Hayatın her zaman mutluluk getirmeyeceği doğrudur ama o mutluluğu küçük zamanlarda sizin yakalamanız gerekir. Mesela Taehyun'un Baekhyun'a "baba" dediği an veya Baekhyun'un bana sarıldığı an benim 'mutluluk' olarak adlandırdığım zamandır.
Biraz ileride oyun oynayan hayatımın iki erkeğine bakarken gülümsememi bastıramıyordum. O korkunç olayın üzerinden on gün geçmişti ve o on günde Baekhyun bir saniye bile yanımızdan ayrılmamıştı. Fiziksel izleri yavaş yavaş silinsede, ruhumda bıraktığı izler nasıl silinir bilmiyordum. Gözümü her kapattığımda Junmyeon'un dönmüş gözleri canlanıyordu önümde.
Boşluğa dalıp bunları düşünürken Baekhyun'un bana endişeyle baktığını gördüm ve kendimi toparlayıp ona güven dolu bir gülümseme gönderdim. Endişelendirmemeliydim. Zaten benim yüzümden başına birçok dert açılmıştı.
O da bana gülümserken yerimden kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Koca bebeklerin karnını doyurmam lazımdı. Ne yapsam diye düşünürken ikisinin de en sevdiği yemek olan spaghettiyi yapmaya karar verdim.
Taehyun'un bir çok özelliği Baekhyun'a benziyordu. Sadece fiziksel özelliklerini değil, kişilik özelliklerini de almıştı sanki onun. Neşesi, insanları güldürmesi ve tüm bunların yanında tertemiz kalbi...
Kapı çalınca oyunlarını bozmamak adına "Ben bakarım" diye bağırıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda gördüğüm yüz karşısında duraksamıştım. Hani o kişiyi bilirsiniz ama nerden bildiğinizi bilmezsiniz ya... Hah, tam o noktadaydım. Beynim çalışmamakta ısrarcıydı.
Kadın "İçeri davet etmeyecek misin?" deyip cevap beklemeden içeri girince arkasından bakakalmıştım.
"Jieun?"
Baekhyun'un dudaklarından dökülen o isim her şeyin gözümün önünden geçip gitmesine neden oluyordu. İlk başlarda kahve makinesinin etrafında gülüşmeleri, Baekhyun'un cevaplamadığı telefonları, odada ikisinin gülüşmesi, öpüşmeleri...
Jieun Taehyun'a doğru elini uzattığında "dokunma ona" diye bağırmamla beraber Baekhyun Taehyun'u arkasına saklamıştı.
Jieun havada kalan elini yavaşca geri indirdi. "Şirin çocuk, aynı babasına benziyor. Bunca yıl saklayabilmene şaşırdım."
"Saklamak zorunda kaldım." diyerek düzelttiğimde gözüme ne olduğunu anlamaya çalışan Taehyun çarptı. Hemen yanına giderek ona odasına gitmesini söyledim o da bir şey olduğunu anlamış olacak ki bir şey demeden sessizce gitti.
"Ne istiyorsun?" Baekhyun dişlerinin arasından konuşurken yumruk yaptığı ellerini avucumun içerisine aldım. Jieun'ın gözleri bir anlığına ellerimize kaysa da bakışlarını tekrar Baekhyun'un gözlerine dikti. "On gündür bir kez bile eve gelmedin, telefonlarımı açmadın. Nerde olduğunu ararken seni hiçbir vasfı olmayan eski sevgilinin evinde onun piçiyle oynarken buluyorum"
"DÜZGÜN KONUŞ!" Evet sinirlensemde bağıracak yüzüm yoktu ama Baekhyun avazı çıktığı kadar bağırmıştı.
"Ne olur biliyor musun Baekhyun? Sen şuan değersiz birisin. Minseok herkes tarafından bilinen, gıpta edilen insan ve şirketin varisi ama senin gayrimeşru bir çocuğun olduğu ortaya çıkarsa olacakları düşünebiliyor musun?"
Baekhyun'dan ses gelmeyince korkarak "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.
Jieun zarif dudaklarını hafifçe aralayarak güldü. "Çok basit. Senden ve oğlundan şirketin hisseleri için vazgeçti değil mi? Hadi kandırmayalım birbirimizi."
Söylediklerinin mantıklı yönü beynimde yankılanırken Baekhyun'un elinde ki ellerim yavaşca gevşiyordu. Baekhyun gevşeyen ellerimi tekrar kavradı. "Ben onlardan vazgeçmedim. Bence de birbirimizi kandırmayalım Jieun. Sende gayet iyi biliyorsun ki bir oğlum olduğunu bilmiyordum ve Taeyeon'u aradığımda da onun evli olduğunu öğrenmiştim."
Jieun minik bir tebessüm bıraktı. "Şirket hisselerin için onu aldattığını inkar edemezsin ama..." Baekhyun sessiz kaldığında Jieun devam etti. "Bir çocuğun ve ayrı bir evin olduğu öğrenilirse itibarın kalmaz Baekhyun. Ya annen? Senin gibi rezil birisini kabul eder mi sanıyorsun?"
Baekhyun'un vereceği tepkiden korkarken o beni şaşırtıp sırtını dikleştirdi. "Annem veya sen... Benim ailem değilsiniz. Onlardan ayrı geçirdiğim iki yıl bana bunu kanıtladı. Biliyor musun Jieun tanrı sana bir çocuk vermeyerek ileride annemle benim ilişkim gibi yeni ilişkilerin olmaması için bir önlem alıyor. Çünkü siz ikinizin tamamen aynısınız ve benim ailem olamayacak kadar nefretle kaplı kalbiniz. Benimle olmadı ama ileride bir gün çocuğun olsa da asla sana sevgiyle bakmayacak. Sana sevgiyle bakacak bir erkek olduğundan da şüpheliyim."
Jieun'ın yüzü solarken endişeyle Baekhyun'a baktım susmaya niyeti varmış gibi görünmüyordu. "Ne kadar güzel olursan ol şuan etrafında olan gözler sadece geçici. Sevgi? İnsanlar sadece senin gibi kalbi nefretle dolu kişilere acırlar. Seni sevecek kimsen yok o yüzden buraya gelip beni ve ailemi tehdit edmeye çalışıyorsun. İşte sizin Taeyeon ile en büyük farkınız bu. İşte bu yüzden seni değil Taeyeon'u seviyorum." Yavaşca bana döndüğünde gözlerimle dur diye yalvarıyordum resmen. Fazla ağır konuşuyordu. "Bak. Gözlerine bak. Sen burda acımasızca bizi bitirmeye çalışırken o senin için endişeleniyor."
Jieun cidden iyi görünmüyordu. Bir iki dakika etrafa bakındıktan sonra sessizce "Bunu bir düşün" dedi ve arkasına bakmadan gitti.
Jieun kapıyı çarptığında Baekhyun tuttuğu nefesini bırakırken ona döndüm. "Baekhyun-ah biraz ağır konuşmadın mı?"
Baekhyun gözlerini sımsıkı kapatıp kafasını iki yana salllarken "Bilmiyorsun" diye fısıldadı. "Hiçbir şeyi bilmiyorsun."
#FLASHBACK#
Baekhyun eve geldiğinde kimseye göstermeden gidip uyumak istiyordu. Çok yorgundu. Sadece bedeni değil zihnide çok yorgundu. Taeyeon'dan aylar sonra aldığı ilk defa haber almıştı ve onun evlendiğiyle ilgiliydi. Annesi durmadan şirket üzerindeki hakkını güçlendirmek için çocuk yapmalarında bahsediyordu ama Baekhyun ona elini süremezdi ki. Dokunamazdı kimseye Taeyeon'una dokunduğu gibi.
Taeyeon'a başkasının dokunduğu ihtimali aklına gelince tüyleri ürpermişti. Olduğu duvarda yere çöktü ve Taeyeon gittiğinden beri tuttuğu göz yaşlarını akıttı. Ona dair her şeyi özlemişti.
Bir süre sessiz iç çekişleriyle göz yaşlarını akıtıtken kendine doğru yaklaşan ayak sesleriyle başını kaldırdı. Buğulu gözlerinin arasından seçebildiği kadar annesinin işlerini yapan adamlardı bunlar. Hiçbir şey demeden ona telefon uzattılar direk. Baekhyun telefonu alıp kulağına götürünce karşıdan annesinin "Baekhyun" demesiyle o olduğunu anladı. Çatlak sesiyle "Anne" dedi çaresizce. Küçükken şimşekten korktuğu zamanlarda ki gibi. "Anne... Dayanamıyorum." Ve tıpkı o zamanlarda ki gibi annesi tutmadı ellerini...
"Baekhyun aylardır oyalıyorsun ama artık bir bebeğe sahip olma zamanın geldi. Bu gece yapacaksın Baekhyun. Bu gece olmazsa her gece deneyeceksin. Senin ve Jieun'ın kanından bir bebek bu dünyaya gelmek zorunda. Şimdi ya kendi rızanla ya da zorla o odaya gideceksin. Jieun seni bekliyor."
Baekhyun parmaklarıyla kavradığı saçlarını çekiştirirken istemediğini bağırıyordu ama annesi çoktan telefonu kapatmıştı ve kendisinin iki katı olan adamlar koluna girerek onu merdivenlerden sürüklüyordu.
Dokunamazdı kimseye Taeyeon'a dokunduğu gibi. İki adam Baekhyun'u odaya, Jieun'ın yanına kilitlemeden önce "Lütfen bize daha kötüsünü yaptırmak zorunda bırakmayın" diye uyarmışlardı.
Daha kötüsü ne olabilirdi ki. Öylece odanın kapısının önünde dururken Jieun gelip onun üzerini çıkarmaya başlamıştı. Şu zamana kadar ne kadar direnirse dirensiz bitmişti işte. Bilincinde olduğu tek şey o gece Jieun'ı değilde Taeyeon'u gördüğüydü.
#FLASHBACK END#
Baekhyun'un uzaklara dalan gözleri birden tekrar bana döndü. "Sen hiçbir şey bilmiyorsun aşkım."
Odada bir iki tur attıktan sonra tekrar ellerimi tuttu. "Yarın akşam için hazırlanın. Fazlasıyla işimiz var."
*******
Ya sizden nasıl özür dilesem bilmiyorum. Fazla boşvermiş davrandım. Bugün sabah hikayeye baktım ve hala bekleyen insanlar olduğunu görünce hem sevindim hem de çok üzüldüm. Bu hikayenin kesinlikle finalini yapacağım. Tekrar hepinizden özür diliyorum.