28. GİZ

140 6 3
                                    

Hiçbir şey yapmamanın yorgunluğu vardı üzerimde. Bu sadece fiziksel bir yorgunluk değildi. Bu ruhumdaki dermansızlıktı. Bir vazo gibi parçalara ayrılmıştım. Her bir parçam farklı bir taraftaydı.

Tüm sözler bir melodi gibi beynimi işgal etmişti. Bu melodi zihnimde tekrar edip duruyordu. En komiği de sanki çok ömrümüz varmış gibi hayatın bize beklemeyi öğretmesiydi. Yine hata mı yapmıştım. Artık kendimi bile hissedemiyordum. İç sesimle büyük bir tartışma içerisinde kalmıştım.

Aklıma okula başladığım ilk gün geldi. Herkes'in annesi yanına gelip ona sarılıyor, korkmamalarını söylüyordu. Ben ise o gün bile tek başıma en arka sırada oturuyor onları izliyordum. Birkaç kişinin bakışlarına maruz kalıyordum. İşte o gün kabuğuma çekilmeye başlamıştım. O gün vücuduma bant yapıştırmaya başlamıştım. Yaşım ilerledikçe insanların ne dediklerine daha az dikkat eder olmuştum. Artık yalnızca ne yaptıklarını izliyordum. Aslında benim geçmişim bile acıydı, gelecekten de pek bir şey beklediğimsöylenemezdi.

Yanıp kül olmak, her zaman yavaş yavaş solmaktan iyidir. Çünkü yavaş yavaş alev alırken tüm acıyı iliklerimize kadar hissederiz. Fakat bir anda alev alıp sönerken acı sadece bir yerde meydana gelir.

Kanatlarım olsa sadece uçardım. Çok uzaklara. Ama asla bir yere konmazdım. Çünkü konmak istediğim hiçbir yer yok şu sıralar. Şimdi bedenimin her tarafında acısını hissediyordum. Uras'ın sözleri bir mızrak misali batıyordu yüreğime.

"Hadi vur Pamira, korkak mısın sen? "

Konuşmaya ihtiyacım vardı. Fakat biriyle değil yalnızca onunla. Ne yazık ki bir sürü sorun vardı. Ben sükunetimi ölesiye koruyordum. Dilime kelepçeyi vurmuştum. Aramızda geçecek tek konuşma sessizlikti. Ruhumuz çığlık atarken bedenimizin sessizliği.

Parmağımı tetiğin üzerine yerleştirip avucumla silahın kabzasını sardığımı hatırlıyordum. Tek el ateşle şarjördeki kurşunun hazneye dolacağını da biliyordum. Fakat tek eksiğin öldürmeye niyetli bir şekilde tabancayı doğrultamamam olduğunu göremiyordum.

"Korkak değilim Uras, sadece senin baban değilim. O adam gibi masumları öldürmem ben" demiştim ona acıyan gözlerle bakarak.

Gözlerimden akan kanlı yaş elime düşmüştü. Ben böyle yaşamak istemiyordum. Ben bunu seçmemiştim. Beni buna hayat zorlamıştı. Hani en sevdiğiniz insanın ölümüne inanmazsınız ya. Alışmak istemezsiniz. Her sabah onun kapıyı çalacağına inanarak kapıya koşarsınız ya. Fakat gelmez. Hiçbir zaman da gelmeyecektir.
5 yaşından itibaren uyandığım ses artık annem değildi. Ben bunu çok iyi öğrenmiştim.

"Eline silahı alınca kendine söylediğin yalanları unutursun sanıyordum. Demek ki unutmamışsın."

Yapılması kolay olan şeyler, aynı zamanda yapılması kolay olmayan şeylerdir de. Benim Uras'ı öldürmem tek kurşuna bakardı. Fakat bu kolay şey yapılması kolay olmayan şeydir. Çünkü ben o tetiğe basarken vicdanımın çığlıkları, içimdeki çocuğun ağlayışı çevreyi saracaktı.

Uras'ı orada bağlayıp gittiğimde etraf kan gölüne dönmüştü. Tüm bunların suçlusu bendim. Bu yüzden artık asla kendimi affetmeyecektim. Sonuna kadar hem de ve artık geri dönüş yoktu. Çünkü tüm dönüş yollarını ben tıkamıştım.

Çiseleyen yağmurun sesi bana küçük notu hatırlatmıştı. Birden ayağa kalktım ve notu aramaya başladım. Sonunda cebimdeki küçük kutuyu bulup açtım. İçindeki mermiyi yavaşça çıkardım ve puslu masanın üzerine koydum. Hemen notu çıkardım ve okumaya başladım.

Tüm bu olanların suçlusu sadece sen değilsin Kerem Yalçın. Küçük kız kardeşin Sibel'in yaptıklarını asla unutma.

Birden irkildim. Sibel'in ne payı olabilirdi ki?
Gerçi onun her şeyde payı vardı. Olmaması büyük bir ironi olurdu. En son onu ne zaman gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Çok olmuştu. Gidip onunla konuşmam gerekiyordu. Fakat ben onunla asla konuşamazdım. Bir şeyler çeviriyor olabilirdi. Onu takip edebilirdim.

SAHİPSİZ ACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin