Fırından gelen tık sesiyle elimde ki domatesi aceleyle tezgaha bırakıp fırına koştum. Tavuğu fırından çıkarıp masanın üzerine koyarken masada duran telefon çarptı gözüme. Fikir değiştirmemek için aceleyle telefonu elime aldım. Bu akşam yemek için bizimkileri çağırmıştım ama Baekhyun'u çağırmalı mıyım bilmiyordum.
Kızlar rahatsız olur muydu bilmiyordum veya Jongin ne derdi ya da Baekhyun ona yapıştığımı düşünebilirdi. Aniden gelen gazla aramaya tıkladım. Bir süre telefona bakarken telefon çalmaya başlayınca kocaman bir çığlık kopardım. Kapatamazdım. Telefon açıldığı için titreyince kendimi toparlayıp telefonu kulağıma dayadım. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya başladım. "Baekhyun? Müsait misin?"
Arkadan bir kız sesi geliyordu ama ne dediğini anlayamıyordum. Sadece ince tiz bir sesti. Ben yutkunurken Baekhyun "Bir dakika" dedi. Nefes nefeseydi ve bu benim aklıma düşünmek istemediğim bir şey getiriyordu. Fark etmeden kalbimin üzerine bir şey oturduğunu hissettim. Ben onu yemeğe çağırmak için arıyordum o ne yapıyordu. Gerçi neden böyle bir şeyi umursamalıydı ki? Tamamen kendi kendime gelin güvey oluyordum. "Aptal Taeyeon" diye fısıldayıp telefonu kapattım.
Telefonu masaya fırlatıp tekrar tezgaha yöneldim. Domatesleri doğramaya başlarken telefonum çalıyordu. Açmayacaktım. Sevgilisine trip atan liseliler gibi görünüyor olabilirdim ama açmayacaktım. Zaten gelmesini de istemiyordum. Sonuçta bu bizim grup toplantımızdı. Salatayı da yapıp masanın üzerine bıraktığımda anahtar sesini duydum. Tiffany gelmişti. Mutfak kapısından içeri bağırarak girerken yüzümü buruşturdum. "YAH! Neden telefonlarımı açmıyorsun?"Tiffany'e baktıktan sonra telefonuma koştum. Gelen aramaların hiçbiri Baekhyun'dan değildi. Hepsini Tiffany aramıştı. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Tiffany'e döndüm. "Sen neden aramıştın?"
"Marketteydim bir şey istiyor musun diye aradım."
Kafamı sallayıp telefonu yerine bıraktım. Sinirlenmemem gerekiyordu ama sinirleniyordum. Nedenini sorsanız söyleyemezdim ama yine de sinir olmuştum. Benimle konuşmaya çalışan kendisiydi, numarasını verende kendisiydi ama şuan böyle yapıyordu. Hem işten çıkar çıkmaz ne kadınıydı bu? Belki de sevgilisi vardı ve birlikte yaşıyorlardı.
Oflayarak elimde ki bıçağı bulaşık yıkama makinesine attım. Yemekler hazırdı, gidip üzerimi değiştirsem iyi olacaktı sanırım. Ben böyle günlerde pijamayla takılmayı çok seviyordum ama Tiffany beni laflarıyla öldürüyordu. Omuzlarımı silktim hiç Tiffany'i takacak durumda değildim. Aynada kendime baktım. Toz pembe üzeri lacivert ve koyu pembe işlemeli ayıcıklı kalpli polar pijamam, onun üzerine çektiğim diz altı çorabım ve onun üzerine giydiğim zürafalı poflarım. Üzerimdeyse lacivert kazağım vardı. Baekhyun'da gelmeyeceğine göre bence gayet güzel bir tercihti.
Kafamı eğip saçlarımı önüme attığım sırada kapı çaldı nede olsa Tiffany bakar diye umursamadım ve bileğimde ki tokayla saçlarımı topuz yaptım. İşte şimdi tam olmuştu. Daha ben çıkmadan Hyoyeon ve Sooyoung odama daldı. Hyoyeon kendi kendine dans ederken Sooyoung'ı sorguya çektim. "Neden geçen gün gelmedin?""İşim vardı dedim ya."
İlla tek tek sormalı mıydım işte. "Ne işin vardı gerizekalı?"
Tam gözlerini kaçırıp ağzını açmıştı ki odaya Tiffany girdi. "Çocuklar geldi hadi içeri gelin."
Sooyoung kaçarcasına oturma odasına giderken unuttuğumu sanıyordu sanırım. "Unutmadım Sooyoung Hanım!"
Üçlü koltukta Chanyeol, Sooyoung, Hoyoyeon. Tekli koltukların birinde, Yuri diğerinde Jongin oturuyordu. Tiffany'le bense üçlü koltukta bir başımıza. Sooyoung "Yemek yiyelim, hadii!" diye bağırdığında Chanyeol onu süzdü. Evet bayağı süzdü. Bakışları Sooyoung'ın bacaklarında durunca Sooyoung elleriyle bacaklarını kapattı. "Sanki bakılacak bacakların varmış gibi." diye homurdanıp Chanyeol diğer tarafa dönünce kahkaha atmadan duramıyordum. Ne kadar zaman geçerse geçsin değişmeyen şeyler vardı. Biz her zaman üniversiteli genç çocuklar olarak kalacaktık. İstemsizce yanımdaki boşluğa baktım. Junmyeon'un boşluğunuysa ne dolduracak bilmiyordum. Sehun'u da özlemiştim. Onunla en yakın zamanda konuşmam gerekiyordu.
Zilin çalmasıyla Tiffany'e döndüm. Başka birini beklemiyorduk. Tiffany ayağa kalktı. "Baekhyun aradı. Onu arayıp sonra da kapatmışsın. Bende onu da çağıracaktın herhalde diye düşündüm. O gelmiştir herhalde."
Ben tepki veremeden donmuş kalmışken Tiffany gidip kapıyı açtı. sakin bir yavaşlıkla üzerimdekileri süzdüm. Tanrım! Tiffany'nin sözünü dinlemediğim için çok özür dilerim. Ben kafamı yerden kaldıramazken Baekhyun başta Jongin olmak üzere herkesle selamlaşmış ve mükemmel -ne diyorum ben?- parfümünün kokusunu burnuma doldurarak tek boş yer olan yanıma oturdu. Ben hala kafamı kaldırıp ona bakamazken o kafasını eğip beni görebilecek bir hizaya geldi. "Çok şirin olmuşsun noona."
"YAH! BYUN BAEKHYUN!" Ben Baekhyun'un koluna geçirmiş bağırırken Baekhyun kahkaha atıyordu."Flörtleşiyor musunuz siz?" Jongin'e öyle bir hızla döndüm ki. Yemin ederim o hızı açıklayamam, gerçekten. Buruşturduğu suratına Baekhyun'un kucağında ki yastığı alıp fırlattım. "Saçma sapan konuşma."
Jongin yastığı havada yakalarken çenesiyle sırıtan Baekhyun'u gösterdi. "O hiçte saçmaladığımı söylüyor gibi durmuyor."
Hem saçma sapan davrandığı yetmezmiş gibi şimdide bizi yanlış lanse ediyordu. Baekhyun'un hafif nemli olan saçlarına dokundum. Baekhyun ne yaptığımı izliyordu, diğerleri de öyle. "Baekhyun, neden saçların ıslak? Duş mu alıp geldin yoksa? Sesin de pek bir nefes nefese geliyordu. Arkadan bağıran kız seni yeterince yoramamış olmalı saçma sapan espriler yaptığına göre!"
Ben daha cümlemi bitiremeden Baekhyun kahkaha atmaya başlamıştı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Kahkaha tınısını aklıma kazırken gözlerimi kapattım. Onu kaç gündür tanıyordum ki böyle bakıyordum veya kahkahası beni böyle etkiliyordu?
Baekhyun hafifçe koluma vurdu. "Yah. Kimseyle yatmadım. Aşağı kattaki teyzenin atılacak eşyaları varmış onları atmam için yardım istedi. Büyük ihtimalle duyduğun 'kız' sesi onundu ve nefes nefese kalmam da merdivenleri kullanmamdı. Buraya da terli gelemeyeceğime göre." Ardından tekrar kahkaha atmaya başladı. Şuan ben hariç herkes gülüyordu. Bense kollarımı göğsümde bağlamış rezilliğimi yaşıyordum. Çocuğa resmen biriyle seviştiğini iddia etmiştim. Baekhyun bir kez daha kafasını benim hizama getirip onu görebileceğim bir yere geldi. Tanrım, çok yakındık! "Sen gerçekten benle flörtleşiyorsun, ha?"Elimle suratını ittirip kalktım ve Chanyeol'le Sooyoung'ın arasına oturdum. Chanyeol kahkaha atmaktan nefes alamıyordu. Hatta böyle nefesi içine kaçıyordu 'Hıck Hıck' diye ses çıkıyordu. Ben yanına oturunca sustu. Çünkü gazabıma uğrayacağını biliyordu. Kollarımı beline doladım. "Chanyeol-aa, beni bunlardan kurtar."
Kollarını bana doladığında "Karışmayın bebeğime" diye yapmacık bir sinirle bağırdı. Düşünün. 160 boyum 47 kilomla, 185 boy 70 kilo Chanyeol'ün kollarının arasındaydım. Biran çevremi görmediğimi fark ettim.
"Bebekliğimi kalmış." Baekhyun homurdandığında ayağımda ki zürafayı çıkarıp Baekhyun'a fırlattım. "Burada ki herkes 27'sinde bücür."Baekhyun zürafamın kulaklarından tutup tekrar bana fırlattı. "Kokuyor bu. Yıkamıyor musun hiç."
İşte en nefret ettiğim noktaydı bu. Pis bir insandım ama yüzüme vurulmasından nefret ederdim. Ben Baekhyun'un üzerine atlamak için ayağa fırlamıştım ki Chanyeol'un belime sardığı kolları yüzünden yerimden kımıldayamıyor hamster gibi olduğum yerde koşuyordum.
Ben sakin durmaya başlayınca Chanyeol'de kollarını çekti. Herkes kendi aleminde şakalaşırken ben kulaklarımdan duman çıkarıyordum. Tiffany başta olmak üzere hepsi yemek yemek için ayaklandıklarında "Yemiyorum ben." diye atarlanıp odama gittim. Arada çocuk ruhum tutardı yine o anlardan birindeydik.
Defalarca odama Tiffany, Chanyeol, Yuri hatta Baekhyun bile girmişti. Hepsine yemeyeceğimi söylemiştim Baekhyun'a ek olarak yastıkta fırlatmış olabilirim. Saat geç olmaya başladığında onların gülme seslerini duymamak adına kitap okumak istiyordum olmuyordu. Baekhyun heyecanla bir şeyler anlatırken sesi geliyordu ve ben dinlemeden edemiyordum. Saat bire geliyordu. Oflayarak yatağıma yatıp gözlerimi kapattım. Uykuya dalmaya çalışıyordum.
Dışardan sesler gelirken gitmek için ayaklandıklarını anladım. Kapım açıldığında hiç istifimi bozmadan yatmaya devam ettim. Büyük ihtimal Tiffany kalkıp misafirleri yolcu etmemi isteyecekti. Sessiz adımlar yanımda durdu. Kıyafet hışırtı sesleri duyuyordum. Daha sonraysa yüzümde bir nefes hissettim. "Taeyeon-ah, ellerine sağlık. Afiyetle yedim."
Baekhyun'un nefesini yüzümde hissederken gözlerimi açmamak için büyük bir savaş veriyordum. Gözlerimin önünde duran saçlarımı elleriyle geriye ittirdi. "Üzdüysem özür dilerim."
Gözlerimi açıp beni üzmediğini sadece çocukluk yaptığımı söylemek istiyordum ama sadece durdum ve bekledim. Belki de bu daha çok işime geliyordu. Ardından alnımda yumuşak bir baskı hissettim. Artık nefesi saçlarımı uçuşturuyordu. Dudakları alnımdan ayrıldığında boşlukta gibi hissetmiştim. "İyi uykular Taengoo."