❅ Kırılmış Kum Saati | 3

6.9K 511 98
                                    

-3-

İSTANBUL

Holde yürürken içinden hey yavrum hey diye geçirmeden edemedi doğrusu. Çok şükür durumu iyiydi, evi barkı vardı. Ama bu ev... Sorun da bu ya, ev değildi ki! Yanındaki adama temkinli bir biçimde baktı, az önce sesli düşünmediğine şükretti. Caner denen bu adam laf ebesiydi ve ona yeni bir koz daha vermek istemiyordu. Aklından geçenleri anlamış gibi kendisine gülen adama baktı. "Ne var?"

"Merak etme, dayıma bir şey söylemem."

Alaycı bir ses tonuyla "Aman çok korktum!" diye söylendi. Başını iki yana sallayarak sabır çekti ve merdivenlerden yukarı çıktığında sabrı neredeyse taşmak üzereydi. Bir an kocaman evde kaybolduğunu hissetti. "Daha var mı acaba Galip Bey'in huzuruna varmamıza?"

"Geldik, geldik patlama."

"Düzgün konuş." Kapıdan içeri girdiklerinde sırtı dönük, elleri ceplerinde camdan dışarı bakan adama kilitlendi bakışları.

"Dayı, biz geldik! Yolda doktor hanımla karşılaşınca kaptım getirdim onu da. Arabası bozulmuştu, servisi aradık."

Yavaş adımlarla çalışma masasına yaklaşırken arkasını dönüp onlara doğru yürüdü adam. Açık buğday tenli, uzun boylu ve yapılıydı. Koyu kahverengi gözleriyle kendisini süzüyordu. Yüzündeki sert hatlar ürpertmişti bir an Asmin'i. Bu adamı kâbuslarımda görmüş gibiyim, dedi kendi kendine. Her ne kadar ürkmüş olsa da fark ettirmemeye gayret etti. Kendisine elini uzatan adamın elini vakur bir tavırla sıktı.

"Merhaba, Galip Tekinoğlu."

Duyduğu buz gibi sesin etkisinden kurtulması biraz zaman aldı. "Memnun oldum. Dr. Asmin Aldinç." Bu adam dayı olmak için biraz gençti. En fazla otuzlu yaşlarındaydı. "Tanıştığımıza göre artık küçük hastamızı görebilir miyim? Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum."

"Önce içecek bir şeyler ikram etseydik?" diye sordu Galip. Karşısında duran kadını süzdü kısa bir süre. Yüzünde bir huzursuzluk, memnuniyetsizlik var gibiydi.

"Yeterince geciktik zaten, hastanede tonla işim var. Kabalık etmek istemem ama..."

"Peki, Asmin Hanım... Asmin'di değil mi?" Eliyle dışarıya buyur etti.

"Evet."

Müsaade isteyip çıkan yeğeninden sonra uzun bir koridoru yürümeye başladılar. Yol boyu sessizliğini koruyan kıza kaçamak bakışlarla baktı. Silah zoruyla getirilmiş gibi bir ciddiyet, her şeye karşı bir memnuniyetsizlik... Şımarık bir tip gibi canlanmıştı gözünde. İyi bir doktor diye şımartılmıştı anlaşılan. Kızın "Bu yürüyememe durumu ne zamandan itibaren var?" sorusuyla afalladı. "Zafer Bey'e de açıklamıştım, biliyor olmanız gerekirdi ama... 2 yıl önce bir trafik kazası geçirdik. Oğlumun annesini o kazada kaybettik ve..."

"Ve çocuk kazadan itibaren yürüyemiyor."

"Evet, öyle."

Asistanına sinirlenmişti Asmin. Yanlış bilgiyle hiç tanımadığı bir yere göndermişti onu. Adamın gözünde kötü intiba bıraktığının farkındaydı fakat aldırış etmedi. Hayatında ilk defa geldiği bu yeri incelemeye koyulduğundaysa tedirgindi. Uzun yıllar saklanarak geçmişti hayatı. Elinden geldiğince özel hasta muayenelerinden kaçınmıştı. Gizlenmesi gereken bir insan topluluğu vardı ve İstanbul'da dahi olsa dikkatli davranmak zorundaydı. En azından onu kurtarmak için canını ortaya koyan Bilal Ağaya bunu borçluydu. Temkinli adımlarla odaya girdiğinde tekerlekli sandalyede oturmuş erkek çocuğuyla kesişti gözleri.

"Oğlum, Berk. Bu Doktor Asmin Hanım, hadi ona merhaba de."

Ağzının içinden gevelediği küçük bir "Merhaba." dan sonra ilgisini elinde tuttuğu Pinokyo kuklasında topladı çocuk. Doktorlardan hoşlanır gibi bir hali yoktu.

Kırılmış Kum SaatiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin