NOT: ORJİNAL BÖLÜMDÜR TEK BİR SATIRINA DAHİ DOKUNULMAMIŞTIR. Bölümde bir eksiklik gözüme çarpmadı. İyi okumalar... MlsSmyÖngt
kısa bir telefon konuşması ardından Macnair on yıl daha yaşlanmış halde geldi sakinleştiricilerle uyutulmuş oğlunun yanına.
Hastahaneleri oldu olası sevmezdi zaten. Beyaz ve ilaç kokusu nefret ettiği şeylerden biriydi bu dünyada. Eğer öleceksem çatışmada anında öleyim diye söylerdi kaderine. Öyle yazılmadıysa bile şimdi öyle yazıl. Her şeyi kazanmıştı bu güne denk tek şey hariç.
Kaybedilmiş bir savaşa başlamak gibiydi onun için Matt'in yanında kalmak. O çoktan mücadeleyi bırakmıştık oğlunu kaybetmişti, hemde şuan cesedi toprak altında çürüyen adam yüzünden. Ciğeri beş para etmez adamlar yüzünden gelmişti başına ne geldiyse.
Karısına yapılanları hazmedemiyordu. Pislik bir işe girmiş olan pislik bir adamdı belki de Lupe. Fakat Lupe'nun hayatını yaşadıklarını kimsenin hak etmeyeceğini düşünüyordu. Kimse onları hak edecek kadar kötü olamazdı.
Gülşah bile yaşadıklarını hak etmemişti. Şimdi kızı Misket (Aletta)'in yaşadıkları gibi...
Aletta! Ah! Minik güzel kız. Oğlu onlarca kız varken elinin altında, ulaşamayacağı rafta ki kurabiyeye dikmişti gözünü. Almak için elinden geleni yapmış kavanozu yere düşürüp kırmak pahasına ulaşmıştı kurabiyelere...
Aslında Aletta'yı gelini olarak görmeyi çok isterdi. Onu kendi kızı gibi sevmişti. 'Tıpkı Gülşah'a söz verdiğim gibi' diye geçirdi içinden. Ama o kadına verdiği sözlerden birini tutamamış kızını koruyamamıştı. Kavanoz kırılalı çok olmuş üstüne üstelik kurabiyeler parçalanma kaybolma riskine girmişti. Her kurabiye aşığı çocuk gibi bu durum Matt'i çıldırtmıştı.
Aslında hiçbir zaman aramayacağı o adamı bile aramak zorunda kalmıştı. Azat'la Konuşma oldukça durgun geçmişti. Macnair sadece Azat'a Gülşah'tan bir kızı olduğunu söylemişti. Azat'ın tepkisi anormal derecede soğukkanlıydı, öyle ki Lupe bir an konuştuğu kişinin Azat olmadığını yada söylediği şeyi anlamadığı kanısına varacaktı.
'İki gün sonra oradayım' son cümlesi böyleydi Azat'ın, telefonu kapatmadan önce.
Matt yatakta inleyip babasının dikkatini dağıtınca adam acıma dolu gözlerini dikti oğluna. Canı düşündüğünden çok yanıyordu onu böyle gördükçe. Matt ayaklanmalı ona karşı çıkıp iddialaşmalıydı babasıyla. Hatta daha da ileri gidip yaşlı adamı tehdit etmeliydi.
'Maria' diye fısıldadı bütün içtenliğiyle 'Sana teşekkür ederim onu bana armağan ettiğin için' Oğlunun elini sıkıca tutup geri bıraktı. İki ayrı yaşamı vardı. İtalya da bir karısı ve İngiltere'de bir sevgilisi vardı.
İşler ters dönünce adamlar karısı ve üç yaşında ki oğlunu öldürmüşlerdi. Oğlu ve karısının yerini sevgilisi Maria'dan öğrenmişlerdi. O zamanlar sevgilisini bir yıldır görmemişti. Yani Matt'den haberi yoktu. Ve Maria'nın sadece kendi canını kurtarmak için öttüğünü düşünüyordu. Bir süre geçtikten sonra neredeyse on beş yıla yakın bir süre boyunca bir oğlu olduğunu ve Maria'nın oğlunu korumak için konuştuğundan haberi olmamış çok geç öğrenmişti.
Maria öldükten sonra bu bilgi pekte işe yaramamıştı. O yıllar oğluyla birlikte öldürüldüğünü sanarken bir gün kapısında ona silah tutup ondan nefret ettiğini söyleyen çocuğa rastlayıncaya kadar. Çocuk oğlu çıkmış daha da kötüsü eroin bağımlısı olmuştu. Hemde zorlanarak. Macnair o günler Maria'yı suçlayıp dinlemeden bir daha onu görmek istememesinin sonucunu ağır ödemişti.
Hayatı boyunca yaptığı hatanın bedelini çekecekti. Gözleri yorgunlukla kapanırken Yarını neler getireceğini o bile tahmin edemiyordu.
***
Azat gözlerini sımsıkı yummuş adının Macnair olduğunu söyleyen adamın dediklerini düşünüyordu.
Bir kızımı varmış hem de Gülşah'tan? Bu güne kadar nasıl haberi olmamıştı. Oflayarak başını iki yandan ovdu. Diğer yadan bu bir yalan olabilirdi. Oraya gidip kızı bulacak gerekirse bir DNA testi yapacaktı.
Allahım bu kız Gülşah'ın bile olmayabilirdi. Neye güvenerek gidiyordu. Ta İtalya'ya hiç tanımadığı kızı kurtaracaktı.
Gülşah! O öldüğünde nasılda sarsılmıştı Azat. Günlerce ofisinden çıkmamış eşinin telefonlarını bırak yanıtlamayı sesini duymak yüzünü görmek istememişti.
Tek aşkını kaybetmişti. Aşık oldum diye evinden gittiği o gün aslında ilk ve son aşkını özgür bırakıp gidiyordu. Ne de güzel oynamıştı o gün rolünü.
Canı yanınca gözlerini sımsıkı yumdu Gülşah'ın gülümseyen yüzünü getirdi aklına. Kızıl saçlarını güzelim kokusu ve nadide kahve gözlerini. Kendi gözlerinden nefret ediyordu.
Buz grisi!
Soğuk ve resmi...
Gülşah'tan başka hiç kimseye alev alev bakmamış gözler. Onun teninde gezinirken arzuyu barındıran gözler...
Kalbi de acımasız davranmıştı kendine Gülşah'a davrandığı gibi. Son gün son bir veda hediyesi yollamıştı Berat'ın telefonunu açıp yanıtlarken. Nerden bilebilirdi ki bu hediyenin hem çocukluk arkadaşını hemde aşık olduğu kadını elinden alacağını.
Pişmandı, Üzgündü, Yorgundu... Kısacası o telefonu alana kadar yaşayan ölü gibiydi.
Hava alanına indiklerini belirten anonsla düşüncelerinin arasından sıyrılıp kemerini açtı. Uçağın çıkışına ilerledi. Yanına getirdiği sadece deri bir çantası vardı. O yüzden hava alanında fazla uğraşmadan Macnairin verdiği adrese doğru yol aldı.
Taksiciye adresi direk vermiş tek kelime etmemişti.
Taksinin durduğu yer bir hastahane önüydü. Yanlış gelme ihtimaline karşılık adresi taksiciden geri alıp parayı fazlasıyla uzatıp hastahanenin girişine doğru yöneldi.
Az buçuk bildiği İtalyancayla 'numero quarantatre' (Kırk üç numara) dedi. Hemşirenin dediklerinden hiç bir şey anlamadan dinledi. Kendi kafasına göre doğaçlama yaparak asönsöre bindi.
Her katta on iki oda olsa gideceğim yer dördüncü kat olurdu. Diyerekten dört numaraya basıp gelisi güzel ilerledi. Doğru tahmin ve biraz da şansla odayı buldu.
Kapıyı terettütle açıp içeri girdiğinde yatakta yatan genç adama takıldı gözü. Oda gayet sade bütün lüxten kaçınılmıştı. İçeriye küçük adımlarla girerken yatağın başında genç adamın yanına başını koymuş sandalyede oturmuş halde uyuya kalmış adamı gördü. Genç adama ne olduğunu merak eder halde buldu kendini. Adamları rahatsız etmemek adına tam odadan çıkacakken esnemeyle karışık 'Ne oldu?' sesini duydu.
Kafasını çevirip adama döndüğünde kendi yaşlarında genç adamın üzerine başını koymuş yatmış olan adam olduğunu anladı.
'Gülşah...' demişti ki adam yerinden kalkıp sandalyeye oturması için ona doğru itip işaret etti. Azat hayli bir kaba hareketle sandalyeyi çekip gürültüyle oturdu.
'Kızın demiştin şimdi oğlum mu varmış?' dedi alayla karışık yatakta yatan kişiyi işaret ederek.
Tam şuan da kandırıldığını düşünüyordu. Adamın buyurgan hareketleri zaten gergin olan sinirlerine dokunmştu.
'Hayır o benim oğlum' dedi Macnair adamın neyi kastettiğini anlayarak. Hüzünlü gözlerini Azat'tan kaçırarak pencere kenarına doğru gidip arkasını döndü.
Azat bu ani çıkışına çoktan pişman olmuştu.'Geçmiş olsun neyi vardı?' dedi hatasını biraz olsun hafifletmek için.
'Aşık'dedi sadece. Sesi durgun ve ortama hakimdi. 'Seninkine benzer bir durumda' diye devam etti.
Pencereye yaslanarak Azat'a döndü.
'Sen nasıl ki Gülşah'ın yaşadıklarını Misket(Aletta)'in yaşamasını istemiyorsun bende senin yaşadıklarını oğlum yaşasın istemiyorum Azat'
Azat kaşlarını çatarak bütün cümle içerisinde en vahim en saçma soruyu sordu. 'Misket kim?'
Macnair nefesini vererek karşısında ki adama baktı. 'Gerçekten bir şey bilmemene şaşıyorum doğrusu. Misket senin kızın, Gülşah'ın kızı bir nevi benim manevi kızım diğer adıyla Aletta.'
Azat kafasını olumlu sallarken bir yandan şüpheyle baktı Macnaire 'Benim kızım olduğuna emin misin? Berat'ında olabilir' derken en çokta Berat'ın olması kısmı kendi canını yakıyor nefesini kesiyordu. Bir yandan Berat'tan bir parça olmasını isterken bir yandan da kendi kızı olması için dua ediyordu.
Ne garip ne tuhaf bir ikilemdi.
Nefesi daralınca derince soludu.
Yatakta ki genç adamın inlemesi bir süre ikisini de sessizliğe boğdu.
'Kadınım' diye inliyordu. Bunu babası anlasa da Azat anlamıyordu. Genç adama acıyarak baktı.
'Sevdiği kadın onu sevmiyor mu?' dedi. Hüzünlü gözlerini Merakla adama dikerken. Işık yüzünden adamı karanlık görüyor yüz mimikleri ve gözlerinde ki ifadeyi okuyamıyordu. Zaten Macnair'in de amaçladığı buydu.
'Kısmen' dedi duygusuz bir ses tonuyla. Konuyu kapatmak için asıl mevzuya geldi.
'Aletta Yani Misket ortalarda yok en son iki gün önce odasından kaçtı. İki gündür araştırıyorum. Edindiğim bilgilere göre en son Venedik Santa Lucia istasyonundan trene binerken görülmüş. Trenden sonra izini kaybettik. O bölgede sözü geçen birkaç yer altı adamını tanıyorum onlardan ricada bulundum. Eğer bir haber alırlar bir şey duyar ya da görürlerse bana haber uçacaktır Muhakkak o zamana kadar elimiz kolumuz bağlı. '
Azat duyduklarıyla daha da çok endişeye kapılsa da bunu belli etmek istemedi sonuçta Aletta ya da Misket her ne olursa olsun onun kızı olduğu kesin değildi.
***
Aletta Midesinde ki bulantıya ve üşümesine inat hala güçlü durmaya çalışıyordu. Şimdiye kadar ağlamamış veya yardım isteyip yalvarmamıştı. Bunları ölse de yapmazdı zaten. Arkasında gelen çıtırtıyla kulaklarını kabartı.
Fare! Fare olamazdı değil mi? Her ne kadar uyanık asi ve hırçın olsa da o da bir kadındı. Ve her kadın gibi farelerden korkuyordu.
Kırmızı gözlü şeytanlar! Pis sıçanlar... Üşümeden farklı bir ürperti aldı bedenini. Ardından kulağına gelen ince inleme sesiyle. Fare olmadığını düşünerek kendini rahatlattı.
'Kim var orada!'
Tekrar bir inlemeyle karşılık alınca bütün korku filmlerin senaryoları beynini doldurdu.
'Ki-Kim var!' dedi başta korkuyla kekelemişti.
Lanet inleme yüzünden tam şuanda düşük yapabilirdi (!) Tanrım şimdi hamilelerin ayrıcalıklarından yararlanmayı nede çok isterdi.
Aniden GÜM! Diye gelen sesle çığlığı bastı. Kim vardı burada ? ve bir fare olmadığına emindi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK!
Чиклит\\+18 Lütfen hikayeyi uyarıyı dikkate alarak okuyun// Tanıtım: Kaybolmak istedim, yok olmak. O adamın tenime elleri her dokunduğunda hissettiğim şey tam da buydu. Bedenimden iğreniyordum. Kendimden ve bu karnımda her geçen gün büyümeye başla...