❅ Kırılmış Kum Saati | 19

3.7K 318 51
                                    

-19-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-19-

Otel odasında deli gibi dönüp dururken hırsla "Nasıl yaptınız... Nasıl yaptınız..." diye söyleniyordu. Dudaklarında hep bir "Bunu bana nasıl yaptınız?" sorusu dönüp duruyordu. Odanın telefonu çaldığında halâ kendine gelebilmiş değildi. "Efendim?"

"Azad Bey, babanız geldi. Kendisini lobide mi ağırlamak istersiniz, odanıza mı yönlendirelim?"

Gergin bir ses tonuyla "Bekliyorum, gelsin." dedi ve telefonu kapattı. Burnundan soluyordu, hırstan ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Bir yanı sevinçten havalara uçacak gibiydi, bunu engelleyemiyordu. Asmin'i yaşıyordu. Öfkesini bir kenara bırakıp büyük aşkına koşmayı, sarılmayı öyle çok istiyordu ki... Bunun için bahane ararken buldu kendini. Hatta kızdı, onursuzlukla suçladı benliğini. Fakat diğer yanı... Diğer yanı, sevdiği bu iki insana nefret kusmaktan başka şey yapamıyordu. İçeri babası girdiğinde öfkeli bakışlarını bir süre onun üzerinde gezdirdi. Sonra birkaç adım atıp pencereye yöneldi ve dışarıyı izledi. "Asmin'in öldüğünü öğrendiğim gün... O an bir daha asla nefes alamam sanmıştım. Çünkü kimseyi onun kadar sevmeyeceğimi çok iyi biliyordum. Ben, dünyada bir kez sevme hakkı olanlardandım. Ve ölmek istedim biliyor musun? O gün, ölmek istedim. ÖLMEYİ DENEDİM! Eğer Asmin'in babası Hasan Kâhya engellemeseydi, şimdi oğlun karşında sana hesap soramıyordu Bilal Ağa."

Duyduklarına inanamadı ihtiyar adam. Hızla çarpan kalbini tuttu. Eve gitmediğini bilseydi çok kızardı Asmin. Lakin oğlunun zavallı kız hakkında böyle düşünmesine, onu hırpalayıp durmasına izin veremezdi. Öfkesiyle sevdiği kadını acıtıp kanatıyordu. Bir yanı haklıydı belki ama tüm bunlar Asmin'in suçu değildi. Ne yapıp edip onunla konuşmalıydı. Şimdi duyduklarıysa ciddi anlamda şaşırtmıştı onu. Hayretle "Oğlum sen, sen ne diyorsun?" diyebildi sadece. "Bana daha önce böyle bir şeyi ne o, ne de sen söylemediniz!"

"Hasan Efendiden ben rica ettim." Elleri ceplerinde babasına döndü. "Seni anlıyorum da, Asmin'i bir türlü anlayamıyorum. Bana bunu nasıl yaptı? Göz göre göre nasıl... Nasıl beni diri diri toprağa gömdü? Nasıl razı geldi böyle bir şeye?" Bunlar gibi bir sürü "Nasıl" dolu cümle beynini tırmalıyordu.

"Oğlum bak, beni suçla. Bana ağzına geleni söyle, kessen kanım akmaz. Ama Asmin'e tek bir söz etme. Sen yıllardır nasıl nefessiz kaldıysan, nasıl ki bir ölü gibi yaşadıysan o kızcağız da aynı şeyleri yaşadı. Seninle birlikte çekmedi belki ama uzaklarda bir yerlerde hep üzüldü, ağladı, kendini suçladı. Seni sevmekten hiç vazgeçmedi. Seninkiler gibi emsalsiz acıları oldu onun da. Hatta daha kötüleri... Yaşadığı halde sana söyleyemedi, onu asla affetmeyeceğini bildiği halde eli kolu bağlı kaldı. Ben engel olmasaydım öldürecekti kendini. Onun önünde duvar olmasaydım yüz bin kere sana söylemişti yaşadığını. Ama sizin artık mümkün olamayacağınızı söyledim, onu hep durdurdum, dizginledim. O da sensizliğe alışmak zorunda kaldı, başını önüne eğip seni uzaktan sevmeye razı geldi. Bir hiç gibi yaşamaya alıştı Azad, alışmak zorunda bırakıldı. Evlendiğini, çocuklarının olduğunu, bir daha asla kavuşamayacağınızı bile bile başkasını almadı hayatına. Hep yalnız yaşadı, kalbinde yalnızca seni yaşattı. Şimdi sen onu suçluyorsun ya, suçlama. Onu bir kez de sen öldürme. Sen onu suçladığın müddetçe o kendine gelemeyecek."

Kırılmış Kum SaatiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin