15. -Dirijorun gözlerine vurulmuş balıklar.
Belki de öyle bir şey yoktu. Annem beni saçları çekmeyen kanala benzeyen, yüzünde derin izler olan, parmakları kısa, yaşlandığından dolayı gözlerinin rengini kayıp etmiş, nereden bakılırsa bakılsın altmış veya yetmiş yaşlarına hakim olan kadının küçük ve dar evine bırakmıştı. Ben onuna ne kadar kötü davransam da, o benim kötülüğümü ezip iyilikle karşılık veriyordu.
Koltukta oturuyordum. Sıkıcı ve saçmaydı. Soğuk zeminde kanatlı karıncalar dans yapıyordu. Bunu iyi hatırlıyordum. Ben o kadına; "Neden bu küçük karıncalar dans yapıyor?" diye sorduğumda benim tarafa biraz eğilerek soruma cevap vermişti. "Onlar düğün yapıyorlar. Sen hiç bilmiyor musun ki, kanatlı karıncalar neden kanat açıyorlar?" bu sorunun cevabı elbette ki 'Hayır' olmuştu. Kadın yaptığı işi yarıda bırakıp, benim yanımda oturdu. Derin bir nefes alıp devam etti;
"Karıncalar kanat açtığı zaman onlar evleniyorlar demektir. Bak görüyor musun? Dans yapıyorlar," küçük işaret parmağıyla zeminin üzerinde sağa sola doğru kıvıran karıncaları gösterip gülümsedi.
"Şuraya bak, iki tane kanatlı karınca. Biri erkek diğeri dişi. Şu etrafındakiler arkadaşları ve sevdikleri."
"Hani, hani.." dizlerimi zeminle buluşturup kanatlı karıncalara dikkatlice bakmaya başlamıştım. Ben onlara bakıp eğlenirken yaşlı kadın bana uçan karıncalar hakkında malumat veriyordu.
Şimdide karşımda uçan karıncalar vardı. Ben o kadına inanmıştım. Meğer yalanmış. Karıncaların kanat açma sebebinin aslını öğrendiğimde hayal kırıklığına 'merhaba' demiştim. Dudağım ince bir hat oluşturmuştu. Gözlerimi karıncalardan alamıyordum.
"Kalk ayağa, gitmemiz gerek." Stefano kalın sesini kulaklarıma doldurdu.
"Nereye?" başımı kaldırıp ona sorar gözlerle baktım.
"Şahsen bende bilmiyorum. Sadece bir şeyi merak ediyorum."
"Ne gibi bir şey?" cevabına karşılık sorum hızlı olduğundan kendisini ortada kalmış gibi his etse de kısa bir sürede toparlanıp güzel cevaplar veriyordu.
Arka cebinden fotoğraf çıkarıp bana uzattı. Eski bir eve benziyordu. Geniş merdiveni evi formaya salmıştı. Havanın sert dengesizliğinden duvarlarının rengi her bölgede farklıydı. Fotoğraftan bile gözüktüğü gibi sanki ev ölmüştü. Ölümün bir başka haliydi evin kaderi.
"Senin okulunun biraz sağ tarafında. Mağazadan oraya yarım saatlik yol. Daha dakik istiyorsan ormanın sağ kolu." sadece bisikletle yoldan geçerken göz ucu bakmıştım. Dikkatimi çekmemiş bu ev kim bilirdi ki bir gün Stefano'nun merak kaynağı olacaktı.
"Teşekkür ederim..." nazik davranışına uzun bir göz devirdim.
"Gerek yok zaten biraz sonra her lafıma kulp koyacaksın." doğruydu. Her kelimeye kulp koyan Stefano iyilik sonucu benimle dalga geçip kendi çapında eğleniyordu.
****
"Mutlaka buraya gelme-" lafı ağzımda koyan ağacı kökünden kesen bir kadın çığlığıydı. Stefano beni, üzerinden kirlilik yağan eve getirmekte kararlıydı. Bizim düşüncemizde bu evi baştan aşağı her odasına bakmaktı ama bu bilinmeyen kadın çığlığı bizim planımızı değiştirmişti. Hızla evin miskin duvarlarının arasında belirdik. Gördüğüm şeyi kalem anlatmakta boyun kaçırıyordu.
Kaba elleriyle kadının ince boğazından tutmuş çürümüş duvara dayanmadan kadının başını vuran bu kaba adamı Stefano yakasından tutarak, kadının vücudunun duvarda bir kuş gibi süzülmesine izin verdi. Kadının beyaz uçuş uçuş elbisesini başından akan kan lekeliyordu. Kadının başından akan kan bile kadının bir günahı olmadığının habercisiydi. Birkaç adım yaklaştım zeminle buluşan inci gibi kadına. Zorla nefes alıyordu. Yukarıdan gelen çocuk sesleri durmak bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elizabeth Tohumu #wattys2016
RomanceTımarhanenin tam ortasındaydı. Ay ışığı pencerelerden sızıp mermer zeminde parlıyordu. Elizabeth Tohumuna kurban olan adamsa küçük adımlarla yürüyordu. Tımarhanenin bahçesine çıktığında küçük hovuza takıldı gözleri. Hovuzda tek Kuğu kuşu. Gözlerinin...