❅ Kırılmış Kum Saati | 30/1

2.3K 210 45
                                    

-30/1-

Adımları parlak beyaz yüzeyde ilerlerken elindeki bavulu çekiştiriyordu. Dün Zühre'yi ve çocukları göndermişti, şimdi de kendisi dönüyordu. Gidiyordu işte. Asmin'in istediği oluyordu. Bu aşk için savaşmaktan yorulmamıştı, yalnızca bunu hep tek başına yapmaktan bitap düşmüştü. Sorun da buydu; o yaklaştıkça Asmin hep itmişti ellerini. Onun da sevdiğini biliyordu, sadece neden bu kadar çabuk pes ettiğini anlayamıyordu.

Bu gidiş onun tercihi değildi. Mecburi bir gidişti. Sevdiği kadını çok iyi tanıyordu, ısrarla olduracağı bir iş değildi bu. Bitti dediğinde biterdi işte. Ve hiçbir şey yapamazdı insan, eli kolu zincirlenmiş gibi bağlanırdı.

Koltuğunu bulup oturdu. Uçak kalktıktan sonra camdan dışarısına baktı. Her defasında ellerini iten kadının yüzü hayalinde canlandı tekrar. Onsuz yapabilmeyi öğrenmeliydi. En azından artık hayatta olduğunu biliyordu. Bu yetmeliydi ona. Yetebilmeliydi.

●●●

Oturduğu koltukta parmaklarını birbirine kenetlemiş, halı desenlerini inceliyordu. Tıpkı küçükken yaramazlık yapıp anne babasından azar dinlediği zamanlardaki gibi, halıdaki desenlerin renklerine ve oluşturduğu örüntülere bakıyordu. Zaten hayatında olup biten her şeyi sadece izleyebiliyordu. Herhangi bir tepki veremez hale gelmişti artık. Önünde volta atıp duran yaşlı adam sessizliğini bozduğunda başını dahi kaldırmadı.

"Azad gitti yani, öyle mi?"

Bakışlarını yerden ayırmadan "Evet." Cevabını verdi sadece. Ama bu gidiş, aslında diğer tüm gidişlerden farklıydı. Bu gidiş, Azad için bir terk ediş değildi. Çünkü bu gidiş, gidenin terk edildiği, kalanınsa terk ettiği bir gidişti. Asmin onu kendinden uzaklaştırmıştı. Üstelik ona ihtiyacı olduğunu bile bile yapmıştı bunu. Saklayamazdı; ona oksijen gibi, su gibi muhtaçtı. Ama ona muhtaç olan tek kişi kendisi değildi, bunu bilmek yeterince yıkıyordu. Ona muhtaç iki küçük çocuğun varlığı... İşte bu doğru bildiği her şeyi yıkıyordu. Çocuklar dedi mi akan sular duruyordu. O alışmıştı Azad olmadan yaşamaya, nefes almaya. Bu yüzden bir karar vermesi gerekiyordu ve en doğru kararı vermişti.

"Ne oldu da gitti böyle birdenbire? Bana hiçbir şey söylemedi."

"Git dedim ve gitti Bilal Baba."

Kızın eğik başına bakıp kirli sakallı çenesini kaşıdı. Aslında onun da istediği buydu. Hep bir yanı bunu düşünüyordu, inkâr edemezdi. Ama ikisini de mahveden bu kararı Asmin'in vermek zorunda kalması üzücüydü. Sessizliğini koruyan kızın yanına oturdu. Elinde büyümüştü, kendi çocuğundan ayırmamıştı onu. Mümkün olsa, bir yolu bulunsa mutsuz olsun ister miydi hiç? Yoktu işte. Bir yolu yoktu, olamazdı. Baba şefkatiyle sardı kollarını. "Sen en doğrusunu yaptın kızım, şüphen olmasın. Neler hissettiğini, nasıl bitip tükendiğini görebiliyorum. Kalpsiz değilim! Sadece... Olması gereken buydu, sen de çok iyi biliyorsun. Ben de isterdim kavuşmanızı, el ele tutuşup göğsünüzü gere gere insan içine çıkmanızı... Bütün bunları ben de isterdim. Ama..."

"Biliyorum, oluru yok." Ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu. Alt dudağı söz dinlemiyor, tir tir titriyordu. "Ama kalbi anlatmak zor. Mantığı umursamayan, hep benim dediğim olsun deyip bencillik etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir organa bunu anlatmak zor."

Başını okşadığı kıza "Biliyorum kızım," dedi. Onu ne kadar iyi anlıyordu. Elbette tam anlamıyla empati kurabilmesi için yaşayabilmesi gerekiyordu. Ama yıllarca onun yanında vakit geçiren biri olarak neler hissettiğini az çok tahmin edebiliyor, kalbindeki duyguların yoğunluğunu en derinlerinde hissedebiliyordu. Baba olmak biraz da böyle bir şeydi; evladının acılarını kendi kalbinde hissedebilmek ve onun üzüntülerine, sevinçlerine, acılarına ortak olmak. Her şeyi onunla birlikte yaşamıştı. Acıyı, kederi, sevinci, heyecanı ve daha birçok duyguyu... "Ama alışacaksın. Daha önce nasıl alıştıysan, şimdi de öyle alışacaksın. Ben elimden geleni yapacağım. Ne olur kendini üzme."

Kırılmış Kum SaatiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin