Bu gün Pazartesiydi yani işe başlayacağım gün. O yüzden erken kalkmıştım. Ama şöyle bir şey vardı ki mızmızlanmadan kalkmıştım. Bu benim ilklerimden biridir. Sabah uyanıyorum ama mızmızlanmıyordum. Hemde işe gitmek için uyanıyordum. Aslında bunun sebebini biraz biliyor gibiydim ama yine de emin olana kadar kendime saklayacaktım.
O gün yani Cuma günü Baekhyunla sahilde olduğumuz gün. Ben onun boynunu öptüğümde beni itmesini, kızmasını beklemiştim. Ama o tüm bunların aksine bana daha sıkı sarılıp saçlarımı okşadı. Size yemin ederim kendimi dünyada ki en değerli insanmış gibi hissettim. Ardından kıyafetlerimiz yağan yağmur yüzünden sırılsıklam olunca gitmemiz gerektiğini söylemiş, ardından beni kucağına alıp arabaya kadar taşımıştı. Daha sonra tıpkı bir bebekmişim gibi emniyet kemerimi kendisi bağlayıp saçlarıma bir öpücük kondurmuş beni eve kadar getirmişti.
Size yemin edebilirim dünyada hiçbir şey bir insanı bu kadar iyi hissettiremezdi. Ben 5 yılın birikimini Baekhyun'un kollarında ağlayarak dışarı akıtmıştım ve o noldu diye beni baskı altında hissettirmek yerine sadece sıcak kollarını açıp sakinleşmemi sağlamıştı. Ertesi günde mesaj atarak nasıl olduğumu konuşmak istersem her zaman burada olduğunu söylemişti.
İstemizce gülümsedim. Artık bir işimde vardı, hayatımda önemli birisi de. Baekhyun bana karşı ne hissediyor bilmiyordum ama ben ona sadece arkadaşçıl şeyler hissetmiyordum.
Dolabımın karşısına gidip ne giysem diye düşünmeye başladım. İlk iş günüme ne uygun olur diye değilde, Baekhyun beni nasıl beğenir diye düşünüyordum. Beyaz atletim siyah pantolonum ve gül kurusu vatkalı ceketimi alıp yatağın üzerine attım ve siyahlı toz pembeli çantamla uçuk pembe ayakkabımı aldım. Bu günde ne giyeceğim derdini atlatmıştım, şükür.
***
Şirkete geldiğimde yine aşağıda ki kızın yanına gittim. "Merhaba ben Kim Taeyeon. Daha önce iş görüşmesi için gelmiştim. İşe kabul edildim de... Nereye gitmem gerekiyor?"
Kız şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sizi bilgilendirmediler mi? Kim Minseok beyin odasına gitmeniz gerekiyor."
"Özür dilerim, benim hatam. Lütfen siz işinize bakın, ben eşlik edeceğim." Yanımdan Baekhyun'un sesi gelince yerimden sıçradım.
Bana bakmıyordu, kız gülümseyerek teşekkür ettiğinde elini belime yerleştirdi ve asansöre doğru yürümeye başladık. Ona döndüm. Bu defa siyah bir takım elbise, içine beyaz gömlek ve toz pembe bir kravat takmıştı. İstemeden gülmeye başladım.
"Neye gülüyorsun?" Neye güldüğümü bilmiyordu ama o da benim gibi gülüyordu. Gülmelerimin arasında "kıyafetlerimiz" diyebildim. "Sözleşmişiz gibi."
Baekhyun gülümseyerek bana baktı. "Ne güzel işte."
O arada asansörün kapısı açılmıştı kendimi son hız asansörün içine attım ve sırtımı aynaya yasladım. Baekhyun'da peşimden girdiğinde önümde durdu. Asansör kalabalıklaşıyordu. Sabah saati olduğundan çalışanlar, ortak şirketlerden gelenler vardı hep. Asansör kalabalıklaştıkça Baekhyun bana daha çok yaklaşıyordu. Dediğim gibi benim Baekhyun'a hissettiğim şey sadece arkadaşlık sevgisi değildi. Bu yüzden Baekhyun bana yaklaştıkça ağzımda atan kalbimi hissetmeden edemiyordum.
Baekhyun artık kalabalıktan bağımsız olarak bana yaklaşıyordu ve şuan aramızda boşluk yoktu. İnce bir kağıt bile aramızdan geçemezdi. Kafasını aşağıya eğip bana baktı. "Daha iyi misin?"
Kafamı kaldırıp ona baktım. Nefesi yüzüme değerken reklamlarda büyülenerek kendinden bağımsız olarak kafasını sallayan kızlar vardır ya. Tam olarak öyleydim. Kendimden bağımsız olarak kafamı salladım. "İyiyim." Ardından bu kadar yakın bir şekilde ona bakmamın benim için iyi olmayacağını düşünerek alnımı göğsüne yasladım. "Teşekkür ederim, yanımda olduğun için."