Medya: İtalya/Livorno
5
İlk iş gecikmek istemediğimden erken kalkıp hızlı bir şekilde hazırlanmıştım. Otobüsü beklemekten ayaklarım kırıldı sandığım da artık otobüsün ışıkları gözümün önünde durmuştu.
Dün Albertino amca anahtarı bana vermiş ve biraz geç geleceğini söylemişti. Albertino amcayı sevmiştim. Bana 'sana piyano öğreteceğim' demişti. O an mutluluktan güleyim mi, Stefano'nun o kötü bakışlarından ağlasam mı bilemedim. O kadar heyecanlanmıştım ki, yere göğe sığmıyordum.
Kapıyı açıp krem rengi duvarların kucağına bıraktım kendimi. Sarı ışığın esareti altında mağazanın bir ucuna kıvrılmış o "özel" piyano karşısına geçtim. Piyano kahverenginin en güzel tonuna hakim idi.
Ellerimi ses çıkmamasına özen göstererek piyanonun siyah beyaz tuşlarına zarifçe dokunup, bir piyanist gibi ara sıra kendimden geçmişcesine hareketler yapıyordum. Piyanoyu çalmak ne demek onu bile bilmiyordum. Fakat bende piyanoda notaları uygun bir şekilde çalmak isterdim. Ve galiba piyano çalmayı bana Albertino amca öğretecekti.
"O piyanodan uzak dur!" ses geldiği tarafa baktığımda kaşları çatılmış, her an beni öldürmek isteyen alev gibi bakışlar atan Stefano'yu beklemiyordum. Ateşböceği alev kusmuş gibiydi.
"Uzak dur!" öyle bir kükremişti ki elimi hızla çekmiştim. Piyanoya yaklaşıp sertçe kapağını kapattı ve bana öyle bir baktı ki gidip birilerini öldürmek istedim. Arkasını dönüp gidiyordu ki durdu.
"Piyano falan çalmayacaksın! Ve o piyanoya asla dokunma!" hızlı adımlarla mağazadan çıktı. Kapıyı da vahşicesine çarpıp gitmeyi unutmadı.
Neden çalmayacak mışım ? Piyanoya dokunduk diğe, bu kadar sinirlenecek ne vardı?
Ve en esası neden bu saatte buradaydı?****
Albertino amcanın dediğine göre pazar günleri satış o birisi günlerden farklı olarak daha çoktu.
Birkaç müşteri gelmişti biri flüt almıştı diğerleri ise istediklerini bulamayıp gitmişlerdi. Bende aletlerin tozunu almakla meşguldüm.
Sırasıyla düzülmüş bir birinden farklı aletler göz kamaştırıyordu. Mağazadan ilk girdiğimizde şam ağacıyla düzeltilmiş kahverengi iş masası Albertino amcaya mahsustu. Biraz ileride kasa vardı. Işıklandırmalar iyiydi. Aletlerin altında kaçıncı yılda, neyle oluştuğunu açıklayan yazılar müşterinin dikkatini çeken ilk şeydi. Çoğu aletin tozunu almıştım fakat gitar, flüt ve birkaç alet kalmıştı. Gitar çoktu. Flütler çok değildi ama onların tozunu almak zordu. Bu yüzden işim uzaya bilirdi.
Kasada duran sandalyeyi çekip üzerine çıktım gitarlar yukarıda olduğu için ve benim boyumda oraya ulaşmadığı için sandalye işimi kolaylaştırıyordu. Elime bir gitar aldım. İlk önce nerede durmuş duysa orayı sildikten sonra dikkatlice gitarı silmeye başladım.
"Albertino amca nerde ?" o kadar korkmuştum ki eğer Stefano olmasaydı şimdi gitar yerde olurdu. Kırılma tehlikesi yoktu ama ya bir yerine bir şey olurduysa ? İlk günden bu çok kötü olurdu.
"Öldüm be! İnsan sesli gelir!" dedim. Yüzüne alaycı bir sırıtış ekledi ve devam etti;
"Bilseydim bu kadar korkacağını şeytan buynuzlarımı takardım"
Bunun anlamı neydi?"Zahmet etme. Zaten var." sandalyeden inip omuzuma attığım havluya ellerimi sildim.
"Beceriksiz olduğunu doğru söylemişim" alaycı konuşmasına göz devirip kasaya gittim.
"Beceriksiz değilim. Korkuttuğun için gitar elimden kaydı." benimkinden çok uzun boyu olduğundan sandalyeye ihtiyaç duymadan gitarı eski yerine koydu.
"Nerede?" Albertino amcadan bash ettiğini anlamam 6-7 saniye mi almıştı.
"İlacını evde unuttuğunu söyleyip gitti" dediğim de telaşlı bir şekilde mağazadan çıktı. Ne olmuştu ki?
****
Aniela mağazaya gelip bana emir verdiğinden beri sinirlerimi kontrol etmeye çalışıyordum. Zaten sabahtan beri Stefanonun dediklerine sinirliydim Aniela'da gelip beni çağırımdan çıkartıyordu. Albertino amcanın ilaçlarını unuttuğunu söylediğim de gördüğüm telaşı hala gözlerimin önünden gitmiyordu. Ne olmuştu? Albertino amca iyi miydi? Bu sorular kafamı karıştırıyordu.
"Orada toz kaldı iyi sil! Bak bak orası" bu bardağın son damlası idi.
"Kolaysa gel sen sil Aniela! Gel yap! Aniela zaten sabahtan beri sinirliyim sinirimi senden çıkartmak istemiyorum!"
"Ama bu benim işim değil ki" bu kızı seviyorum sevmesine de bazen salak oluyordu.
"O zaman git otur! Bana da orası kaldı, burası iyi değil gibi şeyler söyleyip deli etme!"
Aniela kendisine sandalye bulup 'of'layarak oturdu. Bende nerde kaldıysam oradan devam ettim.
Albertino amca ilacını içip gelmişti fakat onun iyi olmadığını görüp zorla da olsa dinlenmesi için evine yollamıştım.
Aniela da sıkıldığını söyleyip yanıma, yani mağazaya gelip beni sinirlendiriyordu. Bu işte başarılı oluyordu açıkçası.
Kapının açılıp kapanma sesiyle dikkatimi dışarıdan gelen siyah saçlı, düz burunlu, kahverengi gözlü, uzaktan da belli olan yapılı vücuduyla yakışıklımı yakışıklı biri girdi. Aniela çocuğu görür görmez sandalyeden fırlayıp çocuğun yanı başında belirdi. Tozlu elimi mavi havluya silip gelen müşteriyi karşılamak için Aniela ve çocuğun yanına gittim. Ben konuşmak için ağzımı açıyordum ki Aniela;
"Merhaba. Ne istemiştiniz?"diye benden önce konuştu. Çocuğa öyle bir bakıyordu ki löpür löpür yiyeceğini sanmıştım. Bu kareye bir tane salya da eklesek tam olurdu.
" Sevgilime özel bir gitar alıyorum. Keyfiyeti iyi olan, sade fakat güzel bir gitar" dediği an Aniela'nın gülümsemesinden eser alamet kalmamıştı.
"Mersa bayıma yardım et" alt dudağımımı ısırsam gülmem yoksa üstmü?
Valla o kadar heves etmişti çocuğa bak arkadaşımın hevesini kursağında koydu. Aniela'yı tanıdığıma göre çocuğu görür görmez evlenmek için nasıl bir gelinlik planladığını anlamak zor değildi. Çünkü o, benim en yakın arkadaşımdı.
Beraber gitar bölmesine gittik. Dikkatlice gitarlara bakıp güzellerin soruyordu. Zevki güzeldi.
1989-1993cü yılların gitarını beğendiğini söyledi. Şam ağacından yapılmış bu gitar o kadarda eski değildi. Arada 5 yıl fark vardı. (Hikâyedeki yıl kast edilmiştir 1998)
Gitarı çantasına koyup kasaya gittik. Kasa ile işimiz bittiğinde siyah saçlı hala gitmemişti.
"Bir sorun mu var efendim?"
"O kız yalnız mı? Yanı sevgilisi varmı sorusuna karşı garip bakışlar eşliğinde cevabımı vermiştim;
"Hayır yok."
"Sevgilim yok" artık bu sefer dudaklarım ince bir hat çizmişti. Gülmemek elde değildi.
"İsmi ne?" kaşlarını havaya kaldırarak sevincini belli eden benim yaşlarda olan bu genç çok merakcıldı.
"Aniela" ince sesimle beraber ciddi ton çocuğun kalbinin derinliklerinde umut ışığının sarı saçlarının kırıldığını belli etti. Çocuk geniş bir gülümsemeyle birlikte konuşmaya başladı;
"Teşekkü-"
"Hey! Dostum! Buralarda ne yapıyorsun?" Yine mi bu? Asıl sizin burada ne işiniz var bay De Luca?
"Hiç öylesine gitar alıyorum" dedi Stefano'nun onun omzuna attığı koluna bakıp sırıtarak.
"Hadi gel gidelim bir kafeye. Kaç aydır görmedim sizi bay Avagadro" Soy ismi ile etkileyici olan genç samimi bir şekilde gülümsedi.
Avafadro da kafa sağladığında ikisi beraber çıkıp gittiler ve bende koşarak Aniela'ya her şeyi anlatmağa gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elizabeth Tohumu #wattys2016
RomanceTımarhanenin tam ortasındaydı. Ay ışığı pencerelerden sızıp mermer zeminde parlıyordu. Elizabeth Tohumuna kurban olan adamsa küçük adımlarla yürüyordu. Tımarhanenin bahçesine çıktığında küçük hovuza takıldı gözleri. Hovuzda tek Kuğu kuşu. Gözlerinin...