TTSK:13

29.3K 920 24
                                    

Matt'in kucağında yeni evime girdiğim andan beri bu gecenin bir rüya olmasını umdum. Nasıl olmuştu o kaza hala aklım almıyordu. Gece böyle bitmemeliydi. Elimde kalan tek kalkanım şuan ki rahatsızlığımdı. Yorgundum bitkindim dahası korkudan ölüyordum. Bayılma numarası bence o an en ideal olanıydı. Nasıl benim tek lafıma aptal gibi inanan adam bayılma numarasından sonra düşünmeyi akıl edebiliyordu ki?
Ah rezil olmuş Azat'a istediğim soruları soramamıştım. Kısacası bu günün karı eksilerdeydi. Bitmiştim, ben bitmiştim!
Matt homurdanarak getirdiği meyve suyunu komidine sertçe koydu. Yapma gözünü seveyim bir tepki ver ki bitsin bu gergin bekleyiş. Yoksa sen beni öldürme zevkine erişemeden kalp krizinden Azrail canımı alacak. Dinler mi beni kör talihim. I ıh! Dinlemez...
Gözlerim kapalıyken bile üzerime düşen gölgeyi hissedebiliyordum. 'Uyumadığını biliyorum' dedi son derece düz bir ses tonuyla.
Gözlerimi hafifçe kırpıştırarak açtım yeni uyanıyormuş numarası yaparak 'Nerdeyim ben?'
Matt tepkisiz bir şekilde yanıtladı. 'Evde senin deyişine göre yeni hapishanende'. Duygu yok! Ne sesinde ne de yüzünde. Aman Allah'ım! Ellerimle öldürmüştüm adamın yaşama dair bütün fonksiyonlarını. Robottan farksız bir şey yaratmıştım.
'Bunu iç sonrada yat. Dinlenmelisin.' Gitmeden önce dediği tek şey buydu.
Matt öğrenmişti hamile olduğumu sonunda. Öğrendiği zaman ki ifadesini bilmiyorum. Yani ben baygınken doktor bakıp söylemiş olmalı. Sonrasında ne Lupe tek kelime etti ne de gece boyunca onunla durmadan çekişen Azat. 
Matt sanki bana artık o kadar da değerli değilmişim gibi mi davranıyordu yoksa bu da bebeği aldırmamaya beni ikna etmek için bir taktik miydi bilememiştim.
Sonra ki günlerde hiç tanımadığım bir kadın tarafından yemeklerim getirildi bitene kadar başımda bekleyip yediğime emin oluyor kirli tabakları götürüyordu. Gecelerde günler gibi ıssız geçiyordu. Bu yatak öncekinden daha büyük müydü yoksa ben mi küçülmüştüm emin değildim. Tek emin olduğum şeyse üşüyordum hiçbir zaman dolmayacak o boşlukta üşüyordum. Yalnızlık hissini hiç tatmamışım gibi çok fazlasıyla yabancı geliyor. Bir tür korku kapladı içimi bu seferki korku beni tedirgin ediyordu.
Ne için korkuyordum? Neden bu kadar tetikte ve... Ve hüzünlüydüm?
Annemi özlemiş olmalıydım bu sabah uyandığımda yastığım ıslaktı, gözlerim şiş. Neden ağladığımı hatırlamıyordum? Ağladığımı bile hatırlamıyordum ki... Tüm bunlar hissettiğim onca şey adını bilmediğim bir hastalık olabilir miydi?
Gerçekten hamilelik böyle bir şey miydi? Matt neden gelmiyordu? Sıkılmış mıydı artık? O zaman beni niye bırakmıyordu?
Bu çocuktan biran önce kurtulmalıydım, beni daha fazla hasta etmeden. Odanın hiçbir ayrıntısıyla ilgilenmeyen gözlerim bu sefer bulunduğum yerin o kadarda lüks olmadığını kavrıyordu. Ya da farklı bir zevkle döşenmişti. Mesela hiç siyah renk yoktu. Yada deniz mavisi biblolardan...
Bembeyaz dolaplar ışıklandırmalar yerine odam sade sarı ve yeşile dayatılmış araya turuncularla renklendirme katmışlardı. Hani soğukluğun rengi o alışkanlıkları nerede? Bir şeyler eksik odada... Hayatımda hep olan bir şey...
Buraya aitmiş gibi hissetmiyorum kendimi. Ben eski o küçük odayı istiyorum.
Kapıyı açmak için mandala uzandığımda onun sesini duydum kapının diğer yanında. Gözlerimden süzülen yaşların sebebini bilmiyorum. Dinledim.
'Yemeklerini yiyor mu?'
Cevap veren bir kadın... Bana yemek getiren kadın olmalı. 'Evet efendim.'
'Kaçmaya çalıştı mı? Ya da sana zorluk çıkardı mı?' Soru meraktan çok mecbur kalmışta sormuş gibi çıkmıştı ağzından.
'Hayır, efendim hiç zorluk çıkarmadı. Aksine gereğinden fazla uysal'
Sonunda bir şaşkınlık belirtisi de olsa duygu ibaresi. 'Uysal mı?!'
Kadının sesinde ki neşe anlaşılır. 'Evet sadece yatağında yatıyor gün boyu yemeklerde kalkıyor bir tek. Hiç konuşmuyor.'
Ayak seslerini duyunca yerimden kıpırdayamıyorum kapı aniden açılıyor. 'Planın ne!'Diye bağırıyor bana. Korkuyorum. Aslında onun göğsüne kapanmak istiyorum ama korkuyorum.
'Şimdi hangi yöntemi kullanıyorsun birkaç hafta böyle davranıp güvenini kazanıp kaçmayı mı?!'
Haklı. Sesim çıkmıyor korkumu yenip birden kapanıyorum göğsüne ağlıyorum sadece. Başımı okşamayı bırak bana dokunmuyor bile öylece direk gibi dikiliyor.
'Çocuk doğana kadar...'
Hızla kafamı kaldırıp ona baktığımda cümlesi yarım kalıyor sonra tamamlıyor. 'Ondan sonra gidebilirsin. Bana sadece çocuğumu ver.'
Bütün soğukluğuna rağmen elde kalan tek sıcaklığımda avuçlarım arasından kayıp gidiyor. Bitmişti artık. Onun aşkını kendi ellerimle öldürmüştüm.
Sonunda kazanmıştım işte zaafını bulmuş ve üstüne ödül olarak yok etmiştim. Ben dizlerimin üstüne çökerken kadın yardımıma koşuyor bakışları sesi acıma dolu.
Nefret ediyorum bu duygudan. 'Bana acıma be kadın!'
***
(Olay Akşamı)
Aletta midesinde ne var ne yok boşalttıktan hemen sonra Matt bütün görkemiyle yanı başında belirmişti. Saçlarını geriye doğru toplayıp diğer eliyle kadının sırtını sıvazladı.'Üşüttün sanırım sana o kadar dikkat et diyorum!' Öfkesi hasta olmasınaydı. Küçük suratı avuçlarıyla kavrayıp alnına küçük bir öpücük kondurdu.
'Lütfen beni bir daha korkutma. Hasta olma!'
Aletta o halde gülebildiğine bile kendi kendine şaşkın kıkırdayarak cevapladı.
'Hasta olmakta benim mi suçum?'
Matt, Aletta'nın daha önce görmediği o gülümsemelerinden bir tane bahşederek cevapladı kadınını. 'Beni gafil avlamak için zaaflarımı kullanma bayan. Hasta olmayacaksın o kadar!'
Aletta gülerek cep verdi. 'Emredersiniz general!'
Suratına yerleştirdiği çocukça gülümsemeyle Aletta'yı kendine çekti. 'Benimle evleneceksin!'
Aletta gözlerini kısarak baktı. 'Kendimi öldürmem zor olur general başka emir verin!'
Matt aniden Aletta'dan uzaklaşıp kolundan tuttu. 'Bu gecelik oyun yeter eve!'
Aletta çocuk gibi boynu bükük Matt de korkusuz ağabey gibi hemen ardından çıktı tuvaletten. Hızla geçen garson kızla çarpışınca çığlığı bastı. 'Bebeğim!' Elleri korumak amaçlı karnına sarılı halde poposu sert zeminle buluşurken hemen ardında ki adam onu yakalama girişimine bile girmemişti. 3.sınıf bir Türk filmine benzemişti bu durum.
En klişe sahneyi çekiyormuş gibi hissederek bayılma numarasıyla tamamlamıştı sahneyi yorgun olduğunda 'bayılmışken uyuyum bari 'gibisinden uykuya teslim olmuştu arabada. Bebek mi? Bu kelimeyi nasıl ağzından kaçırmıştı! Ah lanet olsun! Bunların bütün suçlusu hiç düzelmeyen o kör talihti!
Neden büyük bir araba kazası yada es kaza tahlil sonuçlarından öğrenmiş olmuyordu ki. O filmlerde ki entrika sahnelerinde ki gibi olsa daha bir albenisi olurdu. Filmin neden filim olduğu buradan anlaşılıyordu. Gerçek dünya klişeleşmiş eserlerle doluydu.
***
Azat oteline doğru sürerken arabayı, acı bir gerçekle yüzleşmeye çalışıyordu. Bu gereğinden de fazla değil miydi?
İki gün öncesine kadar Gülşah'tan bir çocuğu olduğunu öğreniyor çok geçmeden üzerine birde dede olmak! Oturduğu yerde irkildikten bir süre sonra küçük elleri şirin bir surat ve iki küçük diş olan kocaman ağız... Acaba torunu da mı Gülşah'a benzeyecekti? 'Bu dünyaya fazla yük olmuyor muyuz?' diye düşündü şakayla karışık. Ya da Erkeklere?
Çalan telefonla tatlı hayallerinden ayrıldı. Arayan sekreteriydi.
'Efendim?'
Hemen telefonun diğer ucunda telaşlı ses cevap verdi.
'Azat bey hemen Türkiye'ye dönmeniz gerekiyor Sıraç Bey kız kardeşimi kaçırdı!'...
(Uzun süredir Sekreterin kız kardeşi Sıraç bey'i kontrol ediyordu Azat Bey için kiralık sevgili bir nevi.)


Not: Geçen bölümden bende memnun kalmadım oldukça kısa ve yavan oldu. Umarım bu bölümle kendimi affettirmiş olurum. Evetttt yorumlarınızı alam istediğiniz gibi oldu mu? Sizce neler olacak? Bu olanlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Ve lütfen katılımlaarı artıralım yoruum istiyorum tabi yb şeklinde bir yorum değil ve beğenilerrrrr :)

TUTSAK!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin