Multimedia'da yazarken dinlediğim piyano şarkıları var. Özellikle de ilk altı dakikadaki benim çok piskolojimi bozmuştu...
Her neyse, iyi okumalar dilerim.
Dip dip not: Bu hikayeyi yazarken nasıl bir kafa yaşadığımı bilmiyorum, geçen baktım da çok ergenceymiş dkfgjdkfg.
- - -
Yazım Tarihi: 24.08.2013
-
Ölümden çok korkardım. Oysa bu kadar mutlu bir şekilde öleceğim hiç aklıma gelmezdi.
- - -
Beni anlamak için yaşamalısın derler ya hani, doğruymuş. Bazı olayları sadece yaşayanlar anlarmış. Diğerleri anladıklarını zanneder, fakat aslında hiçbir şey anlayamazlarmış. Onun kadar sevinip, üzülemezlermiş. Mutlu oldukları anlarda, çok mutlu oldum senin adına demekten başka, ya da senin için çok üzgünüm demekten başka bir şey bilemezlermiş. Çünkü hissedemezlermiş. Hissedenler, sadece yaşayanlar imiş. Tıpkı, benim yaşadıklarımı anlayamadıkları gibi.
Elimle göz yaşlarımı sildim. Bu odada, karanlıkta yapayanlız otururken, yaşadıklarımı benden başka kim anlayabilirdi ki? Etraftaki kolileri neden hala açmadığımı, ışığı neden yakmadığımı ya da neden ağladığımı? Anlayamazdı işte... Anlayamazdı.
İnsanlar yaptıklarımdan dolayı bana 'deli' diyordu. Deli ne demekti ki? Aklı yerinde olmayan, kafası karışık ya da aptal mı? İyi de, benim kafam karışık değildi ki. Sadece... Sadece... Gözlerimi kapattım. Yüzümün hep akan göz kalemim olduğunun farkındaydım. Hatta üstüme bile dökülmüştü. Fakat üstümdeki elbise de siyahtı. Derin göğüs dekoltesi olan straplez, minicik elbise dün akşam bara giderken üstümdeydi. Hala da çıkarmamıştım. Daha doğrusu, çıkarmak istememiştim. Siyah karanlıkta parlamaz. Hem gözlerimi de rahatsız etmez. Neden çıkarayım ki?
Denizi severdim- her ne kadar kendime saklasam da-. Çünkü deniz her zaman bana kendini sevdirmek için bir yol bulurdu. Naz yapan ben olurdum hep. Bana o kadar tatlı baksa da, ben naz yapıp ona bakmazdım. O yine vazgeçmezdi. O hep sadıktı, fakat... ben sadık olamadım.
İlk başlarda beni sessizliğiyle bulmuştu. Kıyısına oturur, elimdeki kitapları okurdum. Arada fon müziği çalardı. Ben de gülümseyerek ona bakar, sonra kitabıma geri dönerdim. Çözemediğim problemlerde ona bakardım. Yüzüne bakar bakmaz sorunun cevabını bulurdum. Fakat hiç teşekkür etmedim ona. Bana değer verdiği için, beni sevdiği için ona hiç teşekkür etmedim. Keşke, edebilseydim.
Sonraları işime karışan bir gıcık oluverdi. Ben denizle tam barışıkken, bu gıcık da nerden çıkmıştı? Artık denizle bağlı kalamaz olmuştum. Çünkü yeni bir bağım vardı, Yosun Kafa.
Percy Jackson. Kalbimi çalan Yosun Kafa'm. Yeşil gözleriyle beni tekrar denize götüren, gıcık çocuk. Nasıl olmuştu da beni kendine aşık etmişti ki? Hayır, ben ona aşık değildim. Ben ona gıcık oluyordum. Sadece buydu, bu. Yanılmıştım, ben ona deliler gibi aşıkmışım meğer. Tıpkı onun bana olduğu gibi.
Zamanla sevimli hale gelen gıcık gülümsemesiyle Percy Jackson, bana her zaman sadık olan erkek arkadaşım... Neden beni bırakıp, o aptal Roma kampına gitmişti ki? Ya da o Reyna denen kızı kendine aşık etmişti? Beni seviyordu işte. Onu en az beni ettiği kadar gıcık etsem de, beni kurtarabilmek için Tartarus'a düştüyse, beni nasıl sevemezdi ki? Seviyordu ve de sevecekti. Ölene kadar... Çünkü o denizdi. Ve deniz, bana hep sadıktı.
Muhtemelen saçlarım keçe gibi olmuştu ve papaz gibi kabarmıştı. Dün akşam için saçlarımı düzleştirmiştim ben oysa. Şimdi ne anlamı kaldıysa... Sanki bir anlamı var gibi. Hiçbir şeyin anlamı yoktu ki, onun bir anlamı olsun. Değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek Bölümlük Percy Jackson Hikayeleri
FanfictionHer bölüm farklı kurgu, her bölüm farklı heyecan! Tek bölümlük Percy Jackson hikayelerine hazır mısınız?