Ben oturmuş, The Maze Runner(Sahi, bunu Türkçe'ye ne olarak çevirdiler? Labirent Ölümcül kaçış mı?) niyetine gittiğim fakat onu bulamayıp adını yanlış hatırlayarak aldığım vampir kitabını okuyordum.
Gece serisiymiş, ben gittim, Sonsuz aşk diye bir kitap aldım. İçinde farklı farklı kitapların ek hikayeleri var. Çok... Acayip? Evet, acayip.
Her neyse, oturmuş, gözlerimi açık tutmak için kafein depom çayımı yudumlarken ne akla hizmetse instagram'a girdim. Ve bir de ne göreyim, vahşi bir Viria paylaşımı!
Kafam döndü, bu saçma şeyi yazdım, ama burada yazdım, kopyalayamayacağıma (ohakelimeneöyle) göre paylaşmak zorunda kaldım. Uzatmadan kafadan kontak telefondan yazılmış hikayemi Size sunuyorum. İnşallah o resmi Size alabilirim, konuyu veren oydu direkman.Bununla ilgili yeni şeyler de yazacağım, çok ilhamcıldı.
İyi okumalar dilerim.
Phantogram - My Only Friend dinleyebilirsiniz. Ama ben yazarken Wet- Don't wanna be your girl şarkısını dinledim. Aman, ikisi de uymadı, sallayın.
---
Yazım Tarihi: 25.08.14
---
Ve sonra kendime sordum. Kimsin? Kim için yaşıyorsun? Kim için savaşıyorsun?
---
Etrafıma bakıyorum. Annabeth, yaralar içinde olmasına rağmen ayakta durmak için direniyor. Frank Hazel'in yanında onu korumak için duruyor. Kolundaki kesik derin olmalı, akan kan yere şıp diye damlıyor.
Hemen köşede yatan Piper'a, onun yanında ona nektar içirmeye çalışan Leo'ya, sonra da onları korumak için elinden geleni yapan eski Roma yargıcı Jason'a bakıyorum.
Hepsi yaralanmış. Hepsi, kırgın, yorgun ve kesinlikle yaralı.
Kendime bakıyorum. Üstümdeki turuncu renk kamp tişörtüm kanlar içinde kalmış. Kanın bana ait olup olmadığından emin değilim, bütün bedenim uyuşmuş sanki.
Dünya yavaşlamış, bir saniye dakikalara bedelmiş gibi hissediyorum. Bakışlarım tekrardan Annabeth'e dönüyor. Yüzünde dehşete kapıldığını belli eden bir ifade var.
Annabeth her zaman dehşete kapılmaz. Öleceğini ön gören bir kehanetten sonra bile mantığını yitirmez.
Durum o kadar mı kötü? Annabeth'i dehşete düşüren ne?
Korktuğumu hissediyorum. Bir şeyler yanlış geliyor, buna bir son vermek istiyorum.
Annabeth'in belindeki kılıç yarasına gözüm takılıyor. Bir eliyle üstünü kapatmış, o kırmızı sıvı eline de bulaşmış...
Bir şeyler yapmak gerektiğini hissediyorum. Öylece durup bekleyemem. Çünkü görebiliyorum, iyi değilim, iyi değiliz.
Ama bedenim kilitlenmiş sanki. Hareket edemiyorum, hiçbir şey de hareket etmiyor.
Daha da çok Korktuğumu hissediyorum. Babamın sözleri geliyor aklıma.
"Her kahraman korkar, Perseus."
Ama bu kadar değil. Bu kadar korkuyor olmam iyi değil.
Neden ben? Neden bütün belalar benim başıma geliyor? Neden lanet olası dünyada ben ve sevdiklerim dışında başkalarını bulamıyorlar?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Bölümlük Percy Jackson Hikayeleri
FanfictionHer bölüm farklı kurgu, her bölüm farklı heyecan! Tek bölümlük Percy Jackson hikayelerine hazır mısınız?