DİKKAT: HİKAYEYİ YAZMAYA AYIRDIĞIM VAKTİN KARŞILIĞI OLARAK OKUDUKTAN SONRA 'BEĞEN' BUTONUNA TIKLAMAYI LÜTFEN UNUTMAYIN....Gözlerimi açtığımda sert bir zeminde yattığımın idrakine vardım. Üstelik zemin sarsılıyordu. Kalkıp inen sert zeminin oldukça sıcak ve yüzeyinin de o kadar sert olmadığını düşününce nefesimi tuttum. 'Lanet adamın üzerinde yatıyordum!' Panikleyip yana kayınca Matthew de homurdanarak sırtını döndü.
Uykusu o kadar derindi ki kolaylıkla bir bıçakla boğazını kesebilecek kadar yaklaşırdınız bihassa dünya çapında en büyük sakar olsanız da. Bu adamın nasıl mafya olduğunu da anlamıyordum doğrusu ne bir adamı döverken görmüştüm onu nede öldürürken sadece telefondan uzaktan uzağa işini yürütüyordu.Mafyalık da bile para konuşuyordu. Dünyanın geldiği hale bak.
Dün gece aldığım karar aklıma gelince derin bir nefes alarak hızlandırılmış versiyonlu yoga mı yaptım. 'Sinir yok sakinsin ve iyilikle doldun' içimden tekrar ede ede kapıya önüne geldim eğrelti duran bir kibarlıkla. 'Koca cüsseli badiguardlar orada mısınız?' sanki odada ben değil onlar vardı ve bende içeri girmek için izin istiyordum. Şu düştüğüm duruma bakın bir. Düşmanlarımın kıs kıs gülüşleri kulaklarıma gelmiyor değildi hani. Eski ben olsa özgür biçimde sinsice yaklaşıp bunları etkisiz hale getirmem beş bilemedin yedi dakikamı alırdı.
'Buyurun bayan?'
Derince soluyarak her an patlamaya hazır öfkemin üzerine sakinlik nehrinin kapılarını çarpıp kilitledim. 'Sinir yok sakinsin ve iyilikle doldun' diye tekrarladım. içten içe kendimi telkin ederek.
'Şeye işte... sev-sevgili-sevgilime kahvaltı hazırlayacağım açın kapıyı' sevgili kelimesini söylemenin hiç bu kadar zor olabileceğini tahmin etmiyordum. Demek ki plan mantığıma uysa da bu kelime bana çok uzaktı. Matt ve ben sevgili... ıykkk olsa olsa düşman olurdu bizden kanlı bıçaklı olanından(!)'Evet Aletta o yüzden geceleri adamın altına yatıyorsun ve sabahları da onun koynunda uyanıyorsun' dedi iç sesim. Nankör! Nanköööööörrrr....
İki adamda sözleşmiş gibi yanıtladılar. 'Kesin emir aldık. Ne olursa olsun bu kapı patron demedikçe açılmayacak!'
Kulaklarım duyduklarımı hazmetmeye çalışırken hani şu sakinlik nehrinin kapıları var ya hah işte onlar paramparçalar! Ne iyiliği damarlarımda katil kanı akarken sinir boyutu, ruh hastalıkları seviyesine çıkmıştı. Sakin miydim? Evet, onu başarıyordum işte bağırıp çığlık ata ata kapıya yumruklarımı indirirken 'Sinir yok sakinsin ve iyilikle doldun' Lafı artık 'Sinir kat sayılarını sonsuzla çarp sen çıldırmışsın ve öldürme isteğiyle doldun' sözüne dönmüştü .
Neden tek bir işimde istediğim gibi gitmiyordu? Kollarım yorulup yumruk attığım ellerim acımaya başladığımda dizlerimin üzerine çökerek ağlıyordum. Ah hamileyseniz en büyük zaafınız ve silahınız göz yaşlarınızdır. Çok çabuk akabiliyorlar. Duygu sömürümün tesirini görmek için ardıma döndüm.
Ben ağladığımda uyku mamurlu gözlerle pis tacizcim sırtını yatağın başlığına dayamış beni izliyordu. Bu manzaranın en kötü yanıysa düz bir ses tonuyla 'Gösterin bittiyse kadın, dön yatağa' sözleri oldu.
Asıl unutulmaması gereken nokta bu gözyaşı silahların yönü belirlenemez olması. Birini vurmak isterken kendinizi vurabiliyordunuz. Benim rus ruletimdeyse acizlik kurşununa denk gelmiştim.
Kızarmış sulu gözlerimi ona dikerek dudaklarımı büzdüm.
'Ama benim karnım acıktı.'
Matthew oflayarak yataktan kalktı üzerine bir şeyler giymeye başlarken bir yandan da adamlarına emir yağdırdı.
'Kadınıma kahvaltı hazırlayın getirin ve ne olursa olsun ondan sonra kapı açılmayacak'
Matthew'in, güzelim her hareketiyle gerilen kaslarını ağzım sulanarak izlerken savaşı kaybediyordum hemen yeni bir plan gerekiyordu üst üste iki yenilgi hazmedeceğimden çok fazlaydı. Yavaş yavaş Mathew'e doğru yürüdüm. Onun kapatmaya başladığı düğmeleri ben aşağıdan açıyordum.
'Aletta!' diye sesli bir uyarı alınca ellerim öylece durdu. Gözlerim doldu yaşlar süzülünce bende rolümü oynamaya başladım. Perde açılsın Sahne bir...
'O kadın daha mı iyi? Artık beni istemiyor musun?' Şu düştüğüm durumu bir asır hatırlamak istemiyordum. Ben bunları diyecek kadın mıydım?
Sorduğum soruyla şaşkınca bana baktı ne cevap vereceğini bilemiyor gibiydi. Bu sorunun birden ortaya atılmada ki anlamsızlığını fark ettiğinde suratı ukalaca bir hal aldı. Düğmeleri iliklemeyi bırakmış bense hepsini açtığım yetmiyormuş gibi elimi vücudunda hafifçe gezdirip bu temastan kasılan kaslarını hissetmenin zevkini yaşamış görüntü kirliliği yaratan gömlekten de kurtulmuştum.
'Bilmem sende hünerlerini göster kıyaslama yapalım' hafif bir sırıtmayla gömleğini tekrar iliklemeye başladı.
Sinirle tuttuğum gömlek parçasını çekiştirince o herkesin seksi diyebileceği elbise parçalama olayı fanteziden daha çok korkutucu olarak adlandırılabilir biçimde kabaca yırtılan kumaşa baktım. Matthew'in gözleri öfkeyle parladığında ecel terleri dökmekten... Ehh işte insanın aklına seksi pek bir şey gelmiyor. Daha çok 'Ölüm seni çağırıyooorrr!' anonsu yapılıyor gibi geliyor.
Dudaklarımı gözlerinin içine baka baka kalbinin üzerine getirip bir öpücük kondurdum. Napayım! Başka kaçış yolu gelmemişti aklıma bende bunu kullanmıştım.
1)Öfkeyi arzuya döndürme metodu.
Hadi ders iki yazın yavrucaklarım.
2)'Bir işe başladığınızda sonunu düşünmeden doğaçlama yaparak hareket ederseniz benim durumuma düşersiniz.
Dudaklarımı geniş göğüsünde gezdirip karın kaslarına doğru indiğimde Matthew'in dudaklarından bir inleme kaçtı.
Suratımda beliren sinsi sırıtışı görmüş olmalıydı ki kolumdan tutup beni kendinden uzaklaştırmak için savurdu. Yatağa havalanarak ilerleyip sarsıcı bir düşüşten sonra
'Sonunu getiremeyeceğin işe başlama kadın!' gür sesi odayı doldurdu. Sesinin yankısı kaybolmadan çarpılan kapıyla öylece odada bir başıma kala kalmıştım.
Kaçma girişimi seksen altı da bertaraf edilmişti.
***
Matthew barı terk ederken siyah Mercedes'i alıp ofisine doğru yola koyuldu. Asfaltın eğer bir anası olsaydı kesin ağlardı lastiğin anası da onunla yarışa girebilirdi. Sert bir U dönüşüyle arabayı park yerine soktu. O kıyamadığı arabasının kapısını hışımla çarpıp garajın asansörüne bindi.
Kat onbeş'e bastı. Komple bir kat onun ofisi yapılmış sadece asansörün kapısı açıldığında karşında sekreter ve masası hemen yanında ki kapıyla güzelim ev gibi odası vardı.
Asansörden indiğinde sekreter yerinden sıçrayıp elinde ki belgelerle adamın ardı sıra ofise girdi. Hayla gümbür gümbür atıyordu kalbi bu adamı görünce. O bir kahramandı onun için.
'Saat üçte bir toplantınız var onun dışında bugün için pek bir şey yok efendim bana dediğiniz gibi başka hiçbir iş koymadım hafta sonunuza' dedi verilen görevi başarmanın gururuyla.
Matthew tuhaf bir şekilde bakarken kızın yüzüne, kız hemen atıldı.
'Ailenizi ziyarete gidecektiniz'
Matthew ihtiyatla başını sallayıp ayağa kalktı. Sırtını kıza dönüp camdan dışarıyı izlemeye başladı.
'Helen?'
Helen patronunun konuşmayacağını düşünüp odadan çıkacakken adını onun ağzından duymanın heyecanıyla tekrar geriye döndü. 'Efendim?'
Matthew derin bir nefes daha çekip verirken kıza duygu yüklü bakışlarını dikti. Helen orada acıyı özlemi görebildiğine yemin dahi edebilirdi.
'Ben de sevilecek ya da hoşlanılacak hiç mi bir şey yok o kadar mı mide bulandırıcıyım?'
Sorunun saçmalığı ve gereksizliğiyle şaşkına dönmüş halde kekeledi.
'N-ney ef-en-dim?'
'Ben de sevilecek ya da hoşlanılacak hiç mi bir şey yok o kadar mı mide bulandırıcıyım?' diye yineledi, sorusunu Matthew. Bunu yapmak bile canını acıtmıştı.
Helen atan kalbinin yerinden fırlayacağını düşünerek cevap verdi.'Ha-hayır siz muhteşem ve güzel birisiniz. Kusursuzsunuz'Matthew kendinden hoşnut bir şekilde gülümserken 'Güzel?' dedi soru sorarcasına bir erkeğe güzel demek abes kaçardı. Fakat bir mafya babasına güzel demek işte o konuda söze gerek yoktu.
Helen yaptığı gaf'ın farkına vararak yerinde kıbırdandı. 'Şey yani efendim şey hani...' eros bir aşk tanrıçasıydı ve çok yakışıklı olduğu kadar çok güzel olduğu da söylenirdi diyemezdi. Güzelden sonra böyle bir benzetme onun canından edebilirdi.
Her ne kadar kendisi patronunu öyle görsede'Yak-yakışıklı dicektim' diye kekeledi. Kızın çırpınışları Matthew'i gülümsetirken 'Tamam Helen teşekkür ederim bu kadar yeterli' dedi.
Daha fazla uğraşırsa zavallıcık şurada bayılıverecekti.
Helen bir an önce odadan kaçmak için tam kapıyı açmıştı ki Matthew'in geldiği zamankinden daha neşeli çıkan sesi duyuldu.
'Bir de Helen bir daha bir erkeğe iltifat yaparken güzelsin deme en azından bana'
Helen 'Peki efendim' deyip söylediği ve düşündüğü utanç verici şeylerden dolayı kızarıp hızla odayı terk ederken Matthew'in koca kahkahaları binada duyuluyordu.
***
Aletta tuvaletin bir şekilde tıkanmasını sağladıktan sonra kapıyı çalıp tekrar bağırdı.
'Bir tamirci çağırın tuvalet tıkandı ve ben çok sıkıştım! Hadi hemen beni tuvalete götürün!'
'Üzgünüm bayan açamayız' diyen sesin hemen ardından daha yumuşak bir ses duyuldu.
yeni gelen badiguartların biri 'Götür şunu tuvalete onun kadar küçük kıza da gücün yetmeyecekse bu işi bırak yani!' dedi göğüsünü kabartırken yandan da bir gülüş atmayı ihmal etmedi. Bir kaç alanda ödül almış koruma olma konusunda da ün yapmıştı nitekim Aletta gibi bir baş belasıyla daha önce hiç çalışmamıştı. Diğer badiguart ondan daha çok deneyimsizdi vardiyanın bitmesine bir saat kala çıkacak iş miydi bu şimdi? Her dört saatte bir nöbet değişimin neden olduğunu da anlayamamıştı. Sanki bir canavara gözcülük yapıyordular. Cebinde ki anahtarı yoklarken badiguartın sesi tekrar duyuldu.
'Uslu durmanız şartıyla bayan size bir zarar vermek istemem'
NOT: düzenlenmiştir.
MlsSmyÖngt

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK!
ChickLit\\+18 Lütfen hikayeyi uyarıyı dikkate alarak okuyun// Tanıtım: Kaybolmak istedim, yok olmak. O adamın tenime elleri her dokunduğunda hissettiğim şey tam da buydu. Bedenimden iğreniyordum. Kendimden ve bu karnımda her geçen gün büyümeye başla...