, üzerinde ne bir durak ne de bir market vardı. Bu yol bildiğiniz asfaltlı yollardan da değildi, bu yol topraklı bir yoldu, sessizdi. Sessizliği bozan bazı şeylerden biri insandı biri de uçan alaycı kuşlar..

Şehre giden dört kilometrelik yolun etrafı güneşin parlaklığını yer yer kesen uzun ağaçlarla doluydu, bu ağaçların arasından geçen kuşlar bu mekanı daha da güzelleştiriyordu. Bu yolun en temiz yanı oksijeniydi, ne bir egzoz dumanıyla tanışmıştı ne de bir sigara dumanıyla. Ta ki şu vakte kadar;

Ercan: Sigara içer misin?

-Varsa içerim.

Ercan: Olmaz mı..

Ercan cebinden çıkardığı sigara paketinin kapağını açarak bir dalı sürükledi ve uzattı, bu sırada yüzüme bakıyordu, yüzümün kızarıklığını farketmemesi için yüzümü ona ters tutmaya çalıştıkça o bir gayret hem sigarayı uzatıyor, hemde kafasını yüzümü görme arzusuyla çeviriyor ve ileri atıyordu vücüdunu. Sonunda kızarıklığı gördü ve sordu;

Ercan: Dostum yüzün domates olmuş, baban mı vurdu?

-Evet, babam vurdu.

Ercan: Ne için vurdu? Sebebi neydi de sana vurdu?

-Dün gece abim tuvalette sigara veya uyuşturucu içti, ya da annem sigara içti bilmiyorum ikisinden biri bir bok içti.

Ercan: Ee, onlar içti diye sanamı vurdu?

-Dinle, ben tuvalete kalktım işte, işemek için, yoğun dumandan işimi hızla hallettim ve çıktım. Bu sırada bavam girdi tuvalete beni gördü tabi o da hızla çıktı. Bende o sırada ellerimi kuruluyordum derken laf etmeye başladı ve bir tokat attı. Sigarayı benim içtiğimi sandı yani kısaca.

Ercan: Aman be Kerim takma kafaya, olur böyle şeyler.

-Ateşin var mı?

Ercan elini cebine atarak çıkardığı çakmağını bana uzatarak;

Ercan: Al kardeşim.

-Ah be Ercan sende olmasan şu dünyada..

Çakmağını alarak sigaramı ateşledim. Çakmağı ona geri uzatarak;

Ercan: Aynı şey senin için de geçerli.

Dedi ve elimden çakmağını alarak sigarasını ateşledi.

Bu arada yolun sonunda şehrin en yüksek binaları gözükmeye başlamıştı. O yüksek binaların arkasından yükselen gri dumanlar, bu görüntüyü apaçık lekeliyordu, böyle güzel manzarayı böyle iğrenç dumanlar neden lekelerdi ki?

Ercan: Bugün bu büyük şehirde ne yapacağız? Bir fikrin var mı kardeşim?

-Ercan, kardeşim bir fikrim var. Yine her zaman ki gibi bolca sigara içeriz. Bir banka oturup güzel kızların önümüzden geçmesini bekleriz. Bir kağıda, bir evin görüntüsünü çizeriz. Birşeyler yazarız, muhabbet ederiz. Peki senin var mı bir fikrin?

Ercan: Belki birileri bir yerlerde bizim için bir parti düzenlemiştir? He ne dersin.

Alaycı bir tavırla kahkaha atarak koşmaya başladı.

Arkasından;

-Dalgayı bırak ahmak. Yükselen dalgalara bak..

Bir de ben kahkaha atmıştım ve koşmaya başlamıştım, insanların akın akın koşuşturduğu yere..

Yorumlarınızı ve Votelerinizi bekliyorum..

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin