Medya: Sia- Fire meet gasoline
Bu bölümü @midnight_sunn ithaf ediyorum. Onun "Gün Batımı" hikayesine bakmayı unutmayın. Sevgilerle...
21- Ölü fotoğraf
"Lütfen...Abime dokunma! O senin oğlun! Lütfen." bağırışlarını duyar duymaz kendimi annemin odasında bulmuştum. Avuçlarında bürüştürdüğü ipek yatak örtüğünü sıkıca tutunmuş, terlerini yastığına gömmüş bir şekilde yatakta kıvrılan Carolina'ya doğru koştum hızlıca. Kabus gördüğü terlediğinden ve bağırışlarından anlaşılıyordu. Saçları dağılmış, çare bekleyen yüzü gerilmişti gözyaşları arasında. Uyurken ağlamış mıydı?
"Carolina, Carolina!" göz kapaklarını yavaş yavaş açmaya başladı dünyaya yeni gelmiş bebek gibi. Bir şeyler fısıldıyordu beyaz tavana bakıp göz yaşlarının yuvarlak yüzünde sanat oluşturduğunu gizlederek. Parmaklarımla ter içinde kalmış saçlarını geri savurdum nefes almasının güçlendiğini bilerek.
"Carolina?"
"Nefes..." anladım ne demek istediğini birkaç saniyede. Onu öyle orada bıraksamda ilacını, onu hayatta tutan nefes borularını getirdim etrafı dağıtarak. Titreyen ellerimi umursamayarak boruları küçük burun deliklerine yerleştirdim Carolina'nın. Nefes alış verişi düzene girdikten sonra ilk önce rahatladım telaşı kağıt gibi ezip odanın bir kenarna attıktan sonra. Telaş bazen insanların ya ölüm sebebi olur yada hayatta kaybetmek. O yüzden çok telaş etmediğimi anlamış ve hatta gözleriyle bana cümleler bile kurmuştu her gün nefes almakta zorlanan ve bunu asla abisine demek istemeyen güçlü kız çocuğu Carolina.
"Akciyerlerini yeniden doktora göstermeli olacağız böyle giderse." kelimelerin oluşturduğu karışık cümlelerle birlikte bakışlarımı çekmiştim ondan.
"Beni boş ver. Abim nerede?" baygın bakışlarla, durgun sesle konuşmaya yeltendi yatakta hastalığıyla kıvırılarak. İlk önce ne cevap vereceğime şaşırmıştım ancak bunu yüz hatlarıma yansıtmamak için çabam hiç iyi olmamıştı.
"Üniversitede." yatağın baş ucunda durmuş yumuşak saçlarını okşuyordum onunla birlikte acılara sine gererek.
"Sen neden gitmedin?" gözlerini benden ayırmayan Carolina merakla sordu hızlıca.
"Seni bırakıp gider miyim?" derin nefes aldı boruların küçük acısını umursamayarak. Ellerini birleştirdi karnında, bakışlarını gömdü yağmurdan beyazlığını kaybetmiş nemli tavana. Konuşmasını istiyordu bir tarafım. Konuşup derdini açıklamasını, belkide düşünceleri onu yatağa iteklemişti bir çırpıda. Bir tarafımsa konuşmamasını istiyordu nedensizce, her konuştuğunda harflerin ona mezarlıkta mekan hazırlıyormuş gibi. Kabulleniyordu düşüncelerinin onu mahvettiğini. Biliyordu düşüncelerinin onu uçurum kenarında boğduğunu ama denize atmaktan korktuğunu. Anlıyordu düşüncelerini onu yağmurdan sonra gelen dolu gibi.
Duygularını bile düşünen kahraman çocuk...
Her kıvrılışı onu hayata umudunu kesmekten bıkmış gibiydi kokusu. Sakindi düşünceleri karşısında ama. Kalbine oluyordu ne olduysa. Onun yaşındaki diğer çocukların yeşil çimenlerde ceylan gibi sektiğini kabulleniyordu, onun yaşındaki diğer çocukların ailelerini bulutun gökyüzünü sevdiği kadar sevdiklerini biliyordu, onun yaşındaki diğer çocukların küçük-büyük, zayıf-şişman arkadaşları olduğunu anlıyordu.
Kabulleniyordu...
Biliyordu...
Anlıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elizabeth Tohumu #wattys2016
RomanceTımarhanenin tam ortasındaydı. Ay ışığı pencerelerden sızıp mermer zeminde parlıyordu. Elizabeth Tohumuna kurban olan adamsa küçük adımlarla yürüyordu. Tımarhanenin bahçesine çıktığında küçük hovuza takıldı gözleri. Hovuzda tek Kuğu kuşu. Gözlerinin...