Alarmım uzun zaman sonra çalarken uyanmamak için elimden geleni yapıyordum. Son kez ertele tuşuna basıp tekrar yattım. Uykumun en derinlerine doğru çekilirken alarmın tekrar çalmasıyla yerimden sıçradım. "Ahh! Çalma lütfen."
İş görüşmesine daha 40 dakika vardı. 10 dakika yolda gitse beş dakika da hazırlanabilirdim. Yani umarım. Alarmı tamamen kapatıp gülümseyerek kafamı yastığıma koyduğumda kapım büyük bir gürültüyle açıldı ardındansa odamı bir çığlık sesi doldurdu. "YAH! KİM TAEYEON! HALA KALKMADIN MI?"
Yastığımı kafamın üzerine bastırırken gözlerimi açmadan mırıldandım. "Kalkmış gibi mi görünüyorum?"
"Üçe kadar sayıyorum kalkmazsan olacaklardan ben sorumlu değilim. BİİR.." diye başladığı an yatağımdan fırladım. Hayır hayır Tiffany'yi bilmiyordunuz. Yapabileceklerini de bilmiyordunuz. En son böyle dediğinde kafama topuklusunun ucuyla vurmuştu. Ben o acıktığında sandviç yapacak kadar vefalı bir arkadaştım ama o karşılığında benim uykumu bölüyordu. Hayat işte.
Lavaboya doğru yürürken esnedim. "Kalktım işte."
Yüzümü yıkayıp tekrar odama geçtim. Tiffany kahvaltı hazırlıyordu. Acele edip birkaç lokma yesem iyi olacaktı. Beyaz gömleğimi giyip altına siyah kalem eteğimi çektim. Saçlarımı acele bir şekilde düzleştirip serbest bıraktım, hafif makyajdan sonra aynaya baktım. İş görüşmesi için fena değildim, ha?
Mutfağa gidip masaya oturmadan ağzıma birkaç lokma tıktım. Evet gerçekten tıktım. Öyle ki Tiffany'nin dediklerine cevap bile veremiyordum. "Kaç gibi evde olursun?"
Tiffany cevap bekler gibi suratıma bakarken dört parmağımı kaldırdım. Tiffany kaşlarını kaldırdı. "Dörtte?" Onu başımla onaylayıp siyah yüksek topuklumu ayağıma geçirip dışarı çıktım.
Arabaya binip, çalıştırdığımda radyoyu açıp hafif yavaş bir müzik açtım. Huzur veren müzikleri seviyordum. Ne acıdan derbeder oluyordunuz, ne de oo kopuyoruz havasına giriyordunuz. O tarz müzikler yavaşça beyninizi boşaltıyordu, düşüncelerinizden arınıyordunuz ve kendinizi iyi hissediyordunuz. Tıpkı şuan bana olduğu gibi. Sanki birazdan iş görüşmesine gidecek kişi ben değildim. Bir önceki işinizden neden kovuldunuz sorusuna yanıt verecek kişi de ben değildim.Aklıma gelince istemeyerekte olsa suratım düştü. Bana neden atıldığımı sorduklarında ne diyecektim cidden? İşten atılmamın belirli bir sebebi yoktu aslında. Sadece patronumla işbirliği içerisinde değildim ve kişilik olarak birbirimize uymuyorduk. Sonuç olarak patronun idare edebilirdin demeyin patronsa patronluğunu bilmeliydi. Zamanında annemi dinleyip onun tabiriyle sırtımı devlete dayamadığım için çok pişmandım. Elin adamı sizi it gibi çalıştırıp, canı isteyince işten atıyordu.
Bilindik şirketin önüne geldiğimde arabamı park edip şirkete doğru yürümeye başladım. Bu şirketi biliyordum ama daha önce hiç içerisine girmemiştim. Yeni yeni yükselen bir şirketti, benim bir önceki çalıştığım şirket Kore'nin hatta Asya'nın en iyilerinden biriydi. Belki de hiç gelmemiş olma nedenlerimden birisi de budur çünkü genelde şirketlere giderdik.
Amaan. Birazdan bundan sonra ki hayatımı belirleyecek bir iş görüşmesine girecektim ama benim düşündüğüm şey neydi. Evet hayatımı belirleyecek bir görüşme çünkü eğer bu işi de alamazsam veya uzun süreli olamazsam annemde Tiffany'de beni öldürürdü. Sooyoung'ın geçeceği dalgaları da unutamazdım tabi.
Danışmada ki kıza gülümseyerek yanına yaklaştım. Biraz hayattan bezmiş bir hali vardı. Tabi bunda en büyük etki hala sabahın körü olması olabilirdi. "Merhaba. Ben Kim Taeyeon. İş görüşmesi için gelmiştim."
Kız kafasını bilgisayarından kaldırıp bana döndü ve yorgun bir gülümseme verdi. "Merhaba. Bir saniye görüşme saatinize bakmalıyım. Ne demiştiniz? Kim...?"
"Kim Taeyeon." dedim gülümseyerek.
O da gülümseyip bilgisayarından bir şeylerle uğraşmaya başladı. Kısa süre bekledikten sonra tekrar bana döndü. "Tamam. Kaydınız var. Yaklaşık bir on dakika sonra sizin sıranız gelecek. Üçüncü kata çıkıp orada ki personele sorarsanız size odayı gösterecektir."
Teşekkür edip samimi bir şekilde gülümsedim ve yanından ayrıldım. İşleri gerçekten zordu. Sabahtan akşama kadar gelen binbir çeşit insanla uğraşıyorlardı. Bu insanların arasında genellikle kibirden burnunun ucunu göremeyenler fazlalıktaydı.