Uzun zaman oldu, biliyorum. Saçma sapan onlarca notta yazmaya devam etmeyeceğimi söyledim ancak dün akşam, bir soundtrack dinlerken ilham bastırdı. Hayatımda ilk defa tükenmez kalemle bir hikaye yazıp bitirdim. Gerek yazım, gerek birçok yönden çok iyi olmasa da paylaşmak istedim.
Doğum günün kutlu olsun, -BlaiddDrwg- Dram hikayelerime ilham olmandaki ironiyi çözemedim dkgjdkf.
Hikayeyle ilgili olarak; Bozulan Kural hikayesiyle alakalı, onu okumadan okursanız pek anlamı olmayacaktır. Bu daha çok Bozulan Kural'da olan olayların, Percy bakış açısı gibi. Ancak bazı paralel sahneler yok, bazı sahneler eklenmiş. Eklenen kurgular diğer kurguyu bozmuyor, rahat olabilirsiniz.
Bu arada yarım yamalak kontrol ederken fark ettim. Harbi pek de güzel olmamış be. Neyse, kusura bakmayın artık.
İyi okumalar dilerim. LÜTFEN MÜZİK İLE DİNLEYİN, MÜZİKSİZ DRAM HİKAYESİ YOĞURTSUZ MANTI GİBİDİR!
----
''Demek ki her kahraman sonsuza kadar yaşamıyormuş.''
Percabeth | Bozulan Kural - Percy'nin bakış açısı + eklenmiş sahneler.
----
Percy, her şeyin nasıl başladığını en ufak ayrıntısına kadar hatırlıyordu. Şimdi üstündeki kanın sebebi olan her yaranın, göğsünü delip geçen her bıçak darbesinin verdiği acıyı. Ancak hissettiği en derin acı, aldığı yaralarla yere düşmeden önce onu tutmaya çalışan kızın gözlerindeki ifadeydi. Sevdiği kızın, Annabeth'in o gri gözlerindeki korkuyu görmüştü. O korkuyu onun gözlerinden almak ve o gri gözleri tekrardan gülümsetmeyi her şeyden çok isterdi.
Ona daha önce teklif edilmiş olan sonsuzluktan bile.
Sonsuzluk... Ölüm de bir sonsuzluk değil miydi? Sonsuzluk; uzun ve yalnız bir bekleyiş olsa da insanı mutlu edemez miydi?
Cennet... Cennet, sevdiklerin olmadan da güzel miydi? Hissettikleri, onu sonsuz mutluluktan alıkoyacak kadar gerçek miydi? Melez Kampı'ndaki, sakin ve huzurlu günlerinde, bazen içine bir kuruntu düşerdi. Her gün canavarlarla savaşan bir Üç Büyükler melezi olunca bunu düşünmemenin imkanı yoktu. Belki bunu kimseye yansıtmamıştı, belki herkes onu Yosun Kafa'lıklarıyla tanıyordu -kimsenin Annabeth kadar tanımadığına adı gibi emindi- ama o daha diğer melezler gibi bunu düşünüyordu. Bir gün, bu savaşların birinde onu bulabilecek, hazın sonu.
Ölümü.
Yattığı yerden kulübesinin tavanını izlerken, olabilecekleri düşünürdü. Büyük ihtimalle yaptığı onca şeyden sonra babası ona kıyak geçer, onu Elysium'a yollardı. Cennete. Gerçekten de oraya ulaşma şansı vardı. Bu uğruna ölümden döndüğü tanrılar, onca yaptığından sonra bunu ona çok görmezdi.
O bir şekilde başının çaresine bakardı ancak geride kalanlar? Bu annesini kahrederdi. Ya Annabeth ne hissederdi? Kıvırcık? Ona her seferinde patron diye seslenip şakalar yapan pegasus, Karakorsan hala şakalarına devam edebilir miydi? Ölümü gerçekten insanları etkiler miydi?
Öyle ya da böyle, ölüm onu bir gün bulacaktı, bu dünyada yaşayan herkesi bulacağı gibi. Birilerine veda etmek zorunda kalacaktı. Birilerini üzecek, arkasında gözü yaşlı insanlar bırakacaktı.
Kendini ve sevdiği insanları buna hazırlayabilirdi. Ama zamanı olmadı.
O hiç bu kadar erken olacağını düşünmemişti.
Kim olduğundan emin değildi ancak birilerinin ona yardım ettiğini biliyordu. Zaman onun için normalde olduğu kadar hızlı akmıyordu. Babası, Kader tanrıları, Hades ya da ona bunu verecek kadar durumuna üzülmüş birisi. Birisi, ona yaptıklarının karşılığı olarak veda etmesi için vakit veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Bölümlük Percy Jackson Hikayeleri
FanfictionHer bölüm farklı kurgu, her bölüm farklı heyecan! Tek bölümlük Percy Jackson hikayelerine hazır mısınız?