Şarkı: Halil Sezai- Dolunay
Eve geldiğimde salonda televizyon karşısında ki koltuğa yatak açıldığını gördüm. Semiha Sultanım ya, el bebek gül bebek bakacak yine bana.
"Sultanım ne gerek vardı bunlara?" dediğimde geldiğimizi duymamış olmalı ki korktu ve beni gördüğü an da koşarak geldi ve sarıldı.
"Dolunay'ım benim, çok şükür evindesin. Hoşgeldin yavrum."
"Hoşbuldum sultanım, hoşbuldum."
"Sen de hoşgeldin yavrum." dedi Rüzgar'a dönerek.
"Hoşbuldum Semiha teyzecim."
"Hadi Dolunay ayakta kaldın, yorulacaksın geç yatağına."
"Ya Semiha teyze kaç kez söyleyeceğim size bana hasta muamelesi yapmayın diye? İyiyim ben."
"Olsun yavrum olsun. Sen geç yat. Acıkmışsındır ne yapıyım sana?"
"Valla sultanım ev yemeklerini özledim ama şuan canım aşırı derecede patates kızartması çekti."
"Canını yerim ben senin, hemen kızartıyorum." dediğinde Rüzgar kıkırdamaya başladı. "Hayırdır? Ne gülüyon yine?"
"Obursun kızım, hayvan gibi yemek yiyosun." dediğinde sadece evet demekle yetindim. Karşı koymamama şaşırmış olmalı ki kaşları çatıldı.
"Ne o itirazda etmiyosun."
"Doğru söze ne denir mavi bey. Yiyorum yani. Yemek sonuçta bu, veli nimetim onlar benim, yaşam kaynağım."
O kadar kelimenin arasından sanki sadece onu duymuş gibi
"Mavi bey?" diye sordu.
"Mavi bey. Gözlerinden ötürü." Deyince güldü.
"Sevdim bunu." Deyince
"Ego yığını!" dedim. Ama gözleri mavi yani boru değil. Mavi benim hayranı olduğum bir renktir. Hele ki bu göz rengiyse o gözü salyalar akıtarak izlerim. Ama tabi ki bunu Rüzgar'ın karşısında yapmayacağım.
"Yemekleriniz hazır çocuklar." (Semiha Sultan)
Semiha teyzenin sesinden sonra mutfağa depar atarak koştum. Rüzgar arkadan
"Yavaş obur, yavaş." dediğinde
"Bence sen kaplumbağa hızından vazgeçmezsen aç kalacaksın." dediğimde çığlık tablosunda ki (ressamın ismini unuttum kusura bakmayın) adamın yüz ifadesini yaptı be koşarak geldi. Bu hali Semiha Sultan'la kahkaha atmamıza sebep oldu. Rüzgar geldiğinde ben çoktan yemeğe başlamıştım. Rüzgar'ında dediği gibi hayvan gibi yemek yiyordum. Tabi sevdiğim adam karşımda oturduğu için biraz küçük hayvanlar gibi yiyordum. Ağzıma 10 patates sokmak yerine 5 patates sokuyordum. Neyse, evet doğru duydunuz. Sevdiğim bey karşımda. Yani seviyorum be. Öğrendim sevmeyi, öğrendim birisine karşı bir şeyler hissetmeyi. Ama tabi ki bu onunla çıkacağım anlamına gelmiyor. Neyse yemek yiyorum şuan aklımı yoramıycam. Rüzgar yine mal mal bana bakıyordu. Hayırdır der gibisinden göz kırptım ve omzunu hiç dercesine silkip önüne döndü. Ulan ben beni sevdiğine inanmıyorum şöyle şeyler yapıp inandırmak zorunda bırakma. Güvenemem sana!
~~~
Yemeğimizi bitirip Semiha teyzenin ısrarlarına rağmen evden çıkmıştık. Sahilde ki kayalıklara doğru yürüyorduk. Rüzgar'ın hayatımın dönüm noktalarını öğrendiği kayalıklara. Yol boyunca birbirini seven insanlar gibi değilde sanki yıllardır birbirimizi tanıyomuşuz gibi şakalar yapıyor, kahkalarımızla sahili inletiyorduk. Sonunda geçip oturduk kayalıklara. Boş boş birbirimize bakıyorduk. Anlaşıldı ciddi konular konulacaktık. Ben de karar kıldım, ona her şeyi söyleyeceğim. Onu sevdiğimi, ama onunla olamayacağımı söyleyeceğim.
Yine bir aşıklar klişesi olan aynı anda isimlerimizi söyleme merasimine başladık. Hepiniz hoşgeldiniz. Neyse saçmalamaya başladım ben yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dolunay Gecesi
Teen FictionBüyüyemezsin! Kalbin kırılmadan, acı çekmeden. Boyutu önemli değildir acının. Mutlaka gelip vurmuştur seni en hassas yerinden. Yaşın 15! En değer verdiğin insan, aynı kanı taşıdığın, hayatında en önemli yere sahip olan insan eksilir hayatından. Baba...