Kol'un ağzından ;
Bara girdiğim de onunla karşılaştım. Lexi ile. Gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Kafamı çevirdim ve onlara en uzak olan noktaya doğru yöneldim. Herkes bana bakıyordu. Buna Lexi'de dahil. İçki almak bara doğru yönledim. Bana bakmamaya çalışıyordu. Bar masasına dayandım ve barmeni yanıma çağırdım. "Bir viski." dedim. Candice bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Ben ise Lexi'ye bakmamak için büyük bir savaş veriyordum. Barmen viskiyi önüme koyduğun da bir şeyler söylemeye başladı. "Yandaki kızlardan Lexi'yi biliyor musun?" dedi ellerini masaya dayayıp. "Neden sordun?" dedim. "Yarım saatir onlara bakıyorsunda." dedi. "Bundan sana ne?" dedim sinirlice. "Tamam dostum! Sadece ben o kızdan hoşlanıyorum da." dedi. Gözlerimi büyüterek baktım ve "Hangisinden?" dedim. Beni kınarcasına baktı ve "Lexi Branson şu seksi şey." dedi. Kafamı salladım. "Artık konuşmayı kesecek misin?" dedim. Adamı boğazından tutup sertçe bar masasının üzerine yatırdım. Kırılan bardak parçalarının adamın omurgasına battığını duyabiliyordum. "Konuşmayı kesecek misin?" dedim. Adamın gözlerini gözlerinin içine baktığım da gözlerinin içine baktığım da korkudan alevlenmişlerdi. Gözlerinde parlayan o canavarı gördüğümde hemen geri çekildim. Nefes alışverişim hızlanmıştı. Herkez gözlerini dehşetle açmış bana bakıyordu. Lexi'ye odaklanmıştım. O bana herkesten farklı bakıyordu. Bakışlardan sıyrılıp hızlıca bardan çıktım. Seri adımlarla arabama doğru yürüdüm. Arabaya binip hızlıca eve sürdüm. 15 dakika sonra eve varmıştım. Kapıdan içeri adımımı attığım anda yanıma hışımla Nik geldi. Parmağıyla beni işaret edip bağırıyordu. "Barda ne yaptın öyle!" dedi. "Bu seni ilgilendirmez Nik." dedim. Araya Elijah girdi "Hayır, hepimizi ilgilendirir. Yüzyıllar önce ettiğimiz yemini hatırlıyor musun? Her zaman ve daima" dedi asil ve soylu Elijah. "Babamızın buraya gelme riski vardı ve sende üstüne tüğ diktin." dedi Nik. "Gidin başımdan" dedim onları savuşturmaya çalışarak. Elijah "Hazırlanmanı öneririm, yarın New Orleans'a gidiyoruz." dedi. Hiç bir tepki vermeden odama çıktım. Ben bir vampirdim hemde köken bir vampir. Bu upuzun kusursuz hayatıma maksimum 80 yıl yaşayabilecek basit bir kız bile benim için fazlaydı. Aslında vampir olmak kötü bir şey demiyorum. Bazı getirileri var fakat sonsuzluk çok uzun bir zaman. Aşağıda Nik ve Elijah kavga ediyorlardı. Buda vampirliğin bir getirisiydi. Süper duyma yetisi. Kavga iyice ilerlemişti. Nik esip gürlüyor Elijah ise onum damarına basacak laflar söylüyordu. Doğaüstü olan bir hızla aşağı yanlarına indim. Nik "Ya Francesca?" dedi şeytani sırıtışıyla. Olamaz! İşler iyice karışacaktı. Francesca Elijah'ın dayanak noktasıydı.
1452 yılında Elijah bu kadına gerçek anlamda tutulmuştu. Francesca'da bunu farketmiş olacak ki Elijah'ın duygularına karşılık vermeye başladı. Sonra Elijah kadını öldürdü. Klasik drama işte. Elijah Nik'i boğazından tutup yere fırlattı. Yerdeki tüm döşeme kırılmıştı. Rebekah "Kol birşeyler yap!" dedi. Telaşla araya girdim ve onları birbirinde ayrı tutmaya çalıştım. İkiside kolumdan tutup beni yerini saptayamadığım biryere attılar. O sırada Nik eline geçen sandalyeyi parçaladı ve Elijah'ın göğsüne fırlattı. Düştüğüm yetden kalkıp sinirle ikisinin arasına girdom kendime has hızımla. Tam o sırada vücudumu yakan birşey göğsüme saplandı Nik tarafından. Yere düştüğümde Rebekah'ın haykırışlarını duyuyordum. "Kol olamaz! Ne yaptın?" diye kükrüyordu. Göğsüme saplanan şeyi yoklad bayılmamak için verdiğim savaş sırasında. Bu bir akmeşe kazığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Sun Light
FanfictionLexi Branson içine kapanık normal bir kızdı. Taki kasabaya o gelene kadar. Kol Mikaelson. Her istediğini elde eden her şeye sahip olan yakışıklı bir genç adam. Bencil ve duygusuz, duyguların zayıflık olduğunu düşünen mutsuz biri. Fakat bazı korkular...