16.Bölüm

295 108 67
                                    

Bu bölümü simirna_12 ithaf ediyorum. Onu gerçekten çok seviyorum. Onun da kitabına göz atarsanız sevinirim...

16. -İlacın sırrı.

"Kırmızı kapaklı kavanoza dişi ateşböcekleri, mavi kavanoza ise erkek ateşböceklerini dolduracağız. Anlaştık mı?" bakışları benimle buluşurken dudakları kıvrılmıştı. Başımı aşağı yukarı sallayıp dudaklarımın kıvrılmasına izin verdim.

Güneş batıya doğru giderken bulutlar turuncu renge çalmıştı. Eğer şimdi gidersek güneş batmış olduğunda ormanın soğuk havasını tatmış olacağız. Meşenin yeşil ağaçları altında çadır kurup gökyüzünün tadını çıkaracak, kuşların şarkılarının esareti altında güzel rüyalara kucak açacaktık. Tabiki ateşböceği topladıktan sonra.

Sık örülmüş sepetin içerisini bol meyvelerle ve duru suyla doldurdum. Stefano kucağında kavanozları tutmuş araba önünde beni bekliyordu. Evin her şeyini kontrol ettikten sonra kilidi birkaç kere çevirdim. Araba havaların soğumasıyla kurumuş çimenlerin üzerinde durmuştu. Biraz sonra arabanın sıcaklığı yanaklarımı kıpkırmızı yapmış, ağzımdan çıkan sıcak buharın havada uçup gitmesine sebep olmuştu. Stefano'ya bu karanlıkta arabanı dikkatli sürmesini söyledim. Sonra şirin bir konuşmaya başlamıştık;

"Şoförün manasını biliyor musun?" sorduğu soruyu bilmemek gibi bir şey yoktu.

" 'Ocakçı' demek.." şöyleki, ta geçmişe gitsek görürüz ki arabalar buharla işliyordu. İlk arabanın karşısında büyük bir kab oluyormuş ve kabın ağzına kadar suyla dolduruyordular. Onun altında ise ocak oluyordu ki, su buhar olup arabayı işe salsın. Ve 'Şoför' Fransız kökenli bir sözdür. (Bölüm sonu)

"Peki ya ilk film kaç saniye olmuştur?" bizim işimizdi birbirimize tarihi, elim veya farklı konulardan sorular sorup doğru cevap beklemek.

"Pek fazla hatırlamıyorum ama galiba 48 saniye idi.." bakışlarımı ona çevirip doğru mu, yanlış mı olduğunu yüz ifadesinden anlayacaktım. Dudakları kıvrılarak bana kısa bir bakış attı.

"Doğru." dedi neşeli sesiyle. Arabanın kirli penceresinden gözüken karanlık meşe kalın ağaçlarıyla sık sık örülmüştü. Dallarında her tür hayvana ev sahipliği eden bu ağaçlar Livorno'nun kıymetli bir parçasıdır. Artık asfalt yolu geride bırakıp kara toprağın kokusu gelen çukurlu yollarda kıvrılıyorduk. Ormanın derinliklerine doğru gidip, kalın gövdeye malik soğuk olduğuna bakmayarak yemyeşil kalmış, kalın dallı ağacın altında çadırımızı kurmuştuk. Kırmızının solgun renklerine çalan çadıra eşyalarımızı düzdük. Stefano mavi kavanozu alıp havada sallayarak dedi;

"20 tane ateşböceği toplayan..." başını kaşıyıp etrafı dikkatlice süzdü. Devamını getiremediğini görüp ilave ettim;

"20 tane ateşböceği toplayan plakta herhangi bir şarkını dans yaparak söyleyecek. " evet, evet plakta getirmiştik. Hatta çadırın göze batan yerinede koymuştuk. Biraz düşündükten sonra başını evet anlamında salladı. Cevabından razı olup kavanozumu elime aldım. Bana kırmızı düşmüştü ve bu benim işimin zor olacağının habercisiydi.

Ateşböceklerinin sadece erkek ferdi uçuyor. Yani bildiğimiz havada uçan ateşböcekleri erkekdır. Fakat kanadı olup ta uçamayan ateşböcekleri narin ev kadınları. Ateşböceklerinin birbirinden ayırmak için onların ışıklarına bakmak yeterlidir. Eğer ışık çabuk yanıp sönüyorsa bu dişi, yok eğer hem havada uçup hem de uzun bir süre ışığını sallıyorsa bu erkektir. 136 binden fazla "tipi" olan ateşböceğine "ışıldaböcek"de diyorlar.

Elizabeth Tohumu #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin