Twitter'da bana yorum olarak atılan tweetlere bakarken ayak seslerini bile duymadığım Justin'in ellerini belimde hissettim. "Günaydım Just. İyi uyudun mu?" dedim. Belimi bırakmadan boynuna öpücükler kondurup zar zor konuşmaya çalıştı. "Hıı. Evet. Uyudum." gibi garip bir cevap verdi. Bahse varım millet. Hala uyuyor. Justin'in böyle sorunları vardır zaten. Zor uyanır, karanlıktan korkar, -Bunu beraber uyumak için bahane olarak düşünüyorum.- hatta karşımıza köpek çıktığında ben korurum onu. Ayrıca son zamanlarda aşırı platonik hayaller kuruyor. Dünyaya uzaylıların istila etmesi gibi. Şebek işte.
"Sell." demesiyle düşüncelerimden sıyrılıp telefonumu elimden bıraktım. Belimi hala tutuyordu, ben de ona doğru dönüp başımı göğsüne koydum. "Beni asla bırakmayacaksın. Tamam mı?" dedi. "Tamam." dedim. Ekledim. "Sen beni bırakmazsan sorun yok." Beni sertçe ittirip bağırdı: "O ne demek şimdi? Bir şeyler ima ediyorsun ama açık seçik konuş Selena." İşaret parmağımı göğsüne doğru tutarak derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. "Diyorum ki, seni çok seviyorum. Senden asla ayrılmam. Ayrılmamız için senin benden ayrılman gerekiyor. Aklını kullan biber kafa!" dedim ve sehpanın üzerinden çantamı alıp kapıya ilerledim. Olduğu yerde durup bana aval aval baktı. Kapıyı açmış, çıkarken "Selena!" diye bağırdı. "Ne var?!" diye tersledim. Cevap vermedi. Ben de kapıyı sertçe çekip çıktım.
Fazla odun. Çok fazla. Dediğim gibi; aynı bir biber kadar zekice düşünebiliyor. Ve biberler zeki değildirler. Geldi konu Bieber'dan bibere. Gerçi ikisi de aynı halt ama, neyse.
Yolda boş boş nereye gittiğimi bilmeden yürürken karnımdan gelen gurultuyla gerçekten acıktığımı hissettim. Lüx bir lokantaya girdim. Burası zaten hep lokanta. Garson olduğunu tahmin ettiğim biri gelip "Ne istersiniz?" dedi. "İçki istiyorum." dedim. "İçki." Sanki içkiyi içmiş de çoktan sarhoş olmuş gibi kahkaha attım. "Ahahah! İçki demek ha? İçki?" Karşımda durmuş boş boş bakan gerizekalıya "Ne bakıyon?" der gibi bakış attıktan sonra çantamdan telefonumu çıkardım.
Justin'den sesli 2 mesaj, 5 de normal mesaj vardı. "Aman bee boşver!" deyip garsonun getirdiği içkileri adeta yalayıp yuttum. 8. kadehi devirirken "Daha yok mu?" dedim dibimde bekleyen garsona. "İstiyor musunuz?" gibi garip bir soru sordu. "Yok." dedim. "İstemiyorum, sordum sadece. Öylesine. Yani istesem sorar mıyım canım?" dedim kadehi kafama dikerek. Bardağı masaya sertçe vurup "Getir!" dedim. "Daha fazla istiyorum!"
Millet beni izlerken o altın kaplama gibi duran kapıdan içeri Justin girdi. Masalara 1-2 göz gezdirdikten sonra beni bulup adeta yanıma uçtu. "Selena! Ne yaptığını sanıyorsun?! Hava daha kararmadı bile ve sen içki mi içiyorsun?!" diye gürledi. "Ne varmış havada? Bence gayet güzel." dedim. "Selena sen daha fazla saçmalamadan buradan gidelim. Çabuk!" diye tekrar gürledi ve beni bileğimden yakalayıp çekiştirmeye başladı. "Bıraksana beni biber kafa!" diye inledim. Ayağa kalkar kalkmaz kendimi yerde bulunca kahkahayı bastım. Beni tekrar bileğimden kavradı ve bu defa daha fazla çekiştirdi. Sürekli kahkaha atıyordum, içki adeta avuçlarına almıştı beni. Beni avuçlarına alanın içki değil, Justin olduğunu anlamam uzun sürdü tabii ki. Arabayla birkaç yerden geçtiğimizi hatırlıyorum. Nerede yürüdüğümü bilmeden ilerliyorum. Ve kendimi uykuya teslim ediyorum.
*
Gözlerimi zar zor da olsa açtım ve tavana adeta "Dostum nasılsın? Özlemişim seni!" der gibi baktım. Zorla ayağa kalktım. Tanrım. Başım adeta çatlıyordu. Başımı tutarak Justin'in olduğu kanısına vardığım evin içinde dolaşarak Justin'i aradım. "Justin! Evde misin?" İkimizin olduğu fotoğrafın çerçevesine baktım. Üstünde not vardı. Notu elime alıp adeta gözlerime soktum. Bulanık görüyordum. Alnımı daha sıkı tutarak ağrıyı hafifletmeye çalıştım. En sonunda sabrım taştı ve çerçevenin durduğu komidinin çekmecelerinde büyüteci aramaya başladım. Devasa büyütecimi bulduktan sonra notun içine soktum ve harfleri birleştirerek okudum.
"Ben Katy'nin açık hava konserine gidiyorum. Çiftli bir davetmiş, gelmeni istiyorum. Gelmezsen de sorun olmaz."
Büyüteci sinirle yere fırlattıktan sonra bağırarak "Nasıl bana haber vermezler!" diye bağırdım. En az 3 km. uzaklıkta bile duyulduğuna eminim. Justin'e mesaj atmaya çalıştım.
"Justin gelemeyeceğim. Başım ağrıyor. xxSelenaxx"
Yatağıma geri dönüp bugünü düşünmeye çalışmaya çalıştım. Çalışmaya çalışıyorum, çünkü düşünemiyorum. Başım çatlıyor. Sanırım zeki ve güzel olanların derdi de bu. Baş ağrısı. Tam uykuya dalacağım, telefonuma gelen mesajla irkildim.
"Tamam bebeğim. Kendine iyi bak. Bugün için özür dilerim. xxJustxx"
Yastığımı dikleştirip başımı yastığa gömdüm. Gözlerimi sımsıkı kapadım ve başımın ağrısının geçmesi için Tanrı'ya yalvarıp yakarmaya başladım. Canım acayip gitmek istiyordu. Justin'i bir davette bırakmak -Hele bu eşli bir davetse- hiç işime gelmiyor. Çünkü bu aralar ona olan güvenim sıfır. Çok fazla kalbimi kırıyor. Üstelik hayranlarla fazla yakınlaşıyor, hiç olmayacak yerlerine imza atıyor. Bu kadarı fazla. Benim sevgilim bir odun, ama ben onu kesmesini bilirim. İç sesimin de doğrulaması ile hızla mutfağa uçtum. Ağrı kesiciyi bulup anında yuttum. Ağrının geçmesini beklemeden hızla duş alıp giyinme telaşıma girdim. (Multimedia) Kendime olan özgüvenimi makyaj niyetine yaptım ve hızla kapıya uçtum.
Taksi durağına ilerlerken yolda gördüğüm bir taksinin şoförüne binlerce defa dua ettim ve Katy'nin konserine gittiğimizi söyledim.
Yaklaşık 15 dakika sonra açık hava konserine nihayet gelmiştim. Taksiciye parasını verip kalabalığın arasında Justin olarak teşhis koyacağım genci aradım. Nerede olduğumu bilmez bir şekilde ilerlerken küfür edemeyeceğim kadar yakışıklı bir genç adeta tepeme çıktı. "Önünüze bakın lütfen." dedim ve yerden çantamı aldım. Arkamı dönmüş giderken adını bilmediğim genç kolumdan tutup "Pardon. Çiftiniz var mı?" dedi. Gözüme kestirdiğim, yanındaki kızlara öpücük yağdırarak dans eden Justin'e bakıp kafamı iki yana salladım. "Hayır. Hayır yok. Yani artık yok."
-----
Selaaaaam :D Bu da benim saçmasalak hikayelerimden biri. Umarım okuyan olur, beğenirsiniz.
(Bu bölümü telefondan yazdım ve kusurum varsa affedin. Love.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slow Down [Selena Gomez Fan Fic.]
Hayran KurguBir insan; Size kızıyorsa, dünyanın en iyi insanı dahi olsanız da bir neden bulabilir. Aynı şekilde bir insan; Sizi affetmek istiyorsa, dünyanın en kötü insanı bile olsanız bir mazaret bulabilir. Aradaki fark; Sizin iyiliğinizle ya da kötülüğünüzle...