Medya: Joe Hisaishi- Howl's Moving Castle
Siyah, içi boş olan yıldıza dokunup beni sevindirir misiniz. Sizlerin yorumlarına, votelerine en esası da desteklerine ihtiyacım var...
Güzel okumalar dilerim...^^
6
Okul çıkışı Albertino amca işe yok onun küçük ve dar evine gelmemi söylemişti. Şimdiyse krem rengi koltukta oturmuş, karşıdaki koltukta oturan Albertino amcaya bakıyordum. Kahvesini içiyor ara sıra gülümsüyordu.
"Demek piyano çalmağı bilmiyorsun."
Başımı evet anlamında salladım.
"Peki ya çalmak ister misin ?"
"Kim istemez ki?"dedim sevinç dolu sesim ile.
"Öğretiriz..."
"Albertino amca bu harika olur. Şimdiden teşekkürler"
Mutfaktan gelen sesleri duyduğumda endişelenmiştim. Evde başka birisi mi vardı? Albertino amca benim dik durup ses gelen tarafa dikkatimi verdiğimi görüp kısa bir kahkaha attı.
"Korkma... Steften başka kimse olamaz zaten" göz bebeklerim şaşkınlıkla irileşirken sesimi kısarak söze başladım;
"Stefano sizde mi yaşıyor ?" merakına yenilip sorduğumda soruya kahvesinden birkaç yudum alıp cevapladı.
"Bazen bende kalıyor"
"Neyi oluyorsunuz?" derin bir nefes aldı.
"Konumuza yaklaşıyorsunuz Miss Lorenzo." Ne konusuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece dikkatlice Albertino amcayı dinleyecektim.
"Aslına bakarsan hiçbir şeyi olmuyorum. Bir sabah mağazanın önünde sağa sola hızlı adımlar ata-ata yürüyen bir çocuk gördüm. Bir şeyler düşündüğü tırnağını yediğinden anladım. O zamanlar evim yoktu. Mağazada yaşıyordum. Hava soğuk olduğu için onu mağazaya aldım. Biraz konuştuktan sonra anladım ki, evden kaçmış. Stefano haklı idi. Stef'in babası onu dövüyordu. Hele üvey annesini demiyorum. Bir süre yanımda kaldı. Okula gitmiyormuş birde. Okula kayıt ettirdim. Onu evladım gibi sevip, korudum. Fakat birgün babası geldi. Onu sürükleyerek evine götürdü. 10 yıldan fazla görmedim. Şimdiyse artık istediği zaman gelip, gidiyor ve beni mutlu ediyor. Benim herşeyim onun herşeyi." nefes aldı.
Stefanonun kötü çocukluğu olduğunu bilmiyordum. Aslında onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Babası neden dövüyordu ki? Üvey anne? Üvey anne... Bu gerçekten berbattı. O gün müdürün odasında müdür bay De Luca ya baba derken vurgulamıştı. Bay De Luca'dan böyle birşey beklemiyordum. Albertino amcaya da yanlışlıkla baba dediğini düşünmüştüm. Meğer yanlış değilmiş. Bende olsam Albertino amca yok, baba derim.
Fikirlerimden, üzerinde sadece eşofman olan elinde kahve içeriye giren Stefano dağıttı. Üstü açıktı. Bakışlarımı salonun büyük bir kısmını ele geçiren pencereye çevirdim.
"Stef üzerine birşey geçir. Evde mis- evde gelecekte burada yaşayacak birileri var. Haydi oğlum.. ” neşeli sesiyle söylediği şey beni düşüncelere sürüklemişti. Bakışlarımı bir anlığına Stefano tarafa çevirdiğimde hala üzerini giyinmemişti.
"Ne duruyorsun Stef giyin" dedi Albertino amca.
Stef t-shirt'ünü giyinip benim oturduğum koltukta 1-2 *yard ortaları uzaklığında oturdu. Şimdiyse üzerinde gri eşofman gri t-shirt vardı. Albertino amca elini başına götürüp biraz ovuşturdu.
"İyi misiniz?" diyerek öne doğru eğildim. Stef'te endişelenmişti ki, hemen atladı öne.
"İlacımı içmem gerek. Korkmayın olur böyle şeyler." oturduğu yerden kalkıp salondan çıktı. Stef Albertino amcanın arkasından neden gitmemişti ?
"Albertino amcanın nesi var?" sorumla gözlerini bana dikti. Cevap vermeyeceğini düşünüyordum ki, "Bilmiyorum" cevabını duyduğumda düşünceden vazgeçtim. Sessizce durduk. Sanki bizim sessizliğimiz kuşların pencere kenarında kendi dillerinde konuşmasına iyi bir işaretti. Albertino amca nerede kaldı diye sorular beynimin küçük bir hissesini ele geçirmişti. İlaç içmek bu kadar uzunmu sürüyordu?
"Albertino amca iyi mi diğe bakmak istiyorum. Odası nerede?"
"Uyuyordur" o zaman neden uyuyacağını söylemedi ki?
"O zaman uyuyacağını söylerdi" dedim düz bir ses tonuyla.
"Sağ taraf 2-ci kapı"
Salon direk kalidora çıkıyordu. Sağdan ikinci odanın kapısını birkaç kere tıklattım. Ses gelmedi. Dayanamayıp içeriye girmemle dolaptan destek alıp yere doğru düşen Albertino amcayı görüp ona doğru koşmam bir oldu.
Omuzlarından tuttum. Derin nefes alıyordu.
"Albertino amca! Albertino amca!"
"Sadece- ilacımı bulamıyorum. Bana onu bul.. Lü-"
Kafamı tamam anlamında salladım. Telaşla her yere bakmaya başladım. Çekmeceler, yatak, dolap... Bir türlü bulamıyordum.
"Stefano!!" diye bağırdım.
O kadar telaşlanmıştım ki ağladığımı yeni yeni anlıyordum.
Stefano odaya girdiği gibi Albertino açmayı omuzlarından kaldırıp yatağa koydu.
"İlacı! İlacını ver!" bağırıyordu.
"Yok bulamıyorum. Her yere baktım fakat yok.!"
"Doktoru ara! Aşağıda telefon var! Çabuk ol!"
Koşarak salona girdim. Telefonu sehpanın üzerinden alıp doktoru bulmaya çalıştım. Lanet olsun! Doktorun ismini bilmiyorum ki!
Telefonu elime alıp koşarak Albertino canın odasına geri döndüm. Telefonu Stefanoya uzattım. Ellerimi titrediyini bilmiyordum. Stefanonunku da benim kimden farkı yoktu. Stef telefonu alıp bir şeyler karıştırdığından sonra kulağına götürdü.
"Hemen buraya gelin! Amcam kendisinde değil! Terliyor! Elleri, her yeri titriyor.!"
****
"Uyudu" doktorun sesini duyduğumuzda ayağa kalktık. Hastaneye gelmiştik. Doktor durumunun nasıl olduğunu söylememişti.
"Nasıl durumu? Kötü bir şeyi yok öyle değil mi?" sorular bitmek bilmiyordu.
"Stef hatırlıyor musun 1905-cı yılların ilacını? O ilaç artık satıştan kaldırıldı. Albertino amcan o ilaçtan asılı vaziyette. Uyuşturucu gibi bir şey. Bir kaç gün burada kalsa iyi olur. Sonra onu klinike götürmeniz lazım. Yoksa böyle daha kötü olur."
_________________________________
Yard*- 91,4 cm beraberdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elizabeth Tohumu #wattys2016
RomanceTımarhanenin tam ortasındaydı. Ay ışığı pencerelerden sızıp mermer zeminde parlıyordu. Elizabeth Tohumuna kurban olan adamsa küçük adımlarla yürüyordu. Tımarhanenin bahçesine çıktığında küçük hovuza takıldı gözleri. Hovuzda tek Kuğu kuşu. Gözlerinin...