Uykuya dalarken birden uçurumdan düşüyormuş gibi hissedip irkilerek uyanırsınız ya hani, işte ben tam da onu şuan yaşıyordum. Junmyeon gözlerini bana çevirdiğinde irkilerek uyanmıştım sanki. Sanki bu gerçeği idrak etmek istermiş gibi bir kez daha seslendim. "Junmyeon?"
Junmyeon ayağa kalktığında bir gerçeği daha fark ettim. Değişen tek kişi Sehun değildi. Junmyeon kahverengi olan saçlarını sarıya boyatmış, giymekten her zaman nefret ettiği takım elbiselerden giymişti. Her zaman önüne düşük olarak bırakılan saçları şuan arkaya doğru taranmıştı. Arkamda duran Sehun'un sesiyle tekrar gerçek dünyaya bağlandım. "Junmyeon değil, artık Suho."
Ve evet, ben sadece görünüşü değil Junmyeon'u da öldürmüştüm. Ellerim hala Baekhyun'un elinde kenetliyken elini bırakmaya çalıştım ama Baekhyun elimi daha sıkı tutarak izin vermei. İleriye doğru yavaş bir adım attım. Sanki tüm vücudum direncini kaybetmiş, göz pınarlarım içeride bulunan tüm yaşları gözlerime göndermişti.
"Sen neden burdasın?"
Ben beklemiştim. Üç yıl boyunca belki tekrar gelir diye beklemiştim ama tam umudumu kaybettiğim anda neden karşımdaydı?
"Tiffany gelmemi istedi. Bende gelmemem için bir sebep olmadığını düşündüm."
Junmyeon -ya da Suho'nun- kelimeleri suratıma çarpan bir tokat etkisi yaratırken Tiffany'e döndüm. "Fany?"
Yalan olduğunu söylemisini istiyordum. Çünkü ben ne yaşadıysam Tiffany hepsini biliyordu. Bunu bana yapamazdı. "Doğru" dedi başını eğerek. Ardından tekrar baktı gözlerimin içine. İşte o zaman dedim ki ben ne kadar aptalmışım. "Neden?" diyebildim sadece.
"Taeyeon sen Junmyeon'u daha atalatamadın bile. Bir ayda Baekhyunla ne kadar yakınlaştığının farkında mısın? O seni bıraktığında neler yaşayacaksın hiç düşündün mü? Sen hala Junmyeon'u seviyorsun."
"Kimi sevip sevmediğime ne zamandan beri sen karar veriyorsun!" Boğazım ağrıyordu, sebebi son gücümle bağırmam olabilirdi. Tiffany'nin bir şey demesine izin vermeden elimi Baekhyundan kurtarıp Sehun'a yaklaştım. "Sen buna nasıl izin verdin? Sehun hiç mi kalmadım gözünde? Hiç mi düşünmüyorsun beni?!"
Üçüde ifadesiz yüzlerle bana bakarken kendimi bir labirentin arasından sıkışmış gibi hissediyordum. Üç yıl içinde olan her şey bir bir aklıma gelirken ellerimi saçıma atıp diplerini çekiştirdim. Dayanamıyordum. Hıncımı almam gerekiyordu. Gidip Junmyeon'a bir tokat attım. "Madem geri gelecektin neden senin elini tutup yanında olmak istediğimde gittin?!"
Şuan bu hepinize tezat bir fikir gibi geliyor olabilirdi ama Junmyeon'a sarılıp ağlamak istiyordum. Bu yapmak yerine bir tokat daha attım. O da bana bağırsın istiyordum ama suratında mimik oynatmıyordu.
"Ben hep kendimi suçladım. Durmadan düşündüm. Junmyeon nerede? Junmyeon napıyor? Junmyeon nasıl? Junmyeon atlattı mı? Sehun benimle konuşacak mı?" bir adım geri attım. "Ne kadar aptalmışım..."
"Siz sadece kocaman bir bencilsiniz."
Hızla arkamı dönüp son gücümle Baekhyun'a doğru yürüdüm. Gömleğini avucumun arasına alıp sıktım, kafamı da göğsüne yasladım. Aksi taktirde düşebilirdim. Ciddi anlamda ayaklarım direncini kaybetmişti. "Götür beni burdan..." diye fısıldayabildim sadece. Baekhyun birkaç saniye durduktan sonra bir elini dizlerimim altından bir elini de sırtımdan geçirip beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna dolayıp kafamı göğsüne gömdüm ve kokusunu içime çekerken gözlerimi kapatıp her şeyi unutmayı denedim.
Sehun beni çağırdığında nasılda mutlu olmuştum. Bir şeylerin düzeldiğini beni anlamaya başladığını düşünmüştüm. Şu ana kadar hep kendimi suçlamıştım ama şuan ne kadar gerizekalı olduğumu anlıyordum. Baekhyun beni arabaya bırakıp kendisi de bindi ve arabayı sürmeye başladı. Onun evine gidene kadar tek kelime konuşmadık. Baekhyun her zamanki gibi yine soru sormamayı tercih ediyordu.
Eve geldiğimizde ben emniyet kemerimi çözerken Baekhyun hemen arabadan inip benim kapıma geldi ve yine kucağına aldı. Kokusunu aldığım an sessiz sessiz olan ağlayışlarım bağırmaya dönmüştü. Daha öncede aynısını yaşamıştık. Sadece mekan, olay ve zaman farklıydı. İçim çıkarcasına ağlarken Baekhyun hiçbir şey demeden kapıyı açtı ve salonda ki koltuğa oturdu. Hala kucağındaydım kalkmaya çalışmadım, o da bırakmadı zaten.
Onun bana bir şeyler sormamış olması merak etmediği anlamına gelmiyordu. Sonra birden Tiffany'nin 'Sen hala Junmyeon'u seviyorsun!' deyişi geldi aklıma. Hızla kafamı kaldırıp Baekhyun'a baktım. Beni izliyordu. "Baekhyun ben seni seviyorum, onu değil. Yemin eder-"
Baekhyun uzanıp dudağımı öpüp, sözümü kesti. "Bir şey anlatmak zorunda değilsin, kendinle bir savaş verdiğini ve o savaş bitene kadar anlatmayacağını söylemiştin. Ben sen isteyene kadar bekleyebilirim."
Bu kadar anlayışlı olması ağlama isteğimi daha da körüklerlen kafamı iki yana salladım. "Anlatmak istiyorum." Bir şey demeden sadece sırtımı okşadı.
"Biz üniversitedeyken Junmyeonla birbirimizi seviyorduk. Gerçekten. Daha sonra Junmyeon benimle çıkmak istedi. Ben daha önce kimseyle çıkmamıştım ama Junmyeon'u gerçekten seviyordum. Sonra Sehun'un eşcinsel olduğunu ve Junmyeon'dan hoşlandığını öğrendim. Junmyeonla konuşmadım. Sonra Junmyeon kötü olmaya başlayınca bende dayanamadım ve onunla çıktım. Sehun sadece onu sevmiyorsan çıkma dedi. Seviyordum ama mutlu olmak istedim."
Baekhyun'un tepkisini ölçmek için ona baktım. Hala öyle bakıyordu. "Daha sonra Junmyeon derslerini boşlamaya başladı. Her gün dışarı çıkmak istedi. Hayati gittikçe kötüleşiyordu ve bunun sebebi ben olduğum için ayrıldım."
O sahneler gözümün önüne gelirken gözlerimi sımsıkı kapattım. "Junmyeon uyuşturucuya başladı. Ben olsam da olmasam da kötü olduğundan yanında olmak istedim. Benimle atlat dedim. Tedavi ol dedim ama o uyusturucuya devam etti. Son safhaya kadar devam etti ve bir gün kriz geçirirken Sehun onu hastaneye götürdü. Bir buçuk yıl. Tam bir buçuk yıl tedavi oldu. Ardından Amerika'ya gitti. Giderken hepimizin ruhundan bir parça götürdü. Grup dağılmış gibiydi. Senle tanışmadan bir hafta önce falan konuşmaya başladık tekrar."
Baekhyun hala tepki vermezken kucağında doğrulup diğer bacağımı öbür tarafına atıp yüzünü görebileceğim bir şekilde oturdum kucağına. "Tepki vermeyecek misin?"
Kafasını iki yana salladı. "Geçmişin hakkında yorum yapmam doğru değil. Şuan burada, benim yanımdasın. Belki de onun tekrar geldiğine şükür etmelisin çünkü artık kendini suçlamayı bıraktın. Yaşadıkların kolay değildi Taeyeon. Seni bunlarla yargılayıp, hala seviyorsun diye seni bırakırsam ben seni gerçekten seviyor olur muyum?"
Ona bir kez daha aşık olmuştum. Baekhyun'un telefonunun sesi kulağıma geldiğinde Baekhyun cebinden çıkarıp meşgule attı. "Açsaydın..."
"Önemli değil bebeğim."
Beni tekrar kucağına alıp iki katlı evinde merdivenleri çıkarak odasına yürüdü. Beni yatağa bıraktıktan sonra o da yanıma uzandı. "Yorgunsun değil mi?"
Ben kafamı salladığımda beni kendine çekti. "Uyu Taeyeon."
Ona baktığımda gözlerini kapatmıştı. "Baekhyun.."
"Hm?" dedi gözlerini açmadan.
"İlk sevgilim ve ilk sevdiğim sen değilsin ama bir konuda ilkim olmanı istiyorum."
Baekhyun gözlerini açıp kafasını hafifçe kaldırdı. O hiçbir şey demeden bakarken bir bacağımı üzerine attım. Evet bu konuda kararlıydım. Baekhyun'u seviyordum ve onu sevmemden dolayı beni hiç pişman etmemişti. Bunun içinde pişman olmayacaktım. Eğilip dudaklarını öptüğümde dudakları iki yana kıvrıldı. Ardından beni tutarak kendi altına aldı. "Byuntae."
Ve kısa bir kıkırtıdan sonra vücudumu onun vücudunun akışına bıraktım.
****
Öncelikle okul açılıyor. Bundan sonra üç dört güne bir bölüm atmayı planlıyorum. Bir de ben böyle smut dedikleri şeyi yazmayı sevmiyorum. Onların cinsel hayatını hayal edip yazmayının da benim haddime oldugunu düşünmüyorum. O yüzden böyle yaptım sadece.
Bir de bilmeyenler için. "Byuntae" sapık demek ve Taeyeon'un üyelere yaptıklarından dolayı lakabı byuntae :D