20.Bölüm

127 27 63
                                    


Medya: Zamila Frello

20- "Charlie Chaplin'den mektup"

-Stefano'dan

Bazen insanların bir melek kadar saf olduğunu düşünürsün, istersin, umud edersin. Lakin öğle olmadı olmayacak. Sen ne kadar çalış, vuruş, kendin ol ve bir başkası ol. Ne yaparsan yap bu dünyadaki insanlar melek kadar saf temiz ve düz olamazlar. Belki meleklerde bizim bildiğimiz kadar saf ve düz değillerdir? Hiç düşündünü mü? Ceylanlar dağlarda koşarken, Güneş dünyayı sarıya boyarken, saf bir kar yağdığını seyrederken... ben bunları düşünüyordum. Bazi insanlar "Çok gezen çok öğrenir" lafına her zaman inanmışlar ve dünyayı gezmiş öğrenmiş ve her tür insan tanımışlar. Fakat kalbini dinleyen insan etrafına baksa küçük bir şehirde yaşasa bile o şehri her gün keşf etse, anlayacak ki; Bu dünyada her insanın sifatı ayrı ama düşünceleri, karakteri aynı. Kar taneleri görüntüden farklılar ama tatları: su. İnsanlarda tam böyle. Yüzler farklı, kalpleri aynı ne kadar inkar etselerde.

-

Stefano ailesi olan kız kardeşını dizlerinin üzerinde oturtarak, kurumuş göz yaşlarıyla dolu olan sıfatı kavradı ve masumiyyet yağan kız kardeşinin gözlerine baktı sakince. Carolina Stefano'nun gözlerinde kaybolmuştu sanki. Düşünüyordu canından çok sevdiği abisine duyduklarını söylesin mi diye. Kayboluyordu düşünceleri içerisinde. Ucu bucağı görünmeyen fikirlerde, sorunlarda mahvetmişti kendini düşünerek. Yutkundu damağındakı o ekşi tadın kayboluşunu isteyerek. Ne kadar yutkunsa gideceğini bilmiyordu oysa ki... "Sen benim ailemsin De Luca." fısıltı gibi çıkmış sesiyle yavaş yavaş konuşan Stefano Carolina'ya sıkıca sarıldı. Saçlarının okşanmasını her zaman seven Carolina ağlamamak için veridiği mücadeleye devam edecekti. Sonsuzadek bu "sırrı" en mutlu anında en kötü anında yanında olan abisine söylemeyceğine söz verdi kendince. Koltuk altlarından kavrayıp Carolina'yı zemine oturtan Stefano kardeşinin dar alnından öpüp ayağa kalktı. Saçlarını düzelterek kapıya doğru yürüyen Stefano aniden arkasına döndü, ona hasretle bakan kardeşinin gözlerini okumaya başladı.

"Acını bana gözlerinle değil, sözlerinle anlat Carolina. Eğer bana söylemek istemiyorsan rüzgara konuş."

-

Bana Lorenzo "Robin Hood" desede, güçlü bilsede öyle değilim. Zayıf bir halkayım. Dünyadan umut bekleyen halka... Hiçbir zaman aile sevgisine inanmam. Her zaman babamdan nefret eden, onu her gördüğümde içimdeki kinin dışarıya çıkmaması için savaşan bir Stefano'yum ben. Annesinin değerini bilmeyen aslında ise ona delicesine aşık olan, eskiden kardeşini hiç sayan Stefano'yum ben. Aşkı sadece karşı tarafta gören Stefano... Akşam uyumadan önce insanlara doyunca küfür eden Stefano'nun hayata bakışı nasıl olur sizce? Bir şey unutmuştum ben: Oğlunun her gün ölmesini isteyen bir babayı... Ben derya büyüklüğünde yanlış bir şey yaptım... Acılarımı unuttum! O beni kokusuyla esir almıştı çünkü.

-

"Babana söyledin mi?" dedi gözlerini yumup sevdiği adamın kokusunu içine çeken Kuğu kuşu. "Seninle birlikte olmak benim sonsuzluktan aldığım bir mesaj." yavaş yavaş kapanmaya başlayan göz kapaklarına laf geçiremeyen Robin Hood titrek sesle konuşmaya başladı: "Beni eve götür! Beni anneme götür Kuğu kuşu!" uyumadan önce son sözleriydi Stefano'nun. Dayanamamıştı sevdiği kadının kokusuna. Annesinden sonra gelen tek kadın, ona neşe katan Kuğu kuşu...

"Beni eve götür!"

-

Küçüktüm. Hem yaşım hem aklım. O günleri unatamazdım. Anneme aşık olmanın yalnış olduğunu düşünüp kalbimi başka kadınlarda aramıştım. İsmini bile bilmediğim kadına aşık olduğumu sanıyordum ama benimki sadece istekti. İşte ben Aşk ve İsteği karıştırmıştım. Sıkıcı derslerde oturduğumda zamana olan nefretim şimdi aşka dönüşmüştü. Zamanın çabuk akmasını isterdim küçükken. Su gibi akıp gitmesini, hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Özgür olmak ve hayat denilen deryada uçmak isterdim... Hiçbirini yapamadım. Ne uçtum ne yüzdüm. Sevdiğim sandığım kadının adını bile bilmedim. Onu orada görürken yuvada annesinin ağızından yemek bekleyen bir Stefano'ya dönüşmüştüm. Gerçeği söylemek gerekirse hala güçlü bir kadını temsil etmek istiyordu ama beceremiyordu. Ne yapsa ne etse kalbinin gücünü dış görünüşüne vuramuyordu. Gözleri büyüktü, ihtiyac yoktu kadınların o "Göz makyajı" denilen boyalara. Dudağı doğal kırmızıydı. Sadece saç rengi değişmişti. Adını garsondan öğrendiğim kadın değişmemişti...

Elizabeth Tohumu #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin