22- Rüzgara teslim yapraklar
Yaprak adeta kalbimizin simgesidir. Onu iki yere bölen saplağın bütün yaprağa yayılması, kalbimize giren düşüncelerin yayılmasıdır damarlarımızda. Saplağın yaydığı ipek saplarsa başkaların düşüncelerini kendisiyle kalbimizde dolandırır ve biz insanlar başkalarının düşüncelerini kendi düşüncemiz adıyla kendimize inandırmaya çalışırız. İşte bazi insanlar kendi düşüncelerini koca bir kovanoza koyup denize atıyor ve başkaları o düşünceleri bulunca hazine bulmuş gibi seviniyor ancak bilmiyorlarki, kendi düşünceleri deniz dalgalarının onlara sunduğu başka düşüncelerdir.
Çok iyi hatırlardım Arsato ile kaygan taşların üzerinde oturup konuşmamızı. İlk önce gelişi güzel konuşuyorduk sonraysa konu değişmeye başlamıştı. İnsanların düşünceleri...
Kurduğu cümlede toplumun düşüncelerini kendisiyle bütünleştirmişti. Ancak o da başkalarının anlamsız düşüncelerini kendi düşünceleri diye tanıtıyordu. Konuşmasını yarıda bölüp söze ben başlamıştım:
"Düşünceler yaprak gibidir, kalbimizde. Üç tür insan ve düşünce vardır Arsato." bakışlarımı bana şaşkınlıkla bakan benden asla böyle cümleler beklemeyen günümün yarısını onunla geçirdiğim çocukluk arkadaşım şaşkınlığını gizletmek için gülümsedi aniden.
"Bir, başkasının düşüncesine inanan, beyniyle düşünen insan.
İki, kendi düşüncesini özleştiren başkalarına sunmayan, kalbiyle düşünen insan.
Üç, başkalarının düşüncelerini umursamayan kendi bilidiğini yapan, ruhuyla düşünen insan.
Ve her zaman birinci tür insanlar kazanır Arsato. Çünkü hepimiz birbirimizden asılı varlıklarız. Başkasının düşüncesine önem verdiysen hayatta maksadına ulaşacaksın. Yok eğer kendi bildiğini yapacaksan insanlar seni ezicek ve sen maksadına ulaşamadan mahvolacaksın. Fark bu Arsato."
Başını olumlu anlamda sallayıp düşüncelere yelken açmıştı. Derin nefesler eşliğinde bakışlarını yeniden bana çevirmişti ve kaşlarını kaldırarak imalı imalı konuşmuştu. "Bir başkasının düşüncesine saygı duymakla onun düşüncesine sahip olmak arasında farkı anlamayan insanlardan bahsettiğini umuyorum." Olumlu anlamda başımı sallamış ve bütün dileklerimle ona fısıldamıştım.
"Bizden uzaklaşan insanları dünya yuvarlak diye göremiyoruz ya. İşte ben seni benden uzaklaşsan bile görmek istiyorum büyüdüğümüzde."
Çocuktuk o zaman. Ne dediğimin farkında bile değildim. Ancak şimdi büyümüştüm ve geriye dönüp baktığımda kurduğum cümlelere şaşkınlık duygularımı saklayamıyorum. Yaşadıklarımızın neden güzel anılarını aklımızda gömmektense kötü anıları hep birbirimize iğneliyorduk? İnsanların, içerisinde ben dahil herkesin yaptığı hataya kurban olan günahsızlar.
****
"Bugün mağaza yeni dekarosyon döşenilmesi gerek. İşçiler falan her şey hazır ama sen olmayınca bir şeyler ters gidiyor gibi." telefonun ucunda bekleyen Stefano benden olmulu bir cevap bekliyordu. Israr etmek onun işiydi. Bu seferde hayır diyemiyorum, dilim katlanmış gibi oluyordu Stef'in israrları karşısında.
"Tamam. Gelip yardım ederim ama sende bana şu derslerde yardım edersen tabii..." anlaşma sunmuş ben yüzümde dudaklarımın kıvrılmasına engel olamamıştım. Biraz mızıldanıp garip sesler çıkarttı. Beni heyacanlandırmak ve çileden çıkartmak için yaptığı garip seslerini telefonda bana bağışladı. "Yeter ama! Yardım edicek misin? Ediceksen gelirim."
Israrlı ses tonumu kullanıp cevabımdan geri dönmeyceğimin imajını çızdım beni görmesede. Telefon başında yeniden mızıldanıp derin nefes verdi. "Tamam... Ama eğer bana kitap okursan gece." Bu sefer mızmızlanma sırası bende olmuştu. İtiraz bildirdim, hayır dedim, çevirdim çevirdim sonunda kalbimden geçen cevabı söyledim. Konuşmamız burada bitmiş bense hazırlanmaya başlamıştım. Dolabı açıp gömleklerden birini giyinirken bakışlarım kazaklarımın arasında duran gazetede durdu. Ben asla gazateleri kazaklarımın arasına koymazdım. Parmak uçlarımla yakaladığım gazeteyi açıp okumaya çalışmıştım. Bu o gazeteydi. Dilini bilmediğimiz, rusça dedikleri ama ne olduğu bilinmeyen gazete. Peki burada ne işi vardı? Gazetenin bize misafir gelen Stefano ile sert konuşan adamlarda olduğunu biliyordum en son. Geçiktiğimi saat akrepleri söylemişti. Gazeteyi yatağın bir küncüne atıp hızlı bir şekilde evden çıkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elizabeth Tohumu #wattys2016
RomanceTımarhanenin tam ortasındaydı. Ay ışığı pencerelerden sızıp mermer zeminde parlıyordu. Elizabeth Tohumuna kurban olan adamsa küçük adımlarla yürüyordu. Tımarhanenin bahçesine çıktığında küçük hovuza takıldı gözleri. Hovuzda tek Kuğu kuşu. Gözlerinin...