Onunla bir fotoğraf çekilmek isterdim, o yanımda olacak, elimizde bir fotoğraf makinesi ve o an ölümsüzleşecek bir denklaşörün sesiyle. Belki o ses bir martıyı korkutacak zavallı martı gökyüzünde basacak galayı "Cıyak Cıyak" arkadaşları bakacak kıçından "Ne oluyor" dermişcesine, omzunu çevirecek, bağıran martı "Sanane ulan sanane" diyecek.
Şehirde müstakil, tek katlı bir ev satın almıştık. Tabi bankadan nakit para çekmiştik, daha sonra şehrin ara sokoklarında tek katlı, beyaz ahşap kaplamalı, ufak bahçeli bir ev satın almıştık. Bu ev, Ercan ve Benim'di. Artık başımızı sokabileceğimiz ve rahata erebileceğimiz bir evimiz vardı. Tüm gün boyunca ıslak elbiselerimizin, günün temposunde kurumasını ümit etmiştik, tüm işleri bitirmiş, eve eşyaları dahi yerleştirmiştik ki elbiseler daha yeni yeni kurumaya başlamıştı, kol uçları ve paçalar hariç...
Evin oturma odasında ki yeni satın aldığımız (Zaten herşey yeni) koltuk takımından birine uzandım. Kendimi koltuğun tekine gömdüm. Bu sırada Ercan karşımda ki koltuğa uzanmıştı. Ortada diz boyunda Antika bir Sehba, sağ tarafta son derece lüks döşenmiş bir mutfak, hemen önümde duvara dayalı ince ekran bir plazma. En önemlisi ise hemen sol tarafımda boyumdan büyük bir raf ve içinde yüzlerce birbirinden değişik kitaplar. Bu evde dikkatimi en çok çeken şey buydu, ve bu rafın hemen yanında belimin hizasında bir raf daha ve içindekiler ise alkol şişelerinden başka birşey değildi, mutfak dolabında da vardı tabi. İç duvarlar açık mavi renkteydi, bu rengi özellikle istedim çünkü mavi beni dizginliyordu, hemen kitaplığın yanında bir Piano vardı, Piaonun üzerinde bir rehber kitaplığı açık bir halde kullanıcısını bekliyordu, en kısa zamanda şu aletin emekçisi olmalıydım.
-Biliyor musun Ercan, bugün benim doğum günüm.
Ercan; Dostum bu şimdi mi haber verilir?
-Ne yapsaydım. Tüm gün boyunca yorulduk zaten.
Ercan uzandığı koltuktan fırlayarak;
Ercan: Kalk sana sürprizim var.
-Yorgunum.
Ercan, uzandığım koltuğun başına gelerek kolumdan tutmuş habire "Kalk gidiyoruz" diye ısrar ediyordu, bu çocuğun sesine dayanamayıp en sonunda kalktım. Yorgun bir vaziyette kapının eşiğine kadar geldik, evden çıkmadan önce masada ki anahtarlıktan anahtarın tekini alarak cebime attım, ardındanda belimde ki silahı kontrol edip, ayakkabılarımızı giyip, Ercan'ın dediği yere doğru gitmeye başladık.
Caddede yürümeye koyulmuştuk ki bir kaç metre sonra Ercan caddede sinek avlayan bir taksiyi durdurdu, kapıyı açtı ve bende arka koltuklardan tekine geçtim. Ercan ön kısma oturmuş şoför'e nereye gideceklerini söylüyordu. Arkada taksinin camından dışarıyı izliyordum. Sokaklar, caddeler kısacası bu kentte heryer reklamlarla doluydu, dev ledler bu kenti kirletiyordu, "Teknolojik Kirlenme" kirlenmelerin en temizi olsa gerek! Zihin yıkayıcı gereksiz tonlarca bilgi edinen salak insanlara ne demeli? Yok efendim şu duayı okursan bu kadar günahın silinir, yahu be adam sen kimsin, varsa ki eğer Tanrı, ilk seni yargılayacak, sen kiminle dans ediyorsun be ahmak?
Ben camdan dışarıya dalmıştım ki, kestirdiğimi uyandığımda farkettim. Ercan taksi parasını ödemiş, ön kapıdan çıkıp, arka kapıyı açarak koluma bir iki defa dokunarak beni uyandırmıştı, gözlerimi zar zor da olsa açmış, kendime gelmeye çalışmıştım. Taksiden indiğimde etrafı seçmekte zorlanıyordum, biraz yürüdükten sonra gözlerim tam karşımda ki, yani yürüdüğümüz binaya odaklanmıştı. Bu bina Hande'nin evi gibi pembe renkteydi, ön tarafında banklar vardı ve bankların tekinde oturmuş sigara tüttüren iri yarı iki kel adam bize dik dik bakıyordu, ta ki o lanet eve girene kadar, kapıdan içeriye girdiğimizde kafamı Ercan'a çevirerek;
-Nereye getirdin beni böyle?
Bu evin içerisinde garip garip sesler yükselmeye başlıyordu. İnleyininden tutun, haykırıp çığlıklar atanına kadar. Nerde olduğumuzu oturduğumuz sandalyede anladım, kafama orada tâk etti.
Ercan: Dostum bugün eğlenmene bakacaksın hiçbir şekilde itiraz etme hakkı tanımıyorum sana, sen bunu hakediyorsun.
Ağzımı açmayıp, susmayı tercih ettim. Az sonra ikimizde sırayla aynı kadının kanına girecektik, yaptığımdan ve bulunduğum konumdan utanç duyuyordum, hafif kel olan siyah saçlı, iri yarı ve kareli gömlekli, İspanyol Paçalı garip bir adam yanımıza gelerek;
"İlk önce hanginiz?" dedi.
Ellerim istemsiz bir şekilde, Ercan'ı göstermişti, Ercan bana bakarak;
Ercan; Dostum olmaz ilk sen gir.
-Git dedim sana, Ercan.
Adam, Ercan'a hemen dibimizde ki "5" numaralı kapıyı gösterdi, ulan kapı bile kapalı kırmızı renkte yani bordo renginde diyebiliriz. Ercan içeriye girmişti, birkaç dakika sonra Ercan, kanına girdiği hatun ile keyif çatıyor olacaktı.
Ben oturduğum yerde yapıp yapmayacağımı düşünüyordum. Böyle birşeyi Hande ya duyarsa? Aman Tanrım, düşünmesi bile berbat, bu sırada önümde ki garip adamın beni baştan aşağıya izliyordu, pantolonumun fermuar kısmına bakıp, sakızını çiğniyor ve dudaklarını yalıyordu. Dostum bu adam lanet bir şekilde pislik, bu lanet adamın üzerine kusmamam için kendimi zor tutuyordum. Aşağılık herif beni bakışlarıyla beceriyordu, hayatımda ilk defa birinin bakışlarından bu denli rahatsızlık duymuştum.
Aradan on beş dakika sonra önümde ki kapı açıldı, Ercan rahat bir tavırla gülümseyerek dışarıya çıktı ve yanımda ki sandalyeye tekrardan oturarak;
Ercan: Hatun yoruldu, bir duş alacakmış, sonra sende sıra.
Duş alması yaklaşık on dakika civarında sürmüştü. Bu kadına on beş dakika için ne kadar ödenecekti acaba? Hiç bilmiyorum ama Ercan bu denli rahatladığına göre güzel bir parayı hakediyor olmalıydı. Garip tipli adam hatunun odasına dalarak, hazır olup olmadığını kontrol etti. Bu garip adam kısa bir süre sonra odadan çıkıp bana seslendi;
"İçeriye gir, o şuan kurulanıyor fazla beklemezsin" dedi ve ayağa kalkarak içeriye doğru girdim.
Oh be sonunda o adamdan kurtuldum, şimdi ne yapacağım? Ben bu karıyı nasıl beceririm offf Tanrım. Ercan belanı sikeyim senin başımıza açtığın işe bak! Lanet olsun...
Yatağın üzerine oturmuş, kafamı öne eğmiştim, banyo kısmından birisinin bana doğru yaklaştığını bastığı yerin çıkardığı, kahverengi parlak parke'nin oluşturduğu sesten duyunca, kalbim birden hızlanmaya başladı.
Genç Kadın bana yaklaştı ve üzerinde oturduğum yatağa uzandı. Elleriyle sırtımdan tutup beni kırmızı yorganın üzerine yasladı, kafamı sol tarafa çevirdiğimde ise hemen yanımda ki orospunun Ablam Nejla olduğunu görüyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Orospusu
Teen Fictionİki gencin yaşadıkları kasabadan sıkılıp, defalarca şehre yürüyerek gitmeleri, her gittiklerinde gördükleri manzara farklı farklı. Bir manzara var ki, defalarca gitmelerine sebep olan. O manzara ki hayatları dağıtan. O manzara ki Lanet şehre yağmur...