14

320 21 0
                                    

Daha 13 yaşındayken bir kızı sevmiştim, adı Beyza'ydı. Kız çok garipti. Beni sevdiğini her fırsatta söylüyordu lakin her fırsatta da benden kaçıp başkalarıyla oyun oynuyordu, bazen o kız için bir maşa olduğumu sanıyordum. Ben ilk öldüğümde 13 yaşındaydım, aşk denen illet kanına ilk kez o yaşta girmişti. O günden sonra berduşluklar ardı ardına gelmiş, hayatım bok çuvalına dönmüştü. Aradan bir yıl geçmişti, 14 yaşıma gireli bir iki ay olmuştu ki, bir aile ziyaretine vapur ile giderken, vapurun alt katında yine bu kızı başkalarıyla görmüştüm. Bir insan ancak bir yılda bu kadar değişebilirdi. Kendisini tanımakta oldukça zorluk çekiyordum, kahverengi yuvarlak masanın etrafında onlarca akrabasının arasından benim gözlerime usulca bakmasını çok iyi biliyordu, zaten sevdiklerimden hep ayrı düştüm, ayrı düştüklerimin yaptığı en iyi şey insanların arasından bana usulca bakmaktı. Anlamıyorum niye bu kin? Niye bu ego? Niye bu kibir? Niye bu gurur? Aşk'a gurur katılırmı lan katıksız orospu çocukları.

Odanın içinde nevrim dönmüştü, ablam yatağın içinde çırıl çıplak beni arzuluyordu on saniye öncesine kadar, beni gördüğünde kendinden geçmiş bir halde gözlerime pür dikkat bakıyordu. Ben o sinirle ne yapacağımı şaşırmıştım, kendimden geçiyordum her saniye...

-Niye lan niye yaptın!

Necla uzandığı yatakta kendi vücudunu saklamak için kırmızı yorganın altına girerek suskunluğunu devam ettirdi.

Ellerimle kafamı tutuyor, sağa sola küfürler sallıyordum. Bu gece birileri ölebilirdi. Bu gece ölüm kalım gecesiydi, benim hayatım bu geceden sonra başlayacaktı. Sinirden sesimin yükseldiğini geç de olsa farkettim. Az sonra kapının önünde bekleyen garip kılıklı adam içeriye girecekti. Bunun farkında olduğum için, bu işi kısa sürede halledecektim.

-Ulan Annem öldü annem. Annemiz öldü geçenlerde, bir bardak çay içmiş ardından kalp krizi geçirmiş, eve döndüğümde kapının önünde bir kalabalık, anlayamadım ilkte içeriye girdim babam perişan, annem hareketsiz bir biçimde yerde! Senin gibi evladın ben sıfatını sikeyim! Neden yaptın neden! Babam evi terketti, abim polisler tarafından yakalandı, ceza aldı. Kimsem kalmadı lan kimsem yoktu Ercan'dan hariç. Ercan'da bitti benim için şu saatten sonra!

Ablası Necla suskunluğunu devam ettiriyordu. Konuşmamak onun için en iyisiydi.

-Seni öldürmeyeceğim, seni ölmekten daha kötü edeceğim.

Elimi belime götürerek, silahımı kaptım. Silahın soğuk tarafından tutarak, emniyeti iptal ettim, ardından şarjörü aktifleştirerek ablama doğru çevirdim. Silahın keskin namlusu ona doğru doğrulmuştu, ablam gözlerini kapayarak ölmeyi bekliyordu, ona bakınca annemi görmüştüm, zihnim ikiye ayrılmış birbirleriyle çatışıyordu, bir yanım "Affet" bir yanım "Öldür" diyordu. Ben ben ne yapacağımı şaşırıyordum lakin orta yolu seçecektim "Sakat bırak" seçeneğini.

Silahı ablamın bacaklarına doğrulttum, yorganı hafiften aralayarak iki bacağınada ateş ettim. Ateş ettikten saniyeler sonra içeriye Ercan ve Garip Adam girmişti, Ablam yatağın içinde acından kıvranıyordu, bir sonraki hedef Garip Adam'dı. Garip Adam'ın kafasına doğrulttuğum gibi silahı ateşledim, beyninin pekmezi arkadaki bordo kapıya iyice yakışmıştı. Ercan gözlerimin içine bakıyordu bu hissetmiştim.

Ercan: Ne oluyor!

Ercan bana bakıyordu, ben silahı yere doğru tutmuş ve yere doğru bakıyordum. Onu öldürüp öldürmemek için iyice düşünüyordum. Biraz daha gecikirsem polisler tarafından enseleneceğimi biliyordum, genelev çoktan ayağa kalkmış bulunduğumuz odanın arkasında toplanmıştı. Her türden insan vardı, yaşlısından gencine, tipsizinden yakışıklısına...

Kararımı vermiştim.. Kafamı Ercan'a doğru kaldırdım, yüzüne iğrenircesine bakarak gerildim ve kafayı tam suratının orta kısmına yerleştirdim. Yere savrulmuştu, burnu kırılmış olmalıydı, kötü bir şekilde kanıyordu. Ablama dönerek yüzüne tükürdüm, aynı şekilde Ercan'ın yüzünede tükürdüm. Silahı kapının arkasında ki insanlara doğrultarak hızla oradan ayrıldım. Genelevin dışarısına kendimi zar zor atmıştım. Temiz havaya hasret kalmıştım, içerisi sperm kokuyordu. Dışarıya çıkıp deliler gibi koşmaya başladım, kendimi affedemiyordum. Tanrı sanki sırf benimle uğraşıyordu, bu Tanrı'nın benimle alıp veremediği bir şeyler var. Ya kafayı yiyeceğim, bir yandan deliler gibi ara sokakta koşuyor, bir yandan deliler gibi ağlıyordum. Kafamı dağıtamıyordum, yediğim darbelerin haddi hesabı yok. Canıma kıyacağım yeter lan yeter!

3 saat sonra...

Şehrin en yüksek binasının tepesine çıktım. Gecenin bir körüydü, göz gözü seçemiyordu, buraya çıktığıma dair kimsenin haberi yoktu. Yaklaşık yerden yüz-yüz elli metre yükseklikteydi. Binanın uç kısmında silahımla oturmuş, ayaklarımı özgürlüğe kavuşturmuş, deliler gibi ağlamaya başlamıştım. Kendi kendime konuşmaya başlamıştım birden, konuşmaya sessizce başlamıştım lakin duygularım sesimi gitgide arttırıyordu..

"Neden be Anne, neden? Hayat dedikleri şey neden böyle, neden hedef benim? Anne sen yoksun ya, hani sen öldün ya.. Hani o toprak seni aldı ya içine, hani o pis yağmur yağdıda toprağın tüm lanetiyle tenine çarptı ya.. Ben bittim anne, ben sen gittikten sonra ölmeyi istedim. Hergün dost kazığı yemekten, sevdiklerimin beni terketmesinden, insanların şu tipsiz yüzüme bakarak baştan aşağıya süzerek iğrenerek bakmasından bıktım. Bugün Ablamı buldum Anne.. Anne ablam tıp okumuyormuş, dibimizdeki şehirde köşe bir caddede, pembe bir evde kullanılan biriymiş. Bize yalan söylemiş Anne. Anne sana yalan söylemiş yalan. Geliyorum anne yanına geliyorum, yanında yaşayacağım artık, sıkıldım.. Hergün aynı oksijeni solumaktan, aynı gökyüzünün altında dans etmekten, insanları görmekten bıktım..."

Ben seni seviyorum Anne ve kimse sevemedi senin gibi...

Arkadaşlar yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum...

Şehrin OrospusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin