Ayağa kalktığımda hala gülüyorlardı, yiyeceklerimi düşüren çocuk gülmekte yeni bir çağ atlayıp, haykırmayıda geçince dayanamayarak;
"Ne gülüyorsun lan piç?" dedim.
Çocuk piç dediğim için kaşlarını çatmıştı fakat sonra yine gülmeye başladı. Bu sefer sinirlerime hakim olamadım ve çocuğa yumruğu geçirdim. Kantinden 'ooo' sesleri yükselirken çocuk masayla öpüşmeye başladı. Beklemiyordu tabi doğal olarak böyle bir şey. Çocuk tam bana atar yapıcaktı ki beni yere düşüren çocuk bana yaklaştı ve
"Sen kime çattığının farkında mısın?" diye sordu.
"Değilim, farkında olmam gerektiğinide düşünmüyorum!" dediğimde kantinde uğultular yükselmeye başladı. Kim oldukları umrumda değildi aslında ama bir merak uyanmıştı içimde.
"Ben müdürün yeğeni, o dövdü..." etraftan kıkırdama sesleri yükselince kırdığı potun farkına vardı ve düzeltmeye çalıştı.
"O yumruk attığın çocukta müdürün oğlu." dedi.
Ben de yere düşen wanted'ımdan bir ısırık aldım ve
"Peki bundan banane?" diye sordum.
"Seni okuldan attıra biliriz bunun farkındasın dimi?" dediğinde acaba çok mu abarttım diye düşündüm ama bozuntuya vermemek için 'ay götüm' bakışı attım ve sınıfa çıktım.
Kulaklığımı taktım ve şarkı dinlemeye başladım. Kantinde olan olayları düşünüyordum ve o mavileri. Çocuğun gözleri, hani şu müdürün yeğeni olan. Çocuğa çok dikkat etmedim ama mavi göze karşı zaafım olduğu için gözlerimi ayıramadım gözlerinden. Kendime gelmek için başımı salladım ve çantamdan kitabımı alıp okumaya başladım. Kulağımda kulaklık takılı olduğu için zilin sesini duymamıştım, sınıfa hoca girdiğinde beni görmüş olmalı ki "telefonları kaldırıyoruz arkadaşlar!" dedi. Ders ingilizceydi ve okulun bitmesine daha 6 ders vardı. Bu konu moralimi bozmuştu, ben de uyumak için polarımın şapkasını kafama geçirdim ve uykunun ortasına balıklama atladım. Birisinin böbreğimi inşaat makinesi gibi delmesi üzerine uyandım. Sinirli bir şekilde beni uyandıran kişiye baktığımda kantinde masayla öpüşmesine sebep olduğum çocuk olduğunu anladım. Çocuğa 'hayırdır' bakışlarımı atarken kapıdan içeri
"Bu sınıftamıymış lan?" diyerek mavi göz girdi. Çocuklara 'amacınız ne?' der gibi bakarken anlamış olacaklar ki yumruk attıpım çocuk;"Bana yumruk atmanda ki mantığı arıyorum ama bir türlü bulamadım." dedi ve mavi göz konuya dalarak;
"Biz de senden dinleyelim dedik." dedi.
"Beni yere düşürmenizdeki mantığı bulabildiyseniz, bunu bulmak çok zor olmamalı." dedim.
Adının Berke olduğunu öğrendiğim müdürün oğlu;
"Bak kızım, haddini aşan cümleler kuruyorsun. Kendine gel, yoksa ben getirmesini bilirim."
"Ne o yine okuldan attırmaklamı tehtit edeceksiniz?"
İsmi Rüzgar olan mavi göz;"Tehtit etmeyeceğiz, attıracağız!" dedi göz kırparak.
"Sabırsızlıkla bekliyorum." dedim.
Kendilerini beğenmiş ego yığınları bana ters ters bakarak sınıftan çıkarken sınıftan birisi;"Kızım sen şaka mısın? Biri müdürün oğlu, diğeri yeğeni. Ne atar yaporsun? Atar yapmayı bırak bir de yumruk atmışsın."
Bu nedir ya? Geldiğimden beri bir susmadılar, durmadan laf söyleyip duruyolar. Boş konuşan kıza "sanane?" dedim ve susturdum. Diğer saatler sıradan geçmişti. Bugün annem işe gitmediği için beni o alacaktı ve onu beklemeye başladım. Annem geldiğinde hemen arabaya bindim ve annem beni şaşırtan bir biçimde;
"Ee anlat bakalım, okulun nasıl geçti yavrum?" dedi. Gözlerimi pörtleterek ona baktığımda gülümsüyordu. Şaşkınlığıma yenik düşerek kekeleyerek konuşmaya başladım.
"İ-iyiydi. Sıradan bir okul günü işte." dedim.
"Alıştın umarım." dedi hala gülümserken.
"Sayılır." dedim. İlk günden sinirimi bozan insanlar çoğalmıştı.
Eve geldiğimizdr koşarak tuvalete gittim. Sabahta girmemiştim, daha fazla dayanamazdım. Gerekli işlerimi hallettikten sonra odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Yemek yemek için aşağı indim ve masaya oturdum. Yemek yapma konusunda Semiha Sultan üzerine tanımam. Semiha Sultan evimize yardımcı olarak tuttuğumuz teyzeydi. Küçüklüğümden beri tanıyordum onu. Aslında teyzemin yardımcısıydı ama yemek konusunda çok iyi olduğu için yoğun ısrarlarım üzerine bize geldi. Semiha Sultan'ın benden 5 yaş büyük bir kızı var. Kendisi polis akademisinde som senesini okuyor ve bı sene ders konusunda ondan yardım alacaktım. Ben bunları düşünürken annem (!) telefonda birisiyle mesajlaşıyordu. Aramızda anne kız samimiyeti olmadığı için kim olduğunu sormadım. Şüphelenmiyorda değildim aslında, ama umrumda değildi. 9 ay sonra 18 olacaktım ve kendi evime çıkacaktım. Yemeğimi bitirmiş, odama çıkmıştım. Biraz ders tekrarı yaptıktan sonra şiir yazmaya başlamıştım. Bir diğer vazgeçilmezimde şiir yazmaktı. Şiir benim sığındığım tek yerdi. Bazen şarkılar eşliğinde, bazen de gözyaşlarım eşliğinde yazdığım şiirler kendimi ifade edebildiğim tek yerdi. Kimse bilmiyordu şiir yazdığımı. Söyleyem merak edecek, beğenecek ya da beğenmeyeceklerdi. Çekemezdim onları. Aslında beğenip, beğenmemeleri umrumda değildi. Orda benim düşüncelerim, sırlarım, hayallerim, ve umutlarım gizliydi. Defterime yeni bir şiir daha ekledikten sonra annemin aldığı okul kıyafetlerini ayırdım bir bölüme. Ama burda etek vardı, ben asla etek giymem ki. Tam anneme çemkirmek için ağzımı açmıştım ki kapı açıldı ve annem bana bir poşet uzattı.
"Kızlar için sadece etek varmış, ben de etek giyöeyeceğini bildiğim için erkek pantolonu aldım ve terziye götürüp yaptırdım." dedi.
Bu kadının başına dozer düştü bence, çünkü buna saksı düşse bile değişmezdi.
"Teşekkür ederim." dediğimde o da bana iyi geceler dileyip çıkmıştı.
"Niye salon sana yüz vermiyor mu?"
İç sesimi yapmaya çalıştığı espriye karşı Allah'tan onun belasını vermesi için hatim indirirken çoktan girmiştim yatağıma. Bakalım yarın neler olacak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dolunay Gecesi
Dla nastolatkówBüyüyemezsin! Kalbin kırılmadan, acı çekmeden. Boyutu önemli değildir acının. Mutlaka gelip vurmuştur seni en hassas yerinden. Yaşın 15! En değer verdiğin insan, aynı kanı taşıdığın, hayatında en önemli yere sahip olan insan eksilir hayatından. Baba...