18.Bölüm

145 36 36
                                    


18. -Çalıkuşu

Her şey hazırdı. Sadece baharın gelişiyle gül kokusuna bürünmek kalmıştı. Onu da annemin en sevdiği parfüm, gül kurusunun kokusunu, üzerime sıkmak lazımdı. Koyu tona hakim olan annemin odasında renk katan parfümlerdi. Gül kurusunun o güzel kokusuna hayran kalan annemin bütün parfümleri aynıydı. Paris sokaklarında olduğu gibi İtalya'nın bir sokağıda sadece parfümlere aitti. Paris, dediğimizde aklımıza gelen şey, o meşhur parfümleri, bir o kadarda pahalı eldivenleri ve eldivensiz bir hiç olan şemsiye gibi geniş şlyapaları. 1950 yıllarında çok konuşulan bu eşsiz şehir çok güzel olsa da bizim Aniela beğenmiyordu. Televizyonda Paris hakkında bir şey olursa homurdanmaya başlar,  kanalı çabucak değiştirirdi. Zevkler her zaman farklıydı.

Üzerinde renkli çiçeklerin olduğu gömleğimin düğmelerini geçirip, annemin odasına yollandım. Kapı gıcırdamasını boş verip, odanın bir küncünde kıvrılan, üzerinde ne dersen olan aynanın karşısında durdum ve elimi uzatıp parfümü alıyordum ki, ayağımın altındaki zemin gıcırdamaya başlayınca durdum. Elim havada kalmıştı. Ayağımı yere daha sağlam bastım. Bu sefer gıcırtı çok olurken, eğilip elimle yere birkaç defa vurdum. Her vurduğumda gıcırdayan zeminin biraz uzağına vurduğumda bu sefer ne gıcırtı vardı ne deki ses. Yeniden aynı yere dönüp sertçe vurdum. Endişe bütün bedenimi esir almıştı. Uzanıp halıyı kaldırdığımda ne yapacağımı bilemedim. Az önce vurduğum yerin rengi zeminin renginden koyu renkti. Ellerimle tozlu zemine yeniden vurup, renginin farklı olduğu zemine vurduğumda sesler farklı çıkmıştı. Parmak uçlarımla renginin farklı olduğu zeminin açılmasını uğraştım. Koyu tonlu bu zemin kabarık ve dikkat çekiciydi. Zeminin açılmasına az kalmıştı artık. Daha çok güç gelip kapı gibi açılan ve hiçbir zaman fark etmediğim bu yerin içi simsiyahtı. Resmen yerden kapı açılmıştı ve hiç görmediğim, var olup olmadığından haberim bile olmayan bu yerden rutubet kokusu geliyordu. Koşarak mutfağa gidip, sarı ışığıyla âdeta bir güneşi andıran mumu yaktım ve hızlı bir şekilde annemin odasına geri döndüm. Mumu biraz eğip kuyu gibi sessiz ve siyah olan, beni korkuya teslim yapan zeminden yeni bir kapı oluşturan boşluğa ışık verdim ve dikkatlice bakmaya başladım. Hiçbir şey görmek olmuyordu. Parmaklarımla zemini sıkıca tutup boynumu siyah boşluğa soktum. Mum ışığının ışığıyla aydına çıkan böcekler yuvalarından çıkıyorlardı. Biraz daha eğildim boynumu ve biranda yere yapıştım. Siyah boşluktaki tozlar ayağa kalkıp benim bitmeyen öksürüklerimin sebebi olmuştu. Tanrıya şükür mumun kabı dik durmuştu. Eğilip tozlu zeminde kıvrılan mumu aldım ve önüme ışık saçarak küçük ve korkak adımlarla yürümeye başladım.  Mum ışığı işini hallediyordu.

Kirlenmiş duvara bitişik kitap raflarının içinde küçük-büyük, kalın-ince kitaplara parmaklarımı dokundurarak geçirip dikkatlice onlara bakıyordum. Duvara yapışmış kitap rafının karşısında çalışma masası vardı. Tozdan beyaz görünen masanın üzerinde açık bir kitap ve onun üzerinde gül kurusu vardı. Kitabın sayfalarını bir bir çeviriyordum.

"Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu"

Sanki bir film gibi gözlerimin önünden geçti çocuklukta Aniela ile birlikte yaşadıklarımdan bir sahne.

****

"Aniela! İn aşağı!"

"Hayır inmeyeceğim!"

Aniela ağaçta ayaklarını sarkıtarak Lorenzo'ya dil çıkartıyordu. Diliyle dudaklarını islatan Lorenzo kaşlarını çatmıştı. Ayağını kara toprağa vurarak, yumruklarını sıkmış Lorenzo bağırarak konuşmaya başladı:

Elizabeth Tohumu #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin