2.Bölüm

1K 580 128
                                    

Medya: Livorno

2.

Annemin tostları güzel olurdu fakat benim tostlarım bir kusmuktan farkı yoktu. Yemek işlerinde hiç iyi değildim. Çantamı omzuma atıp okulun dağınık yoluna baş koydum.

Okulun ucu bucağı görünmeyen bahçesinde herkes sırayla düzülmüştü. Nasıl unuturum; bugün Bayan Padrenin çıkışı vardı. Bayan Padre üniversite müdüresiydi: Hoş, zarif bir bayandı.

Bu kalabalığın arasında Aniela'yı görüpte nasıl el salladığım hakkında hiç bir şey bilmiyorumdum. Oda bana el sallayıp bana doğru yaklaştı. Bayan Padre yılın çıkışını yapacaktı.

Bayan Padrenin mikrofonu karşısında üzerinde takım elbiseli, kahverengi saçlı biri çıktığında sadece ben değil herkes şaşırmıştı. Yavaş yavaş yerden pıçıltılar çıkmaya başlıyordu.

"Merhaba. Ben yeni müdürünüz Gilberto De Luca. Kısacası De Luca diye bilirsiniz. Sizleri gördüğüme çok memnun oldum. Ah.. Ben bu kadar üniversiteli genç görmemiştim. Signora, gentiluomo (Bayanlar ve beyefendiler) sizlere başarılar..."

Peki ya Bayan Padre ? Bayan Padre'nin okulu terk etmesinin maksadı farklıydı sanırım. Başkalarını bilmiyorum ama ben Bayan Padreyi özleyecektim.

Aniela ile birlikte ders panosunun önüne geldik. O işini yaparken ben etrafı izliyordum. Ne, Bay De Lucanın odasından dün koskocaman ormanın içinde benim yanıma oturan çocuğu gördüğümde iç ses devreye girdi;

'Burada mı okuyor ?'

Okuyorsa okusun sana ne ?!

Anielanın ince kolumu dürtmesi ile bakışlarımı kahverengi saçları olan, dolgun dudaklı, tipinden de belli olan şirin kıza, yani benim için aptal Aniela'ya çevirdim.

"İşim bitti. Hem sen nereye bakıyorsun?" Aniela ben baktığım tarafa, yani müdür De Luca'nın odasına bakıp gülümsedi.

"Gerçekten bayan Padre'i özleyeceğiz. Yokluğu şimdiden belli oluyor. Sence ?"

"Evet... Evet. Bence de. Güzel bir kalbe sahipti."

"Sana güzel bir haber sarı keçi.." ellerini çırparak söylediği şeye meraklı gözlerle baktım. Merak ediyordum ne haberi diye ama 'Sarı keçi' demesine karşı sormuyordum. Tutturmuş 'Sarı keçiden. Merakıma yenilip;

"Söylesene!" diye bağırdım.

"İlk ders aynı sınıfdayız.."

Çığlıklarla bir birimize sarıldığımızda etraftaki bakışlarını bize çevrildiğine emin olabilirdim. İkinci yarım yıl ilk gün, ilk ders Aniela ile birlikte olmak... Bu harika bir haberdi.

"Ben kantine gidiyorum Aniela"
Kafa sallamakla yetindi. Bende kantine gidip küçük bir hamburger aldım.

Hamburgerimi küçük dilimlerle yiyip bitirdiğimde sınıfın bir köşesinde kendine ve benim içinde bir yer bulmuş Aniela'nın yanına gitmiştim. Derin nefes alıp baygınlıkla dudaklarını araladı;

"İlk ders matematik" Sanki oniki ballık zelzele dağı yerinden koparmıştı. Sanki bahçede bir pervane gibi sağa sola uçan serçenin kanatları yok olmuştu. Sanki yıldırım bir gökdeleni mah etmişti. Morelim o kadar çok bozulmuştu ki..

"Neden morelimi bozuyorsun?!"

****

"Hocam yanlış yapıyorsunuz. Öyle değil" elime tebeşiri alıp matematikten hocanın yanlış yaptığı soruya doğru ve aydın bir cevap yazdım. Hoca gözlüğünü düzeltip bana ters ters baktı. Evet, doğru söylüyordu ben onun bildiklerinin ayak parmaklarına bile ulaşamazdım ama yeşil gözü gözlükle kaplı olsa bile görmediği için sorunun cevabını yanlış yapmıştı.

"Sen ne biliyorsun be?! Beni sinirlendiriyorsunuz bayan Giordano. Yerine geç!"

"Ama efe-"

"Yerine! Seni müdüre şikayet edeceğim! Bana akıl öğretemezsin! Otur!"

Yerime oturup düşünmeye başladım. İlk gün bay De Luca'ya şikayet. Belki de benden önce başka birisi kötü bir şey yapıp ilk gün şikayetini kapmıştır. Kim bilir?

Ders bitmişti. Bayan Emma hırslı adımlarla müdürün odasına gitmişti. Onu takip etmek kadar kolay bir şey yoktu ama yinede endişe beni esir almıştı.

İtalya da öğretmene karşı çıkan kişi cezalandırılıyordu.

Aniela 'Sinirli bu yüzden böyle söyledi. Bence bunun yüzünden şikayet etmez.' demişti. Tanrı aşkına Aniela'nın dedikleri doğru çıksın.

Bayan Emma müdürün odasından çıkıp sert ve hızlı adımlarla bizim sınıfa doğru yürümeye başladı. Lanet olsun...

Pisi/İtalya/Pazar

Caprice annesinin öldüğünü kızına yalan söylemişti. Annesi ölmemişti sadece halı pisti.

Annesinin yatağının ucunda oturup, elini sıkıca sardı Caprice. Gözlerinden belli oluyordu annesine karşı ne his ettiği. O belki, gökyüzüne aşık olmuş buluttan çok seviyordu annesini. Peki ya kızını? Kız çocuğu olsun diye erkek çocuğunu tanımadığı insanların kucağına atmıştı. Demek ki doğurmakla anne olmuyordu. Caprice'nin annesi yaşlı sesiyle konuşmaya başladı;

"Caprice kızım bari ara.. Sor nasıl diye. Annesin sen.. Nasıl canın yanmaz çocuğuna karşı. Sen kız için oğlunu feda etmiş anneydin. Tutturmuştun kız çocuğu olsun diye. Al sana yüzünden nur yağan kız.. Ne istiyorsun belli değil Caprice.

“Anne.. Ben sadece dinlenmeye geldim. Bir süre sonra Livorno'ya geri döneceğim. Sadece zaman...”

“...Boş zaman yoktu,
     Boşa giden zaman vardı”

Livorno/İtalya/Pazartesi

Şam ağacından yapılmış kapının karşısında mum gibi dik durmuştum. Şam ağacın kenarında 'Müdür' sözü gözlerimin beyazının akıp gitmesine sebep olabilirdi.

Dakikalar dakikaları kovalamaktan bıkmıştı. Elim istemeyerek şam ağacından yapılmış kahverengi kapıyı tıklatmıştı. 'Gel' sesi kanımın durmasına sebepti. Yavaşça kapıyı kapandıktan sonra 'Gilberto De Luca' yazılı masanın karşısında boynu bükük durdum.

"Bayan Giordano siz misiniz?"
Başımı 'evet' anlamında aşağı yukarı hızla salladım. Nazik sesi benim korkumu yenmişti.

"Bayan Emma'nın neyi yanlış yaptığını gösterir misiniz?"

Masaya beyaz bir kâğıt ve kalem koydu. Eliyle oturmam için karşısındaki masayı gösterdi. Gösterdiği yere oturup, kalemi elime alıp yanlışı ve doğruyu yazdım ve kağıdı Bay De Lucaya çevirdim. Kâğıda dikkatlice  baktıktan sonra dudakları kıvrıldı.

"Doğru. Fakat bunun için yaşlı bir öğretmenle tartışmamalısın."

"Mister tartışmadım. Belki fazla ileri gitmiş olabilirim ama inanın kötü bir niyetim yoktu." dedim kucağımdaki parmaklarla oynayarak. Başımı yerin yedinci katına soktuğumdan onun bakışlarını göremiyordum.

"Bayan Emma'dan özür dile-"

"Baba. Her. Şey. Tamam." her kelimeyi vurgulayarak söyleyen çocuk üzerindeki küçük tozları temizleyerek karşıma oturdu. O, dünkü çocuktu. Huzur bölen...

"Neyse" Bay De Luca baygın bakışlar eşliğinde başını bana doğru çevirdi.

"Bayan Giordano benim ne demek istediğimi anlamışsınız umarım?"

"Evet. Teşekkürler" dedim nazikçe.

"Sen şu fazla huzurlu kız değil misin ?"

"Evet aslında-"

"Yalnız"

Ben ormanın, gölün, küçük dünyamın tek Kuğu kuşusuydum. Bunu her zaman kabullenmiştim ama sert bir sesle duymamış ve kendime o bakışla bakmamıştım.

"Bu ne saygısızlık.. Stef! Seni kaba çocuk! Kadına öyle denilir mi?" sesi kalınlaşmış De Luca'nın cevabı Stef böyle cevap vermişti.

“Sanki sen çok kibarsın."

"Önemli değil bay De Luca. Doğru söylüyor"


Elizabeth Tohumu #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin