Eski zamanlarda uygulanan bir idam yöntemi vardır bilir misiniz, bilmiyorum. Kurban kolları iki yana açılacak şekilde direklere tutturulur. Daha sonra bir bıçakla omuzlarından kalçasına doğru bir çizgi çekilir ve et iki yana ayrılarak kaburgaların görünmesi sağlanır. Daha sonra bu kaburgalar kırılarak içerideki karaciğerler kurbanın oğlu tarafından dışarıya atılır. Kurban eğer çığlık atarsa cennete gidemeyeceği inancından dolayı asla çığlık atmaz ve bu olayın adı 'kan kartalı'dır.
Yavaş yavaş, zalimce bir ölüm istenmiştir onun için, kurban sesini çıkarmamalıdır ve ona son darbeyi en yakını atmalıdır.
Şu zamana kadar bazı şeyleri düşünüp sorgulamak yerine sadece unutup anı yaşamayı hedeflemiştim. Unutulmuyordu elbette ama en azından yalnız kalmadığınız müddetçe mutlu oluyordunuz. Annemle ilişkimin neden böyle olduğunu sorgulamamıştım mesela. Kaç yıldır görmüyordum, şuan Kore'deydim ama yanına gitme zahmetinde bile bulunmuyordum. Çünkü içimden gelmiyordu. En ihtiyacım olduğu zamanlara beni elinin tersiyle iten kadına şuan ihtiyaç duymuyordum.
Bazen sırf beni umursasın, kızsın diye ona yalan olan şeyler anlatırdım. Hatta altıncı sınıfta isteğim dışında okulumu değiştirdiklerinde kimseyle arkadaş olmamış, hocalarımla aramı çok kötü tutmuştum. Amacım bana kızmasıydı. Çünkü ancak bana kızarsa içimde ki nefreti suratına kusabilirdim ama o bana kızmadı. Umursamadı bile. Bende kendimi iyi bir lise kazanıp ondan kurtulmak ümidiyle motive ettim ve derslerime asıldım.
Bunu yaptığım için mutluyum evet. Ama şuan arayıp annemle ağlamak isterdim tıpkı bundan önce birçok olayda istediğim gibi...
Bende 'kan kartalı' kurbanları gibi yavaş yavaş acı çekerek yok oluyordum ve bana çektirilen acılara karşı gelemiyordum hiçbir zaman. En acısı da bana son hamleyi vuranda en güvendiğim insan olmuştu. Junmyeon... Senelerimi süsleyen adam.
Fazla bir şey hissetmiyordum. Sadece arkamda yatan bir beden, çıplak belime dolanmış kollar, omzuma değen ıslaklık ve titreyen bedenim... Uykumdan titreyerek ve ağlayarak uyanmak istemezdim ama içimde bastıramadığım bir duygu bana bunları yaptırıyordu. Sorun yaşadıklarım değildi, sorun bunu yapanın Junmyeon olmasıydı.
Nefes alamıyordum, doğrulmam gerekiyordu. Kendimi kalkmak için zorladığımda arkamda ki bedenin sahibi beni kendine hem zarar vermeyecek kadar yumuşak hemde daha sert çekti. "Sakin ol Taengoo. Ben yanındayım, hiçbir şey olmadı sakin ol."
Arkamda ki bedeni Junmyeon sandığımdan bir anlık korku yaşasamda, yumuşak kadife sesi duymak içimi ısıtırken yüzümü ona doğru dönüp başımı göğsüne yasladım ve kalan gözyaşlarımı da akıtmaya devam ettim. Onun yüzünden akan birkaç damlayı da saçlarımın dibinde hissediyordum. "Özür dilerim" dedim sadece "Her şey için çok özür dilerim."
"Nedeeen?" dedi hafif gülme sesiyle ama sesi ağladığından dolayı kalınlaşmıştı ve pürüzlü çıkıyordu. "Hayallerimizi mahvettiğim için, ona engel olamadığım için."
Baekhyun kollarımdan tutup zorla kaldırdı ve yüzüne bakmamı sağladı. "Ben neden varım? Sen kendini koruyamazsan, ben korurum. Biraz geç kalmış olabilirim ama izin vermedim Taengoo, sana dokunmasına izin vermedim."
#FLASHBACK#
Baekhyun Taeyeon'un kendisine kızgın veya kırgın olduğunu fark etmişti. Bu yüzden gönlünü almadan ruhunu daraltan o eve gitmek istemiyordu. Arabayı Taeyeon'un evine yakın bir parka çekti ve Taeyeon'u aradı.
Baekhyun suratından silemediği gülümsemeyle Taengoo'sunun telefonu açmasını beklerken karşıdan gelen ses tüm tüylerini dik dik etmeye yetmişti. "Alo, Byun Baekhyun?" Baekhyun duyduğu sesi doğrulamak istercesine "Junmyeon?" dediğinde arkadan duyduğu Taeyeon'un çığlıkları kaşlarının çatılmasına neden olmuştu. "Ne oluyor orda?! Taeyeon neden bağırıyor?!"
"Sevgiline ne yaptığımı bilmek ister misin Baekhyun?" Baekhyun hala anlamsız bir şekilde karşısına bakarken Taeyeon'dan kopan acı dolu çığlıklar kanın beyninde toplandığını hissetmişti. "Seni sikeceğim Junmyeon uzak dur ondan!"
"Gecemizi dinlemek ister misin Baekhyun?"
Gerisiyse Baekhyun'un küfürler eşliğinde ağlayarak Taeyeon'una doğru koşmasıydı.
-
Junmyeon gözü dönmüş bir şekilde yatağında çıplak yatan Taeyeon'a bakıyordu. İsterse onu hemen şuan elde edebilirdi ama şuan arzuladığı şey Taeyeon değildi, intikamdı. Taeyeon'un hayatından çalıp götürdüğü yılların intikamını istiyordu. Dizlerinin üzerinde doğrulup baksırını çıkaracakken gözleri kapanan ve başı yana düşen Taeyeon durdurdu onu. Tekrar Taeyeon'un bacaklarına oturarak Taeyeon'u izlemeye başladı.
Şuan ne yapıyordu? Taeyeon'a isterse Baekhyun'a gidebileceğini o söylemişti ama şuan ne yapıyordu? Baekhyun dışarıda kapıyı kırmak için çaba sarf ederken Junmyeon dolu gözleriyle sadece kendinden biraz uzakta olan bedeni izliyordu. Boynu onun eseri olan morluğunu taşıyordu, vücudunun bazı yerleri de. Acaba canı acıdı mı diye düşündü birden. Kararları bu kadar değişken olmamalıydı. Onu inciten oyken onu düşenen de o olamazdı.
Jumyeon böyle düşünceleriyle Baekhyun içeriye girmiş ve Junmyeon'u yakalarından tutarak Taeyeon'ün üzerinden çekmişti. "Ona dokundun mu Junmyeon? Doğruyu söyle ona dokundun mu?!"
Junmyeon bir süre daha anlamsız gözlerle Baekhyun'a baktı. Sanki tüm bunları yapan o değilmiş gibiydi. Yavaşca başını iki yana salladığında Baekhyun onu yere itere serbest bıraktı. "Git!"
#FLASHBACK END#
Ben kafamı Baekhyun'un göğsünden kaldırmadan fısıltı halinde söylediği şeyleri dinlerken göz yaşlarımı durduramıyordum. Sorun bana yapılanlar değildi gerçekten, sorun bu kişinin Junmyeon olmasıydı. İki oda ötemizde iki senedir oğlum dediği çocuk uyurken bana bunu yapmasıydı. En güvendiğim insanın beni bir kez daha sırtımdan bıçaklamasıydı.
Gün hafifçe aydınlanmaya başlıyordu. Ben ağlıyordum ve Baekhyun'un eli istikrarlı bir şekilde sırtımı sıvazlıyor ve göz yaşları da aynı istikrar saçıma düşüyordu. Ben hak etmiş miydim tüm bunları bilmiyordum. Yaptıklarım çok doğru şeyler değildi, evet ama Baekhyun bunları hak etmemişti. Taehyun bunları hak etmemişti. Eğer ben Baekhyun'un karşısına tekrar çıkmasaydım, hayır hatta hiç çıkmasaydım tüm bunlar olmayacaktı. Baekhyunla birlikte daha ne kadar ağladık bilmiyorum ama aralanan kapının çıkardığı gıcırtıyla sırtımı sıvazlayan Baekhyun'un eli durdu ve kendini yukarıya doğru çekti.
Minik bebeğimin uykulu sesinden dökülen "Baekhyun" ismini duyunca gözümü kuruladığımdan emin olup bende doğrulacaktım ama üzerimde bir şey olmadığını fark edince yorganı üzerime dolayıp yatakta oturur pozisyona geldim. Biran önce bu örtülerden kurtulmalıydım.
Baekhyun Taehyun'a doğru kollarını açtığında onun da tişörtü olmadığını fark ettim. Taehyun paytak adımlarıyla Baekhyun'un kucağına gidip uyku sersemliğiyle zor dik tuttuğu kafasını Baekhyun'un omzuna bıraktı. Bende kafamı yatağın başlığına yasladığımda Taehyunla uzun bir göz kontağı kurduk. Ardından kafasını kaldırıp Baekhyun'a baktı. Suratında değişik bir ifade verdi. O ifade bana yabancıydı. Bir şey çözmeye çalışıyordu sanki? "Anne."
"Efendim bebeğim?" Baekhyun'un kucağından inip ikimizin ortasında ki boşluğa geldi ve kulağıma yaklaşarak Baekhyun'un duymasını istemediği şeyi farkında olmadan duyacağı şekilde fısıldadı. "Bakhyun'a baba dememi istiyoysun, şimdide onla biylikte uyuyoysun. O benim babam mı geyçekten?"
Suratımda yorgun bir gülümseme oluşurken kafamı salladım ve onun yaptığı gibi fısıldadım "Evet." O da gülümserken tekrar Baekhyun'un kucağında ki yerini aldı ve Baekhyun'un çıplak göğsüne minik dudaklarıyla bir öpücük kondururken kendi kendine tekrarladı. "Benim babam."
-------
Çok çok çok özür dilerim. Çok beklediniz değil mi? Gerçekten çok üzgünüm. Bir türlü fırsat olmadı. Bundan sonra böyle olmaması için çaba gösterceğim umarım anlayışla karşılarsınız~