Yatağin başına oturdum ve Marcus' un elini tuttum
"Söz veriyorum iyi olacaksın"
"Olmayacağım"
"Öyle deme olacaksın ben senin yanındayım"
"Ama gidiyorsun"
"Geleceğim söz veriyorum"
"Sasha seni seviyorum" gülümsedim ve ayağa kalktım 2 aydır buradaydım ve Marcus 1 aydır hastaydı daha doğrusu ben yeni öğrenmiştim bana öleceğini söylüyordu. Şimdi ise eve dönüyordum ama Marcus' u ziyarete gelecektimEvimin önüne geldiğimde korkuyla zili çaldım gözlerim dolmuştu.
Kapıyı Justin açtığında canavar görmüş gibi bana baktı o anda gözümden bir damla yaş düştü
"Sasha!" O sırada Max geldi ve bana sımsıkı sarıldı sürekli saçımı okşuyordu
"Tanrım iyisin iyisin..Tanrı'ya şükür sen iyisin. Burdasın" geri çekilip beni içeri aldı. Justin hala bana şaşkın bir şekilde bakıyordu
"Neredeydin?"
"Sonra anlatırım"
"Iyisin değil mi?"
"Evet iyiyim sanırım"
"Justin ile 2 ay boyunca seni aradık Emily de perişan oldu"
"Siz 2 ay beni mi aradinız?"
"Gece gündüz uyumadan seni bekledik Sasha çok korkuttun bizi"
"Ben Özür dilerim"
"Şşt sakın..ben sana su getireyim" Max gittiğinde ayağa kalktım ve Justin'in yanına oturdum
"Teşekkür ederim Justin" deyip ona sarıldım o da bir süre sonra kollarını belime doladı. Kendimi kötü hissediyordum ben orda rahatca yaşarken onlar benim zarar gördüğümü düşünüp perişan olmuşlardı. Ama elimden bir şey gelmezdi Marcus çok hastaydı ve ölme riski vardı onu o halde bırakamazdım.
Geri çekildim ve gülümsedim
"Cloe yok mu?"
"Bilmiyorum..onu terk ettim"
"Ne?!"
"Sana anlattım bana göre biri değil o"
"Anlıyorum" deyip başımı eğdim
"Sana orda neler yaptılar?"
"Hiçbir şey..bana kötü davranmadı"
"Ne? Sen ciddi misin? "
"O bana aşıktı bana asla zarar vermez"
"O kim?"
"Marcus"
"Ne? Sizin okuldaki şu ezik olan mı? "
"Emin ol artık hiç ezik değil"
"Ciddi misin sen?"
"Gayet ciddiyim..baksana biraz yürüsek mi?"
"Olur" Max elinde limonata ile geldiğinde gülümsedim
"Sana limonata yaptım"
"Teşekkür ederim" bana uzattığı bardağı aldım ve bitirdikten sonra masaya bıraktım
"Max biz biraz yürüyeceğiz gelsene"
"Hayır ben evde kaliyim hem aksama bir şeyler siparis ederim"
"Tamam dostum" Justin yanıma geldi ve evden çıktık hava güzeldi ama biraz karanlıktı. Üzerime ceketimi almayı unutmuştum ama üşümüyordum
"Nasıl geldin?"
"Bak sana anlatacaklarımı kimseye anlatmaman gerekiyor"
"Tamam"
"Bak Marcus beni ilk eve getirdiğinde bana 'Ben sana 3 yıl boyunca aşıktım ama sen bana yüz vermedin bunu ödeyeceksin' dedi fakat 2.hafta 'ben sana asla zarar vermem..sen benim en değerli mücevherimsin' dedi. Sonra Marcus' un hasta olduğunu öğrendim. Normal bir hastalık değil Marcus kanser. Bu yüzden onun yanında kalmamı istedi ama ben sizin beni aradığınızı bildiğim için geri döndüm ve onu ziyaret edeceğime söz verdim. Bana kendini kötü hissettiginde haber verecek ve ben ne olursa olsun. Hangi durumda olursam olayım onu ziyarete gideceğim"
"Bu çok saçma"
"Değil..ona bu kadarını borçluyum"
"Seni sevmek zorunda değildi"
"Değildi ama kime aşık olacağını burasi seçmez" deyip işaret parmağım ile kafamı gösterdim ve devam ettim
"Burası seçer" deyip bu sefer işaret parmağımı onun kalbinin üzerine götürüp yavaşça dokundum o sırada yüzüme baktı
"Bana 3 yıl boyunca beni izlediğini..giyinirken bile camdan izlediğini söyledi ilk başta ona bağırdım sapık damgası vurdum. Ama birine aşıksan gözüne perde iner"
"Yaşadın mı? "
"Yaşadım..Zeo..onu çok ama çok sevmiştim bana okul bittikten sonra hemen evlenmek istediğini söylemişti. Her gün çocuğumuz olsa adını ne koyardın diye sorup duruyordu tabi ben de bu konuda ciddiydim ne istediğimi söylerdim o da fikrini değiştirme ve o ismi koy derdi tabi anlamazdim . Bana bu kolyeyi verdiğinde" tişortumun içinden çıkarıp kolyeyi gösterdim
"Dedim ki beni asla bırakmayacak asla yalnız olmayacağım Zeo benden vazgeçmez dedim. Sonra noldu? Zeo..o öldü 2 yıldır birlikteydik ve o 8 aydır kansermiş ama bana üzülmemem için söylememiş. Şimdi Marcus'a neden bu kadar değer verdiğimi anladın mı? O da ölecek! " Gözümden bir damla yaş aktığında Justin beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Beni karşısına aldı ve omuzlarımdan tuttu.
"Şşt bana bak.." yavaşça ona baktım
"Beni seven herkes neden zarar görüyor"
"Hayır bu senin yüzünden değil. Bu acımasız hayat yüzünden..Marcus seni seviyor değil mi? Ne olursa olsun seviyor. Sen Kötü biri değilsin Sasha" başımı göğsüne dayayıp ağlamama devam ettim. O da kollarını belime sardı.
"Ben kötü biriyim"
"Değilsin"
"Öyleyim..her zaman okulda sevmediğim birileri olurdu. Ve onlar bana zarar vermese de onları sevmediğim için okulda rezil ederdim. Ya da onun zayıf noktasını bulup onunla dalga geçerdim!"
"Bunu neden yaptın? "
"Zeo öldükten sonra oldu her şey. Cloe ile okulu sanki ikimiz yönetirdik. Erkekler peşimizden koştuğunda hoşumuza gider onları küçümserdik!"
"Cloe bunu sana neden yaptı? "
"Ne?"
"Eğer Cloe senin gerçek bir arkadaşın olsaydı bunları yapmana yardım etmez seni durdurmaya çalışırdı"
"Ama yapmadı"
"Ağlama artık..bak Zeo gitti onu geri getiremem ama sen yaşamına devam etmelisin" başımı göğsünden kaldırdım o sırada hafifçe yağmur yağmaya başladı. Kollarımı bağladığımda. Ceketini çıkardı ve benim omuzlarımın üstüne bıraktı.
"Üşüyeceksin"
"Teşekkür ederim"
"Eve dönmek ister misin?" Başımı olumsuz anlamda salladım. O ise beni elimden tuttu
"O zaman gel" beni resmen süruklüyordu. Göz yaşlarımı silip dudaklarımı birbirine bastırdım. Bana fazla iyi davranıyordu
"Hadi otur" sahile geldiğimizde kuma oturdu bende ıslanan elbismi umursamadan yanına oturdum
"Denizi izle. Başka bir şey düşünme"
"Neden bana bu kadar iyisin? "
"Kim olsa böyle bir durumda yanında olurdu"
"Ama sen yanımdasın başka biri değil" omuz silkti ve tebessüm etti
"Tekrar teşekkürler"
"Önemsiz" elbisemin uçlarını tutup oynamaya başladığımda Justin şarkı mırıldanmaya başladı
-Yavaş bir şekilde Love Yourself şarkısını söylediğini düşünün-
Ben ise pür dikkat onu dinliyordum
"Tanrım sesin harika"
"Sayılır"
"Saçmalama harika bir sese sahipsin"
"Sende bir şarkı söyle"
"Ah inan bana sesim berbat"
"Sanmam hadi"
"Peki ama pişman olacaksın" Alessia Cara'nın Here şarkısını söylüyor-"Senin sesinde gayet güzel"
"Ah iltifat etmek zorunda değilsin kötü olduğunu biliyorum"
"Hayır gerçekten dinlendirici bir sesin var"
"Emin ol seninki daha dinlendirici"
"Peki" kolunu omzuma attı ve beni kendine çekip başımı omzuna dayamamı sağladı
"Yanlış anlamazsan?"
"Yoo Hayır" başımı omzuna iyice gömüp gözlerimi kapattım o ise şarkı söylemeye devam ediyordu. Şu an resmen onun kucağındaydıma ama umrumda değildi kendimi iyi hissediyor muydum? Evet. Kesinlikle. Evet.
Saçlarım yüzüme geldiğinde geri itme zahmetine girmedim bile. Şarkı ve onun sesi beni resmen uyuşturmuştu ve kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordumJustin'in Ağzından
Şarkı bittiğinde yutkundum ve Sasha'ya baktım o sırada uyuyakaldığını fark ettim. Ve rahatsız olmasın diye pozisyonumu hiç bozmadım uyurken tıpkı bir meleğe benziyordu.
Hava iyice soğumaya başladığında Sasha'yı yavaşça kucağıma aldım ve ayağa kalktım bir eli ile sıkı sıkı tişörtumu tuttu ve başını göğsume gömdü. Ister istemez tebessüm edip eve doğru yürüdüm
Yavaşça kapıyı çaldım
"Hoşgel- O uyudu mu?"
"Evet sessiz ol" içeri girdim ve merdivenlerden dikkatlice çıkıp Sasha'nın odasına girdim.
Üzerindeki ceketi çıkardım ve onu yavaşça yatağa bırakıp üstünü örttüm. Tam gidecekken elimi sımsıkı tuttu ve kendi kendine konuşmaya başladı
"Beni bırakma Zeo.." diye sessizce konuştuğunda bir nefes verdim ve yatağa oturdum Zeo'yu çok sevmişti ama o onu bu zalim dünyada bırakıp gitmişti..hayat böyleydi işte birini seversen onu elinden alır birine çok değer verirsen ya o zarar görür ya da sen. Sadece kendini düşünenler mi? Obalr zaten yalnız yaşamaya mahkum kişilerdir. Ama bence yalnızlık dünyadaki en kötü şey. Sadece sen varsın kendin ile baş başa tek bir ses. Senin sesin. Tek bir nefes. Senin nefesin. Sadece sen kafese kapatılmış gibi..