-2-
"Kimileri hayat bir oyun der, kimileri film. Lakin hayat ne bir filmdir ne de oyun. Hayat bir masaldır, herkes için değişkenlik gösteren bir masal... Benim hayatım Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalından farksızdı. Yıllar önce peşime düşen bir avcının insafına bırakıldım ve biçilen zoraki bir kader beni hayata bağladı. Yaşamın değeri ancak elinden alınırken anlaşılırmış, bunu gördüm."
-Asmin
14 YIL SONRA • İSTANBUL
Aceleci adımlarla kapıdan içeri girerken resepsiyonda çene çalan asistanının onu beklediğini fark etti. İstifini bozmadan koridorda yürürken "Ooo Uğur Bey, sabah sabah bu ne rahatlık, ne gevezelik." diye laf atmayı da ihmal etmedi. Geldiğini fark eden adam peşine takılınca arkasını dönmeden elini uzattı ve asistanının eline tutuşturduğu dosyaya baktı. "Hastanın durumunda değişiklik var mı?"
"Maalesef, sabaha karşı beyin ölümü gerçekleşmiş."
Hışımla arkasına döndü. "Peki, sen neden bana haber vermedin?"
"Siz demiştiniz ya... Çok önemli bir şey olmadıkça, mesela birinin kafası kopmadıkça beni akşamları şey etmeyin diye, ben de ondan şey-"
"Bundan sonra, böyle önemli konularda şey et Uğur, olur mu?"
"Tabi Asmin Hanım, şey ederim."
Yürümeye devam ederken aklına tekrar bir şey takıldı ve duraksadı. "Telefonda Zafer Hoca bir vakadan bahsetti. Küçük bir çocuk hakkındaydı sanırım, doğru mu hatırlıyorum?"
"Ha evet, bir Serebral Palsi vakası. Çocukta doğum sırasında gelişen bir felç diyorlar ama bilmiyorum. Yani elimizde fazla bir bilgi yok şuan. Zafer Hoca sizin ilgilenmenizi söyledi."
"Tamam, hasta hangi odada?"
"Evindeki herhangi bir odadadır herhalde."
"Ne?" Kaşlarını çattı merakla. Aldığı cevapla şaşkına dönmüş gibiydi. "Hasta burada değil mi yani?"
"Yok, hayır. Siz gidecekmişsiniz evlerine."
En nefret ettiği şey, birilerinin ayağına çağırılmaktı. Buna rağmen sabırla derin bir nefes alıp sinirlerine hâkim olmaya çalıştı. "Bugün yoğunum ve bir sürü hastam var. Onları nasıl bırakıp gideceğimi de söyledi mi? Ayrıca böyle bir durumda evde muayene edilmez ki, bunu Zafer Hoca da çok iyi biliyor."
"Yok, zaten muayene için değil, çocukla ve ailesiyle tanışmak için gitmenizi rica etti. Duyduğuma göre çok önemli biriymiş. Bir tekstil devi!" Kendini bu duruma fazla kaptırdığını fark eden adam öksürerek toparlandı. "Zafer Bey dedi ki, doktor olmak böyle bir şey dedi. Hastalar nereye-"
"Tamam, kes." Kolundaki saate baktıktan sonra gözlerini kapattı ve sabırla nefes alıp verdi. "Adresi beş dakika içinde bana mesaj atıyorsun." Asistanından dosyayı aldıktan sonra asansörle aşağı indi. Hastaneden çıkana kadar tırsak asistanı adresi mesaj atmıştı bile. Çocuğun ailesi kesin ensesi kalın adamlardı. Tekstil devi olması dışında bir özelliği var mıydı, merak ediyordu doğrusu. En nefret ettiği şey insanlar arası ayrım yapmaktı, bu yüzdendi anlık siniri. Ama bazen üstleri yüzünden kimi zaman ayrımcılık yapmak zorunda bırakılıyordu ve bu da canını çok sıkıyordu, tıpkı şuan olduğu gibi... Arabasının ön koltuğuna çantasını ve dosyayı bıraktıktan sonra sürücü koltuğuna yerleşti. Adres doğrultusunda ilerlemeye başladığında "Çattık belaya ya," diye söylenmeye başladı. Biraz göz gezdirdiği dosyada adamakıllı bilgiler görememenin öfkesini taşırken, araba geçtiği bir dağ yolunda tekleyince iyice çileden çıkmıştı Asmin. Arabadan aşağı indi ve ön kaputu açtı. "Allah'ım neden ben ya? Samimiyetle soruyorum, neden ben?" Yüzü gözü motor yağına bulanınca daha da sinirle kaputu kapattı. Bugün her şey ona karşı gibiydi. "Hayır, bir kere bu evin dağ başında ne işi var?" Arabaya yaslanıp sinirle telefonunu tuşlamaya başladı. "Bir de telefon çekmezse sen o zaman gör şenliği." Kendi kendine söylenirken telefonun çektiğini fark edince sevinçten ne yapacağını bilemedi. "Alo! Ya usta ben yolda kaldım, hani sorun çıkarmayacaktı bu bana? Ne? Ya çok uzaktayım ben şimdi, nasıl geleyim? Üstelik bir hastama da yetişmem lazım. E ne olacak şimdi? Tamam, tamam usta ben akşama bırakırım o zaman ne yapalım." Sıkıntıyla oflayarak telefonu kapattı. "Anladım Allah'ım, anladım. Hani yıllar önce kefeni yırtmıştım ya, onun diyeti bu. Anladım." Bıkkınlıkla telefonunu tuşlamaya başladı fakat o sırada bir araba gelip tam arkasında durdu. Ezilmenin kıyısından geçmişti, hızla kenara çekildi. "Yuh! Ezseydin bari niye durdun ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...