-14-
MARDİN
Uçaktan indiğinden beri türlü düşünceler işgal etmişti beynini. Bu kadar göz önündeyken görünmez olmayı nasıl başarıyordu, bazen kendisi bile şaşırıyordu doğrusu. Kapıdan içeri girdiğinde sekreter kendisini tanıdı ve hemen patronunun odasına yönlendirdi.
Masasında tüm azametiyle oturan yaşlı adamın önünde dikildi Galip. Şu anki mevkiini ve daha birçok şeyi Abdülhan Ağaya borçluydu. Yine de gururunu, onurunu ayaklar altına aldırmıyor, asla ona kulluk etmiyordu. Ona ödemesi gereken bir borç vardı, onu ödeyince her şey bitecek, bu konu sonsuza dek kapanacaktı. "Beni çağırdınız, geldim."
Eliyle karşısındaki koltuğu işaret ederek "Otur Galip." dedi yaşlı adam. Bu adamın güçlü duruşuna, karakterine hayran olduğunu itiraf etmeliydi. Yine de bu, ona olan kızgınlığını gölgeleyemiyordu. Yavaşça koltuğa oturan adama çatık kaşlarla baktı yaşlı adam. "Ne zamandan beri kafana göre hareket ediyorsun sen?"
Ellerini birbirine kenetlemiş, hiçbir şey söylemeden tüm sakinliğiyle karşısındaki adamı dinliyordu. Tüm öfke ve kinini kusmasına izin verdi. Nasılsa yapabildiği tek şey buydu. Zavallı bir adamdı Abdülhan Balkan, zavallının tekiydi! 21 yıl önce gayri meşru bir çocuk dünyaya getirdiği için kaçmak zorunda kalan ablasına kol kanat germişti bu adam. Galip o zamanlar 16 yaşında genç bir delikanlıydı. Bu adam tarafından verilen her şeyi karşılıksız bir iyilik olarak algılamıştı, meğer ne büyük hata etmişti... Onlara başlarını sokacak bir yuva vermişti, aş vermişti, iş vermişti. Fakat o güzel günlerden tam 6 yıl sonra Abdülhan Balkan, üzerine yatırım yaptığı bu genç adamdan artık bir şeyler istemeye başlamıştı. Galip 22 yaşında genç bir adam olduğunda dünyanın karşılıksız iyilik için fazla kirli bir yer olduğunu gözleriyle görmüştü. Yaşlı adam, ablasını ve yeğenini kurtardığı için kendisine bir can borcu olduğunu yıllar boyu karşılaştığı her saniyede Galip'e misliyle hatırlatıyordu. Ne yazık ki o olaydan sonra ablası çok yaşayamamış, intihar etmişti. Ama yeğeni Caner, ablasından kalan en değerli şeydi onun için. En azından onun canını kurtardığı için Abdülhan Ağaya istediğini verecekti. Can borcunu kanla ödeyecekti. Dişe diş, kana kan...
"Galip, buradan giderken cebinde tek kuruş yoktu! Ablan adı çıkmış bir biçimde buradan-"
Elini şiddetle masaya vurdu. "Bakın, eğer bu şekilde konuşmaya devam edeceksek bu konuşma burada bitsin, yoksa kötü yerlere varacak Abdülhan Ağa. Ne rahmetli ablama ne de yeğenime tek söz söyletmem!" Bu zamana kadar yalnızca gururu, onuru, ablası ve yeğeni için yaşamıştı. Şimdi onları kimseye çiğnetecek değildi. "Tamam, her şeyime yardımcı oldunuz ama ekmeğimi de siz vermediniz ya! Ben çalıştım, didindim, buralara kadar geldim. Kapınızdaki yanaşmalar gibi paramı alıp yan gelip yatmadım! Ter döktüm, ellerim nasır tuttu, buralara tırnaklarımla kazıyarak geldim. Şimdi kalkmış bana büyüklük mü taslıyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
قصص عامةGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...